Muhalefetin
tek cephe oluşturarak bir bütünlük içinde hükümete yani devlete saldırması,
iktidar olma yarışından öte Türkiye’ye bir savaştır.
Bilinmeyen gerçek nedir biliyor musunuz;
hükümetin devlet olduğudur. Gelişmiş hiçbir ülkede devlet ile hükümet ayrı
tutulmaz. Dolayısıyla hükümet hem devletin hem de milletin ta kendisidir. Tıpkı
ruh ile beden misali devlet ve hükümet arasına sokulan nifak ile oluşturulmaya
çalışılan farklı yargı, gerek devletin gerekse milletin çöküşünü hatta ölümünü
getirir. Her ne kadar teoride hükümet meclisin güdümünde olsa da, meclisin
çoğunluğu hükümeti seçmiş olmasından iktidar, hükümet yani devlettir.
Muhalefetin iktidar olabilme hırsıyla
halkın ve meclisin seçtiği hükümete karşı olan kin ve nefreti öyle had tanımaz
olmuş ki, geçmişte haçlılarca binlerce saldırıya uğramış Müslüman milletimiz,
aynı taarruzla bir karşı karşıyadır. Aslında hedef hükümetteki Ak Parti gibi algılansa
da doğrudan o partiyi hükümet yapan meclis ve millettir; dolayısıyla milletin
sahip olduğu vatandır, ülkedir!
Muhalefetin sağlıklı bir siyaseti değil de
zehirli bir politikayı tercih etmesi, amacının vatan ve milletin bekası yerine
azgın ve hırslı nefisleri egemen kılabilmektir. Böylesi çılgın bir ikbalin iyilik
ve fayda getirebilmesi de asla mümkün değildir.
Seçmenler muhakeme yetisinden beri ahmaklar
mıdır ki, başlarına getirdikleri hükümetin iyi ya da kötü, doğru yahut yanlış,
faydalı veya zararlı olduğuna karar verici kanaate sahip değillermiş gibi
muhalefet, “parçala, böl, yut” haçlı
taktiğinin taşeronluğunu özgürlük ve demokrasi maskesiyle yapabilmektedir. Zaten
vatana göz dikerek yüzyıllardır Müslüman Türkleri Anadolu da yok etmek yahut
Asya steplerine sürebilmek için fırsat kollayan haçlılara lejyonerlik yapan
muhalefet, saldırılarında sınır tanımayarak
dost değil düşman olduklarını kanıtlamaktadırlar.
Aslında o kadar sığ, aciz, tutsak, korkak,
haçlıların artığı ve direktifleriyle beslenmeye alışmışlar ki, dünyaya
hükmetmiş Müslüman Türk milletine asla layık olamayacak pespaye bir psikolojidedirler.
Bağımsızlığın ve gücün şiarı nedir bilir misiniz; dost, kardeş yahut insanlık
adına adalet temelinde dünyanın en ücra köşesinde dahi olsa siyasi, askeri,
ekonomik ve sosyal yardımda bulunabilmektir. Haçlı güçleri gizli yahut aleni
yardımları hatta işgalleri meşru; Türkiye hükümeti bulunduğunda ise gayrimeşru
sayan muhalefet, Türkiye’yi efendileri haçlılara jurnallemek suretiyle yaptırım
uygulamaları için adeta yalvarıyorlar. Peki, olası bir yaptırımda zarar görecek
Ak Parti mi, yoksa Türkiye midir?
Kalplerinde zerre kadar din, namus, vatan
ve millet sevgisi olmayan muhalefet, vaatleriyle halkı kalkındırmak bir yana,
yedikleri bir somun ekmeği, barındıkları evlerini, çalıştıkları işlerini bile kaybettirerek
vatan dahi bırakmayacaklardır ama Ak Parti hasımlığı, maalesef halkımızın gerçeği
idrak etmelerini perdelemektedir.
Seküler rejime dayanmasından dolayı Ak
Partiye karşıtlığımı cümle alem bilir. Lakin içinde yaşadığım vatanımın daha
beter olmaması, ezanların susmaması, camilerin kapatılmaması, din ve namusun
ortadan kaldırılmaması, ahlaksızlıkların diz boyu artmaması ve sapıklığın her
haneyi kuşatmaması için duyduğum kaygıdan dolayı haçlılaşmış muhalefete
karşıyım. Ki, ecdadımızın kanlarını dökerek bize emanet bıraktığı Türkiye, nefislerine
yenik düşenlere bırakılamaz!
Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse Ak Parti,
her ne kadar hata ve yanlış yapmış olsa da eleştiri veya suçlamalar, vatan ve
millet bütünlüğünü riske sokacak düşmansı bir hoyratlıkta olmamalı; yaptıkları
güzel işler kabullenilip, eksiklik ve hatalarını giderici bir siyaset yol
edinmelidir. Şüphe yok ki ne Erdoğan ne de Ak Partililer hata ve yanlıştan
münezzeh Allah değillerdir; dolayısıyla yaratılmış kul olmalarından şikâyetlere
mevzu düşünce ve harekette bulunuş olmaları kaçınılmazdır. Her kul gibi onlarda
nefis taşımaktadır. İdarede önemli olan şahsiyet değil bağlı olduğu temel fikir
ve ilkedir.
Esasen İslam’ı hassasiyetlerinden
ve ecdadı Osmanlı’yı rehber edinmiş olmalarından saldırılara muhatap olmuyorlar
mı? Yoksa yaptıkları yatırımlardan ve ses çıkaran bir Türkiye oluşturmalarından
ötürü halkın % 90 oyunu almaları kaçınılmazdı.
Acaba muhalefet, hata ve yanlıştan arınmış
tanrı mıdırlar ki, mutlak vaatler sıralayarak daha iyi, daha dürüst, daha adil,
daha hakkaniyetli ve sorunların üstesinden gelebileceklerini iddia ediyorlar?
Türkiye’ye uluslararası arenada imtiyaz kazandırabilecek Kılıçdaroğlu mu;
Bahçeli mi? Yahut ahkâm kesenler içinde bir diğeri mi? Evet, Erdoğan ve
Davutoğlu’da ecdada yakışır ve Müslüman Türk milletini şan ve şerefle temsil
edebilecek bir liyakate, cesarete ve kararlılığa sahip değiller ama bugün için
onlardan daha iyisi yoktur.
Daha muhalefetteyken güçlünün yanında
alacaklarını ve mazlumu savunmayarak zalimlerin inisiyatifine bırakacaklarını
ortaya koyan Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, milletin zayıfını, fakir ve yoksulunu mu
zenginlerle eşdeğer tutacaklar? Yüzyılın zalim kasabı Esed ile işbirliği
yapacaklarını deklare eden CHP ve MHP değil miydi? Haksızlık karşısında susan,
kardeşine ve komşuna el uzatmayan bir hükümet, tarihimize ve milletimizin
şerefine ihanet yapmış olmayacak da izzet mi kazandırmış olacak?
Asıl dehşet verici olan ise, insanların
kendilerine fiyat etiketi koyarak yaşamlarını beden ve maddeden ibaret görmeleri;
insan olarak kendilerinden başkalarını saymamalarıdır!
İstiklalleri adına ömürleri zalim
barbarlarla mücadelelerle geçirerek hayatlarını feda eden ecdadın yerini öyle
hainler almış ki, ne din ne insanlık ne şeref ne namus ne de muktedir olmak
umurlarında değildir. Varsa yoksa “bana” diyerek, sırtlanlar gibi parçalamayı
amaç edinmiş yığınlara Türkiye’yi teslim etmek, apaçık bir kıyamettir.
İşte böylesi bir muhalefet, Ak Parti
hükümetini öyle alternatifsiz bırakmaktadır ki, adeta din, vatan ve millet
savunma duygusunu depreştirmiş; tüm hata ve yanlışlarına rağmen din, ahlak,
vatan ve milletin tarumar olmaması adına İstiklalsi bir duruşu mecbur
bırakmıştır.
Arkadaş; birbirlerine rakip ve zıt ilkeli partilerin bir araya gelip
sadece Ak Partiyi vurarak birbirlerine ilişmemeleri nasıl olağan karşılanır?
Artık normal bir seçimin olmayıp münafığın,
fasığın, kâfirin, hainin ve düşmanın bir araya gelerek Ak Partiye karşı
oluşturdukları cephe, geçmişteki haçlı ittifakının bir benzeri olması hasebiyle
İstiklal şuurunu doğurmuş; seküler rejime karşı olan şahsım dahi kabullenmediğim
Ak Parti lehine oy kullanmayı düşünür hale gelmiştir. Her ne kadar problemleri
meydana getiren rejimle problemleri çözebilmek imkânsız ise de, “Allah yeter”
diyoruz.
Aklı,
gözleri, kulakları ve kalbi olduğu halde insan öylesine ahmaktır ki, ne istediğini değil ama ne istemediğini çok
iyi bilen bir düşünce ve davranış içindedir. Bizzat tecrübe edindiği hayat
laboratuarında Mutlak İrade’nin güdümü altında yaşam sürdüğünü tadar ama ‘ben’
iddiasıyla kibir içinde böbürlenmekten vazgeçmez.
“Siyasi
bir zafer, işlerinizin iyi gitmesi, hastalığınızın geçmesi, uzaktaki bir
arkadaşınızın veya sevdiğinizin geri dönmesi veya son derece dış dünya ile
ilgili bir olay moralinizi düzeltir ve sizi güzel günlerin beklediğini
zannedersiniz. Buna inanmayın, asla öyle olmaz. Size kendinizden başka hiçbir şey
huzur ve mutluluk getiremez.” Emerson
“Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden
öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki
eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları
günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.” Mü’min 21
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder