Yaratıcılığa
ve egemenliğe özenen insanoğlu, bu iştahının bedelini çok ağır bir biçimde
ödemekte ve arzu ettiği iktidarın altında can çekişerek ezilmektedir. Büyük
sorumluluk büyük güç gerektirir; hele iktidarlık ve egemenlik, mutlak güç
gerektirir!
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara
teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan)
korktular. Onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” Ahzab 72
Kendine
verilen emaneti sahiplenerek “emanete
ihanet” eden insan, yaratıcısının makamına öyle göz dikmiş ki, her ne
yapmış ve yapıyor ise, kendi adına yapma cüretinde bulunup haddini aşmıştır.
Hak,
hukuk, adalet ve hizmet anlayışındaki “olmazsa
olmaz” temel prensip, kimin adına ve kimin kurallarıyla çalışıldığı ve
yasaların yapıldığıdır. İnsan merkezli resmi veya gayri resmi, tüm politik,
sosyal, ekonomik ve askeri kurum ve kuruluşların amacı, Yaratıcı’yı yeryüzünden
ve yönetimden silerek insanı hâkim kılma üzerine yapılaştırılmış düzenlerin Allah
ile sürdürdükleri savaşlar akabinde ödedikleri bedellerdir.
İnsan
zihni işleyişinin bağlı olduğu kurallar ile kâinata egemen olan kuralların aynı
olduğunu itiraf etmeye mecbur kalan rasyonalist düşünce, bilimi ve tabii bilgiyi
yaratan ve yönlendirenin Mutlak İrade olduğu gerçeğini kuramda onaylamasa da,
pratikte itiraz edememiştir. Böylece aykırılık ve benzeşlikte ortaya çıkan
farklılıklar ve özdeşler, etkileşmeyi doğuran bağımsız akıl ve iradesel
dürtüden değil ruhun mutlak yaptırımından olduğu da kesinlik kazanmıştır.
İnsanoğlunun bilim ve özgür
irade adına yaptığı temel yanlış, ruhun madde ve beden üzerindeki hâkimiyetini ısrarla
reddetmesi, dolayısıyla tüm teorilerini de yanlış temele inşa etmesine sebep
olmuştur.
Newton’un
günümüzde mekanik bilimin dayanağını oluşturan hareketle ilgili olan ilk buluşu,
“dışarıdan bir kuvvet etki etmedikçe hareketsiz
bir cismin hareketsiz kalacağı”’dır. Cisimler nasıl ki bir kuvvetin
etkisiyle hareket ediyorsa, Yaratıcı ruhu, ruhta maddeyi yani bedeni etkileyip
hareket kazandırarak programsal (kadersel) içeriğine göre fiziği üretmekte, şekillendirmekte
ve yönlendirmektedir. Düzgün doğrusal hareketli bir cisim, nasıl düzgün doğrusal
hareketini sürdürüyorsa, doğru yola iletilerek hidayete kavuşturulmuş bir
ruhta, aynı düzgünlükte işlev kazanıp doğru yolda ilerlemektedir. Kuvvetin
cisimlere kazandırdığı ivme, Yaratıcı’nın yaratıklar üzerindeki tasarrufu gibidir.
Farklılıkların ve aykırılıkların oluşmasını bu kurala göre örneklendirebiliriz.
Her etki, ters yönde eşit bir tepki doğurmaktadır. Buna göre, yaşamdaki olumlu
veya olumsuz olaylar birbirlerini etkileyerek karşıt oluşumları doğurmakta ve
böylece denge sağlanmaktadır. Bu yüzden yapılan iyi veya kötü her eylem karşılıksız
kalmamakta, dolayısıyla yapan yaptığıyla kalmayıp bedelini mutlaka ödemektedir.
İnsan,
ne yapmadığını değil ne yaptığını sorgulamalıdır ki, ödemeye mahkûm olduğu
bedelin haklılığını idrak edebilsin. Diri olan sürekli bir şeyler yapmaktadır
ancak ölüler bir şey yapamazlar. Sadece "ben" demek dahi, şeytanın
ödediği bedel misali çok ağırdır.
Kimi
insan, yaptığı kötülüğü bedelini anında öder; kimi insan, yaptığı kötülüğün
bedelini aylar hatta yıllar sonra öder; kimi insan ise, yaptığı kötülüğün
bedelini dünyada değil ahirette öder. Sonunda bedel, mutlaka ödenir!
Ayrıca
Allah’ın haram saydığı ve razı olmadığı bir şeyi zihninde ve kalbinde geçirmen
dahi bedel ödemeyi müstahak kılar. Dolayısıyla düşüncelerinde ve duygularında
canlandırdığın yahut hissettiğin bir şeyi Allah izin vermediğinden dolayı
eyleme geçirmemiş olman, seni bedel ödemekten kurtarmaz. Bu sebeple Allah, birçok
ayetinde; “kalplerinde
sakladıklarını bilirim” buyurmuyor mu? Dolayısıyla kalbinde
sakladığını açığa vursan da vurmasan da fark etmez!
Şeytan,
hep iyilik yaptığını ve nefislerin mutluluğu için çabaladığı iddiasında
bulunduğu halde lanetlenerek bedelini nasıl ebedi cehennemle ödemiş ise, sözde
iyilik ve hizmet için çalıştığını söyleyen insan da aynı akıbete duçar
olmaktadır.
“Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince hemen,
biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl
gelirler!” Nisa 62
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde
düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları
kötü yoldan) dönerler.” Rum 41
“De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu
bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.” Ali İmran 29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder