Zaten
kâfir olanlar için bir sorun yok ama Müslümanların TBMM üyesi olabilmek için küfrü
imana tercih ederek kâfir olabilmeleri fevkalade vahimdir!
Üzerine Allah adı anılmayarak kesilen
hayvanların dahi etini yemek büyük bir günah ve haramken; laik ve Atatürkçü bir
siyasette Allah adının anıldığı yemin büyük bir suç ise, o ülke hayra mı yoksa
şerre mi koşmaktadır?
Geçmiş toplumlarda da azgınlıkta sınır tanımayarak Allah’a ve peygamberlerine meydan okuyanlar ne derdi; “Eğer doğru sözlüysen, bize gökten azap indir.” Vadeleri gelenlere azap müstahak olunca, içlerinden biri ya da eşsiz güzellikteki, zenginlikteki ve kalkınmışlıktaki ülkeleri geriye kalmış mıydı?
“Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” Hac 47
Söz konusu ant içildiğinden beri hiçbir
Müslüman ya da başka bir dine sahip kişi itiraz edip de, “Yahu ben Müslüman’ım, rabbim Allah, ilkem
İslam, siyasetim peygamberim Hz. Muhammed (s.a.v)’in güttüğü devlet düzeni; anayasam
Kur’an’ı Kerim” diyebilme cüretinde bulunamamıştır. Politikacıların
yanı sıra tek bir din adamı da ortaya çıkıp, “ettiğiniz yeminler Allah’a ortak koşmadır, küfürdür, isyandır”
diyebilmişler midir?
Ateistleri ve Kemalistleri ilgilendiren
bağlılık yeminini Müslümanlara yahut başka din mensuplarına dayatan totaliter
rejim mi kabahatli yoksa dinlerine milletvekilliği karşılığı fiyat etiketi
koyabilen satılmışlar mıdır?
Hem Müslümanlığı kabul ettiğine söz verip
hem de Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenler
var ya; tevbe ederek tekrar Müslümanlıkla şereflenebileceklerini ve Allah’a
ortak koşmalarının affedileceğini zannederler. Şeytanın en büyük hilesi, “Allah
nasıl olsa affeder” aldatmacası değil midir?
“Allah'a karşı verdikleri
sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette
bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve
onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” Al-i İmran 77
Oysa kendini rab edinen Firavunun karısı,
halkının nezdinde dokunulmaz bir tanrıça olmasına rağmen aldatma bahanesiyle bir
anlık olsa dahi Allah’a olan imandan vazgeçmeyerek firavuna, “rabbim sensin”
dememesi üzerine; kızgın çöl güneşinin altından kazıklara bağlanmak suretiyle
günlerce işkence görmüş ve sonunda bedenine büyük bir kaya atılarak şehid
olmayı seçerek ebedi kurtuluşa ulaşmıştı. Peki, Müslüman olduklarına ahkam
kesen dini ve siyasi adamlar, neden aynı ihlasla davranamayıp ahrete iman
edemiyorlar. Şüphesiz Allah ve Resulünün değil nefisleri doğrultusundaki itikatlarından
dolayıdır!
Gel görün ki; Firavunun karısı kadar bile ihtişama, güce ve
saltanata sahip olmayan nefis Müslümanları, basit bir vekil yahut taşeronsu bir
iktidar olabilmek için Allah’ı ve dinleri İslam’ı öyle satıyorlar ki, pazarda
dahi böylesi hoyrat bir alışverişe rastlanamaz.
Laikliğe, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalmak namus ve
şerefin ölçüsü olmuş; İslam’a, Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a bağlılık
namussuzluk ve şerefsizlik olmuştur.
İslam yerine Allah’a olan iman ve inancı
reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden din dışı laikliği, Allah ilkeleri yerine
hüküm olarak Atatürk ilke ve inkılâplarını yol edinmiş bir milletin ziyanı
tamamdır. Ancak o millet öyle bir serap içindedir ki, nasıl bir felaketin arifesinde
olduğunu dahi hissedememektedir.
Şerrin aleni olarak hüküm sürdüğü bir
devlet, meclis, hükümet ve dolayısıyla millette hayırdan, iyilikten,
güzellikten, doğrudan bahsedebilmek mümkün değildir.
Hakkı çiğneyip batılı yol edinmek suretiyle
bir araya gelen 550 vekil, yaklaşık 80 milyon insana öyle hizmet vereceklermiş
ki, yerde değil arşta yaşatacak sorunsuz bir yönetim ve bir irade ortaya koyacaklarmış.
Şeytan da milyarlarca insana hizmet etmiyor mu?
“Ey insanlar! (Size)
bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız bunun
için bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir
şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” Hac 73
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder