Bir
musibet bin nasihatten evladır ama Ak Parti’nin PKK/HDP iblisiyle giriştiği çözüm
sürecindeki ısrarına devam edeceği beyanı, tuttuğu yanlış yolda yitirdiği iktidarlığından
dahi ders çıkarmadığını ortaya koymaktadır.
Şeytanla işbirliği yapmanın ilk kuralının “yapma” gerçeğiyle ilgili binlerce nasihat
almasına rağmen kulaklarını tıkayarak hayati yanlışta inat etmesi, azılı katil
ve düşman PKK/HDP’yi o kadar güçlendirerek yayılmasına ve Müslüman Kürtleri dahi
baştan çıkarıp saflarına yönelmesine sebebiyet vermiş ki, artık PKK/HDP’nin hedefindeki
bağımsız bir devlet kurmasına ramak kalmıştır.
Arkadaş;
çözüm sürecindeki maksat nedir? Kürt kökenli insanların hakları ise, Türklerden
farklı bir haksızlığa mı sahiplerdir ki, bilerce Kürdü katleden iblis, temsilcileri
kabul edilerek barış sağlanmaya çalışılıyor? Ya da Kürtlerin gerçekten
sorunları var ise, neden terörist düşman muhatap alınarak çözüme kalkışılıyor?
Kürtler, hem PKK/HDP hem de devlet
tarafından öyle kullanılmış haldedirler ki, top misali oynanıp durulmakla
kalmayıp baskı, tehdit ve korku içinde yaşayarak ya öldürülmekte ya işkencelere
maruz kalmakta ya da zindanlara atılmaktadırlar. Devletten yana olsalar
karşılarında PKK, PKK’dan yana alsalar karşılarında devlet arasına sıkışmış bir
toplum için güvence kimdir? Peki, sorumlu PKK/HDP midir? Şüphesiz devletin ta
kendisidir! Çünkü devlet, vatandaşının mal, can, huzur, güven ve asayişinden
sorumludur. Kürtleri, hem PKK/HDP denen iblisin inisiyatifine bırakacaksın hem
de kalkıp devletin güçlü olduğu edebiyatı yapacaksın.
Devletin savaşarak yok etmesi gereken
teröristlerle mücadele etmekten korktuğu tartışılmazdır. Hiç kimse ama hiç
kimse, hayvanlar dahi Kürt haklarının bahanesine inanmamaktadır.
Madem askeri ve polis gücün, yıllardır
devlet içinde devlet kurmaya çalışarak onbinlerce vatandaşı öldüren;
yurtlarından süren; baskı, işkence ve tehditleriyle yaşamdan bezdiren; otorite
kendileriymiş gibi hüküm veren bir terör örgütünü elimine edemiyor; o devletin,
askerin ve polisin gücü ne işe yarıyor?
Neymiş efendim; “tek bayrak, tek devlet,
tek vatan, tek millet”! Peki, PKK/HDP’de aynı amaç uğruna terör yapmıyor mu?
Öyleyse götürülmeye çalışılan çözüm sürecinde bir mutabakat sağlanabilinir mi?
Geçmişte nasıl vatan topraklarımızı masa başında vererek haçlı güçlerinden
kurtulma politikası yürütmüş isek, bugünde aynı yolu izlemekte olduğumuza şüphe
kalmamıştır. Peki, haçlılardan kurtulabildik mi; öyleyse PKK/HDP’den de kurtulabilmemiz
mümkün değildir. Çünkü onlardaki öç ve nefret, haçlılardan daha beterdir!
Öyleyse savaşmaktan başka çare var mı; savaş olmadan barış tesis edilebilir mi?
Mutlaka bir tarafın pes etmesi gerekir ki, müsabaka son bulup
kucaklaşabilinsin!
Kaçtıkça kovalanan politikalar PKK’yı söz
sahibi kılmış, hedeflerine ulaşma cesareti ve kararlılığı vermiştir. Devletin
PKK teröründen çekinir psikolojisi sadece Kürtleri değil Türkleri dahi öyle
etkilemiş ki, PKK/HDP’ye destek verme zorunluluğunu doğurmuştur. İşte seçim
sonuçları, barajı aşmaması durumunda PKK’nın sıraladığı tehditlerin bir
neticesidir.
Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki, hak
yolunda yapılan savaşlar Allah indinde meşru ama seküler düşüncede nasıl gayrimeşru
ise; batıl yoldakilerde Allah nezdinde gayrimeşru olmakla beraber sekülerizm’de
meşrudur. Çünkü iyi ve kötü saflar, birbirilerine yüklenen misyonlarının
gereğini yapmaktadırlar. Seküler düzenlerde söz sahibi nefis olduğu için, her
nefsin güttüğü mücadelede meşrudur.
PKK/HDP, mücadelesini meşru kabul ediyor
ise, devlet, gayrimeşru demek yerine egemenliğinin gereği saf dışı bırakma
mecburiyeti vardır. Yoksa İmralı, Kandil ve HDP’li hainlerle yaptığı
pazarlıklar hiçbir çözüme ulaştırmaz ve bilfiil acziyeti ortaya koyar. kEğer
bir devlet, mahkûm ettiği azılı bir iblis olan Öcalan’ın mesajına halkını
kilitlendirebiliyorsa, o devlet, PKK’nın güdümümdeki bir devlettir! Dolayısıyla
halk devlete güvenmediğinden PKK’ya boyun eğmekte ve PKK’da gücüne güç
katmaktadır.
Ak Parti iktidarı ekonomide, dış dünyada,
din ve namusta etkili olmuştur ama devlet olamamıştır. PKK/HDP iblis güruhunu şımartarak
meşruiyet kazandırmasından Müslüman Kürtleri dahi küfre götüren tercihe sebep
olmuştur. Yabancı zalimlere karşı gösterdiği duruşu, dâhili zalim PKK/HDP’ye
karşı cüretkâr davranamamış, savaşmak yerine barış bahanesiyle teslim olmayı
yeğlemiştir. Belki sesi çıkmış ama eli oynayamamıştır; gürültü koparmış ama
sindirememiştir; suçlamış ama suçluya yaptırım uygulayamamıştır; egemen bir
devletim demiş ama milleti ikna edememiştir; var olmuş ama gölgeden öteye
geçememiştir; silahsız hainlere aslan kesilmiş ama silahlı hainler karşısında
koyun olmuştur; millet iradesi demiş ama milletinin mal ve can güvenliğini
koruyamamıştır; yasalar çıkarmış ama PKK/HDP’ye kaşı asayişi sağlayamamıştır; Batı’nın
teröristine karşı gösterdiği duyarlılığı ve cengâverliği, milletinin teröristine
gösterememiştir; ana ve babasının aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik yapmak
yerine millet indinde suçlu olan bakanlarını kayırarak yargılanmalarını engelleyip
vicdanları ve adaleti doğramıştır!
Hz Ömer (r.a) der ki; “Benim için insanların en sevimlisi, bana
hatalarımı hediye edendir.”
Halâ
mı hata ve yanlışlarında direnmeye devam edeceksin ey Cumhurbaşkanı Erdoğan, ey
Ak Parti!
“Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben
size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz." Hud 34
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini,
ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler
olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır.
Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa 135
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder