Yaratıcı ve hüküm koyucu Allah olduğu için
her insan, Allah’ın indirdiği buyruklar altındaki rejimle yaşamlarını idame
ettirme zorunluluğundadır.
Her düşünce ve düzen bir dindir. İslam, hak
din olup; geri kalanı batıl dinler olmasından bireysel inançların dışında
devlet düzenleri kayıtsız-şartsız Allah’ın koyduğu esaslar üzerine
yapılandırılmalıdır ki, diğer canlılardan ayrıcalıklı ve üstün yaratılan
insanoğlu, yaraşık olduğu saygınlığa, hak ve adalete kavuşabilsin!
İslam için egemenlik mücadelesi her ne
kadar Allah adına ise de, aslında insanı insan yapan değerlerin hükmetmesi
yönünden doğrudan insan menfaatinedir. Yoksa Allah gibi mutlak bir gücün yarattığı
kuldan yardım ve destek beklentisi akla ziyandır. Allah, yaratıp halife kıldığı
insanın, insani liyakate müstahak olabilmesi için kanun ve nizamını şart
koşmakta, dolayısıyla kötülüğe yani batıla karşı iyiliği yani hakkı mecbur
tutarak nefsi seçimleri yasaklamaktadır.
Batıllık nedir; doğrudan fitnedir. Fitnenin
ortadan kaldırılıp hakkın egemenliği içinde batılla savaş, olmazsa olmaz bir yükümlülüktür.
Ki Allah, bu sebeple cihadı yani savaşı imanla özdeşleştirmiş ve fitnenin yayılıp
insanlığı zehirlememesi için fitneye, batıla veya kötülüğe karşı muharebeyi
emretmiştir.
“Fitne tamamen yok edilinceye
ve din (kulluk) de yalnız Allah için
oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına
düşmanlık ve saldırı yoktur.” Bakara 193
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar
onlarla savaşın! Son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi
görür.” Enfal 39
Yeryüzü ile gökyüzüne hükmeden
iktidar sahibinin, yasa yapıcı ve buyruklarının kayıtsız-şartsız sorgulanmaması,
tartışılmaması ve itaat edilmesi gerekenin Allah olduğuna inanıp da kendi istek
ve arzularına göre iman edip batılı kendilerine yol edinerek İslam kimliği
taşıyan öyle münafıklar, hainler vardır ki, fitnenin elebaşlıları olmalarına
rağmen İslam’ın fetva verici bayraktarları olarak ortada dolaşırlar. Allah’a ve
hükümlerine iman da ne sorgu ne şüphe ve tereddüt ne niçin ne de yorum vardır. Peygamberlere
dahi soru sorulması yasaklanarak teslimsi vazife şart koşulmuştur.
“Yoksa siz de (ey müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu
gibi peygamberinize sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse,
şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur.” Bakara 108
Öyle ki, küfre karşı imanı galebe
çalabilmek için cihad eden müminleri katil ve terörist olmakla yaftalayıp
kendileri gibi batılla işbirliği içinde bulunmamalarından tekfir etmekle
kalmayarak, topyekûn düşman edinen o münafık hainler, dini ve siyasi arenada
söz sahibi olmalarından İslam’ın egemen gelmesine bariyer olmakta; böylece içine
düştükleri fitnelerle Müslümanlarında zihin ve kalplerini iğfal etmeleri
suretiyle kendileri gibi küfür zindanına mahkûm kılmaktadırlar.
“Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin
ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye
düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri (ve münafıkları) mutlaka kuşatacaktır.” Tevbe 49
Müslümanlık
şerefi ancak Allah ve Resulünün hükümlerine uymakla elde edilen bir ayrıcalık,
üstünlük ve ebediliktir. Eğer bir kısmına uyar bir kısmına uymamak gibi bir
seçim hakkı tanınsaydı; hem Allah ile birlikte insanlarda tanrı olma hakkı
kazanır hem de Allah’ın mutlak egemenliği acze uğrardı. Ki, din başka siyaset
başka düşüncesiyle hareket ederek Allah’ın hükümlerini siyasetten yani devlet
yönetiminden dışlamak, sapıklığın en şedididir.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve
kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve
Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
Müslüman, yaratıcısı rabbinin
indirdiği anayasadan ve düzenden başka hiçbir yasayı ve düşünceyi kabul etmez,
O’nun ilkelerinden başka bir ilkeyi de rehber edinemez! Müslüman olmanın asıl
amaç ve gayesi, Allah’a ve buyruklarına sorgulamadan boyun eğmek ve dünyanın her
bir yerinde hâkim olabilmesi için küfre yani batıla karşı ölene dek cihad
etmektir.
Sözde Müslüman ama özde batılla
işbirliği içinde olanlar Müslüman olmadıklarından azgın kâfirlerden farksız bir
düşmandırlar. Hani, diyorlar ya; cihad ehli için, “Müslümanları öldürüyorlar”
diye! Müslümanın kim olduğunu açıkça ortaya koyan vahye mi; yoksa heva ve
heveslerini İslam edinmiş münafıklar mı doğruyu söylemektedir? Dolayısıyla
Allah’ın şeriat düzenine her kim karşı ise, onunla savaş farzdır ve o, nefsinin
razı olduğu kimi ibadetleri yerine getirmiş olsa da asla Müslüman değildir!
Vahiyle indirilen dinim bana; vahyi
yok sayıp hurafelere ve batıla kanarak inandığın din ise sanadır. Ben miyim
Müslüman yoksa sen misinin kanıtı Kur’an’dır. Cihadı kendi batıl uygarlıkları
için şer gören küfür cephesiyle mutabık olan sapıtmış bir fasık değil de nedir?
Batıl uygarlığı adına cihada düşman Müslüman kimlikler, kafirlerden daha azgın
ve tehlikelidirler.
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret,
hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah
fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Tevbe 24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder