Seküler-laik
ve demokratik düzenin ta kendisidir!
Yaratıcının Mutlak İrade’sini reddeden
insanın hükümranlık iddiası başkaldırışları meydana getirmiş; seküler-laik
düşünce düzeyinde nefsi arzu ve istekler, demokrasinin meşrulaştırılmasıyla
birlikte dizginlenemez olmuştur.
Demokrasi ve özgürlük adına kötüye tanınan
haklar öyle imtiyaz ve inisiyatif kazanmalarını sağlamış ki, biçerdöver araçlar
misali hak ve adalet elimine edilmiş, yaptırım ve cezalar gayrimeşru sayılarak
insanlık bozuma uğratılmıştır.
Şiddet, terör, fitne ve kötülükler,
yaradılış fıtratının ve kadersel düzenin olmazsa olmaz kaçınılmaz bir
sonucudur. Dolayısıyla şeytan var olduğu müddetçe kötülüğe mani olabilmek imkânsız
olsa da, kötülükle mücadele ancak şeytanı yani kötülüğü yaratan Allah’ın hükümleriyle
mümkündür.
Ne var ki, Allah’a isyan esası üzerine
kurulan seküler-laik ve demokratik düzenlerde nefsi galebe çaldıran teşvikler; şiddet,
terör ve isyanları meşrulaştırmış, böylece yasalardan cesaretlenen kötüler,
sinmek yerine daha da azgınlaşmışlardır.
Türkiye için tek tehdit ve tehlike PKK/HDP’dir.
Türkiye’nin neresinde toplumsal bir şiddet, terör, katliam ve fitne var ise,
ardında PKK/HDP vardır. Artık şeytanlaşmakta o kadar uzmanlaşmışlar ki,
olayları manipüle etmekle kalmayıp, bizzat kendilerini dahi imhada tereddüt
duymamaktadırlar.
Siyasi haklar kazanmadan önce terör eylemlerini
üstlenmekte sınır tanımayıp hiçbir beis görmezlerken, sözde terörden arınmış Türkiye
partisi oldukları algısına bir halel gelmemesi için IŞİD’i kullanmak suretiyle
aklanmaya kalkışmaktadırlar.
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesindeki sosyalistlere
karşı yapılan saldırının tartışılmaz sorumlusu PKK/HDP’dir. Evet, söz konusu
saldırı her ne kadar Türkiye’ye karşı tertiplenmiş bir provokasyon olsa da,
bundan yararlanacak ve kendilerine güç katacak PKK/HDP’den başkası değildir. Irak
ve Suriye’de İslam Devleti kurabilme adına birçok cephede savaşan IŞİD’in
Türkiye’de herhangi bir eyleme kalkışması öyle trajikomik bir düşüncedir ki,
hayvanlar dahi gülüp geçer.
Zaten saldırı sonrası haçlı terörist Demirtaş
ne dedi; “En önemli konu, artık halkımız kendi güvenliğini almak
durumunda. Tüm il ve ilçe teşkilatlarımız kendi güvenlik tedbirlerini
almalıdırlar.” Daha açık bir ifadeyle diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti
devletine güvenmiyoruz, devlet biziz; bundan böyle kendi güvenliğimizi kendimiz
sağlayarak yan bakanın karnını deşeriz.
Dolayısıyla
önce altyapısını hazırlayıp akabinde bağımsız olabilme iddiasını
meşrulaştıracak adımları atan PKK/HDP, devlet içinde devlet olabilme yolunda
hızla ilerlemektedir. Lakin Başbakan Davutoğlu, gözleri olmasına rağmen öyle
kör, kulakları olmasına karşın öyle sağır, kalbi olmasına rağmen öyle duyarsız ve
aklı olmasına karşın öyle muhakeme yetisinden yoksun ki, “İlk olarak bulgular
canlı bomba ve DEAŞ'ı gösteriyor” açıklamasını
yaparak, PKK/HDP’yi örtbas etmeye çalışıyor. Sonra da;”Olayın oluş seyri
açık bir terör olayı ve büyük ihtimalle canlı bomla ile gerçekleşen vahşice,
lanet ettiğimiz, sadece lanet etmekle kalmayıp sorumluların bulunup
cezalandırılması iradesine sahip olduğumuz bir terör olayıyla karşı karşıyayız.”
Hem PKK/HDP’yi meşru gör, hem de teröristleri bulup cezalandırma
iradesine sahip olduğunu iddia et! Kusura bakmasın ama “nah cezalandırabilir!”
Bakınız birde
ne çağrıda bulunuyor; “Bütün parti liderlerine gün bugündür diyorum. Şimdi
dört genel başkanın da bir araya gelerek ortak bir deklarasyona imza atmamız
lazım. Ben bunu yapmaya hazırım. Hangi terör örgütü Türkiye'yi hedef almışsa
işte meydan bu meydandır.”
Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin değil de
başka bir ülkenin başbakanı mı yoksa PKK/HDP‘yı müsamaha eden bir anlayış
içinde midir? Yahu arkadaş; Türkiye’yi hedef alan PKK/HDP’den başka bir terör örgütü
mü var ki, terör örgütü arıyor? PKK/HDP’nin siyasi genel başkanını imzalayacağı
deklarasyon için davet etmesi, konunun terör olmadığı ya da PKK/HDP’yi
aklayabilmek amacı taşıdığı apaçık ortadadır.
Güya biri Türkiye’yi karıştırmak için
düğmeye basmış; yahu sizden başka Türkiye’yi karıştıran kimse mi var ki,
birileri düğmeye basmış olsun! Ki, Allah’tan başka kimde öylesine bir irade var
ki, dilediği gibi bir mutlakıyet gösterebilmiş olsun!
Sağlık gerekçesiyle sigara kullanımına bile
yasaklar getirerek azmettirici her türlü yaptırımlar uygulayan devlet, PKK/HDP
gibi bir düşmana demokrasi gerekçesiyle siyaset yapma hakkı tanıyarak, % 13
gibi bir destek almasını sağlayıp güç haline getirebilmiştir. Dolayısıyla şiddeti
ve terörü meşrulaştıran bir devletin şiddet ve teröre karşı duruşu inandırıcı
mıdır? Ya da zina yahut alkolü serbestleştiren devletin zina veya alkolden şikâyet
edebilmesi mümkün müdür?
Aşikâr olan tek gerçek; devletin PKK/HDP
ile çatışmaktan kaçındığıdır. Sokaklara yayılabilecek terörün yol açacağı karışıklıktan
sakınan devlet, terörü kabullenmiş bir psikolojiyle boyun eğmiş durumdadır.
Oysa millet, insanlık, hak ve adalet adına yapacağı mücadele yarın kıyamet
koparacak olsa dahi asla kaygı duymamalıdır.
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın;
onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini
ferahlatsın.” Tevbe 14
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle
işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder.” Şura 30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder