Tıpkı denizde boğulurken bir tahta parçasının
kurtarıcı araç olması misali!
Müslüman
Türk Milleti’nin inanç gücünü en derinlerinde işleyerek düşmanın fiziki sayı,
silah ve kuvvetini nasıl paçavraya çevirip zaferlere dönüştürdüğü savaşlar
beşerin değil Allah’ın bir kudretiydi. Lakin ya inkârlarından yahut
yaratıcıları Allah’ı idrak edemediklerinden zaferleri beşere atfetmeleri,
Allah’a olan inancın kulaktan geçip kalplere inmemesindendir.
İnsanı tutsağında
bulunduran nefis, iradesince kavuştuğunu sandığı herhangi bir başarıda öyle
şımarır ve kendini Kaf dağında hisseder ki, kendisini yaratıcısı Allah’ın dahi
üstünde görür. Sözle itiraf etmese de nefsi tasdik etmekle kalmaz, ardına
takılanlarda kendisine tevekkül ederler. Atatürk veya diğer dini ve siyasi
liderlerde olduğu gibi!
Devlet
otoritesinin yitirilerek şahsi despotizmle idare edilen her toplum, bitkisel
yaşam süren yatalak hastalardan farksızdırlar.
İslam Halifesi Hz. Ömer
(r.a), ömrü savaş meydanlarında zaferlerle geçen başkomutan Halid Bin Velid’in
halkça yüceltilmesinden fevkalade imani rahatsızlık duyarak görevden almasının
nedeni, Müslümanların farkında olmadan şirke girecek olmalarındandı. "Ben,
Halid’i bir öfkesinden, hatasından ya da ihanetinden dolayı azletmedim. Fakat
insanlar onu o kadar büyüttüler ki, Allah’ı bırakıp ona tevekkül edeceklerinden
korktum. Ben onlara, bütün başarıların ve zaferlerin Allah’tan geldiğini
bilmelerini istediğim için, böyle hareket ettim."
Özellikle
Allah’a iman ettiklerini iddia eden insanlar, idol belledikleri liderlerine
öylesine tevekkül edip yüceltiyorlar ki, hidayet, başarı ve zaferlerin
iradelerince elde edildiği bir anlayışla tanrısallaştırıyorlar. “Sen ne
yapıyorsun” diye çıkışıldığında ise, “o benim sadece liderim; şu şu hizmetleri
yaptı; şu kadar insanı kurtardı; ülkeyi düşmanların işgalinden temizledi;
zenginleştirdi; huzur, sağlık, refah ve güven sağladı; insanları doğru yola
iletti; v,s” gibi gerekçelerle Allah’ın yaptıklarını onlara mal ediyor ama
Allah da başka diyebiliyor. Her şeyi liderleri yaptıysa (haşa) Allah ne işe
yarıyor?
Türkiye,
ölümünün ardından yıllar geçmesine rağmen hala Atatürk’ün despotizmi
altındadır. Atatürk Devleti, Atatürk Cumhuriyeti, Atatürk Milliyetçiliği,
Atatürk Askerleri, Atatürk Vatanı, Atatürk Meclisi, Atatürk Anayasası, Atatürk
Andı, Atatürk ilke ve inkılâpları! Dünyada böylesi bir zillete mahkûm başka bir
millet mevcut mudur?
Milli
marşımız olan İstiklal Marşının hiçbir mısralarıyla özdeşleşmeyen milletimiz,
ne İslam’ın mutlakıyetini ne de rehberliğini önder kabul etmeyip ölü bir
insanın vesayetindedir. Milli marşımızda söz edilen iman dolu
göğüslere çıkarsı bir materyalizm ve Atatürk’ün hükmettiği; yurdu saran
Atatürkçülerin kol gezdiği; kanla sulanmış vatanda zincirlere vurulmuş ve
ecdadını gericilikle aşağılayıp inkâr etmiş laik ve putperest bir milletin
doğduğu; mabedimizin göğsüne namahrem eli değmesiyle yurdumuzun üstüne Atatürkçü
putperestlerin inlediği; şanlı hilalimiz yerine putların dalgalandığı; aslı hür
kendisi müstemleke bir devşirmeyle Hakk’a değil Atatürk’e tapan maneviyatsız
yaratıklara dönüşen bir millet olduğumuz inkâr edilemez.
Düşmanlara
aman vermeyerek ömrü savaş meydanlarında geçip vücudunun herhangi bir yeri
kalmaksızın ok, kılıç, top ve mermi yaraları almış onca yiğitler dahi
kahramanlık ve kurtarıcılık payelerini haddi aşmak gerekçesiyle kabul
etmezlerken, egoları galebe çalanların kahramanlık ve kurtarıcılıklarını
sürdürebilen bir millet, insan olma muhakemelerini yitirmiş olmalılardır ki,
idrak edememektedirler.
Allah ve
dinleri İslam’ın egemenliği için ecdatlarının döktükleri kanlara ihanet eden
Atatürkçlüler; hâkimiyeti Allah da değil de Atatürk yahut başka bir beşerde
olduğu düşüncesiyle şeytanın tutsağı olmuşlardır. Yaratıcıları Allah’ın değil
Atatürk’ün ilkelerini rehber edinmeleri kör, sağır ve mühürlü olmalarındandır.
İnsanlıklarına fiyat etiketi koymalarından medeniyet denilen tek dişli
canavarın midesine yerleşmenin gururuyla kıvanç duyabilmektedirler. Oysa
ecdadın Atatürkçülere asla helal etmeyeceği bu topraklar, çelik zırhlı
duvarlarla sarılıyken İstiklale kavuşturulmuştu.
Artık
içimizde iman kalmadığından gövdelerimizi siper edemiyor, hayâsız politikaları
durduramayarak Hakk’ın vaat ettiği aydınlığa ulaşamıyoruz. Altında binlerce
kefensiz yatan şehidi inciterek bastığımız yerleri sıradan toprak sanıp
şeytanla bütünleşmiş benliğimize peşkeş çekebiliyor, ruhumuzu, kalbimizi ve
şanlı geçmişimizi satarak Yaratıcımıza ve ecdatlarımıza ihanet edebiliyoruz.
Tıpkı denizde boğulurken bir tahta parçasının
kurtarıcı araç olması misali!
Müslüman
Türk Milleti’nin inanç gücünü en derinlerinde işleyerek düşmanın fiziki sayı,
silah ve kuvvetini nasıl paçavraya çevirip zaferlere dönüştürdüğü savaşlar
beşerin değil Allah’ın bir kudretiydi. Lakin ya inkârlarından yahut
yaratıcıları Allah’ı idrak edemediklerinden zaferleri beşere atfetmeleri,
Allah’a olan inancın kulaktan geçip kalplere inmemesindendir.
İnsanı tutsağında
bulunduran nefis, iradesince kavuştuğunu sandığı herhangi bir başarıda öyle
şımarır ve kendini Kaf dağında hisseder ki, kendisini yaratıcısı Allah’ın dahi
üstünde görür. Sözle itiraf etmese de nefsi tasdik etmekle kalmaz, ardına
takılanlarda kendisine tevekkül ederler. Atatürk veya diğer dini ve siyasi
liderlerde olduğu gibi!
Devlet
otoritesinin yitirilerek şahsi despotizmle idare edilen her toplum, bitkisel
yaşam süren yatalak hastalardan farksızdırlar.
İslam Halifesi Hz. Ömer
(r.a), ömrü savaş meydanlarında zaferlerle geçen başkomutan Halid Bin Velid’in
halkça yüceltilmesinden fevkalade imani rahatsızlık duyarak görevden almasının
nedeni, Müslümanların farkında olmadan şirke girecek olmalarındandı. "Ben,
Halid’i bir öfkesinden, hatasından ya da ihanetinden dolayı azletmedim. Fakat
insanlar onu o kadar büyüttüler ki, Allah’ı bırakıp ona tevekkül edeceklerinden
korktum. Ben onlara, bütün başarıların ve zaferlerin Allah’tan geldiğini
bilmelerini istediğim için, böyle hareket ettim."
Özellikle
Allah’a iman ettiklerini iddia eden insanlar, idol belledikleri liderlerine
öylesine tevekkül edip yüceltiyorlar ki, hidayet, başarı ve zaferlerin
iradelerince elde edildiği bir anlayışla tanrısallaştırıyorlar. “Sen ne
yapıyorsun” diye çıkışıldığında ise, “o benim sadece liderim; şu şu hizmetleri
yaptı; şu kadar insanı kurtardı; ülkeyi düşmanların işgalinden temizledi;
zenginleştirdi; huzur, sağlık, refah ve güven sağladı; insanları doğru yola
iletti; v,s” gibi gerekçelerle Allah’ın yaptıklarını onlara mal ediyor ama
Allah da başka diyebiliyor. Her şeyi liderleri yaptıysa (haşa) Allah ne işe
yarıyor?
Türkiye,
ölümünün ardından yıllar geçmesine rağmen hala Atatürk’ün despotizmi
altındadır. Atatürk Devleti, Atatürk Cumhuriyeti, Atatürk Milliyetçiliği,
Atatürk Askerleri, Atatürk Vatanı, Atatürk Meclisi, Atatürk Anayasası, Atatürk
Andı, Atatürk ilke ve inkılâpları! Dünyada böylesi bir zillete mahkûm başka bir
millet mevcut mudur?
Milli
marşımız olan İstiklal Marşının hiçbir mısralarıyla özdeşleşmeyen milletimiz,
ne İslam’ın mutlakıyetini ne de rehberliğini önder kabul etmeyip ölü bir
insanın vesayetindedir. Milli marşımızda söz edilen iman dolu
göğüslere çıkarsı bir materyalizm ve Atatürk’ün hükmettiği; yurdu saran
Atatürkçülerin kol gezdiği; kanla sulanmış vatanda zincirlere vurulmuş ve
ecdadını gericilikle aşağılayıp inkâr etmiş laik ve putperest bir milletin
doğduğu; mabedimizin göğsüne namahrem eli değmesiyle yurdumuzun üstüne Atatürkçü
putperestlerin inlediği; şanlı hilalimiz yerine putların dalgalandığı; aslı hür
kendisi müstemleke bir devşirmeyle Hakk’a değil Atatürk’e tapan maneviyatsız
yaratıklara dönüşen bir millet olduğumuz inkâr edilemez.
Düşmanlara
aman vermeyerek ömrü savaş meydanlarında geçip vücudunun herhangi bir yeri
kalmaksızın ok, kılıç, top ve mermi yaraları almış onca yiğitler dahi
kahramanlık ve kurtarıcılık payelerini haddi aşmak gerekçesiyle kabul
etmezlerken, egoları galebe çalanların kahramanlık ve kurtarıcılıklarını
sürdürebilen bir millet, insan olma muhakemelerini yitirmiş olmalılardır ki,
idrak edememektedirler.
Allah ve
dinleri İslam’ın egemenliği için ecdatlarının döktükleri kanlara ihanet eden
Atatürkçlüler; hâkimiyeti Allah da değil de Atatürk yahut başka bir beşerde
olduğu düşüncesiyle şeytanın tutsağı olmuşlardır. Yaratıcıları Allah’ın değil
Atatürk’ün ilkelerini rehber edinmeleri kör, sağır ve mühürlü olmalarındandır.
İnsanlıklarına fiyat etiketi koymalarından medeniyet denilen tek dişli
canavarın midesine yerleşmenin gururuyla kıvanç duyabilmektedirler. Oysa
ecdadın Atatürkçülere asla helal etmeyeceği bu topraklar, çelik zırhlı
duvarlarla sarılıyken İstiklale kavuşturulmuştu.
Artık
içimizde iman kalmadığından gövdelerimizi siper edemiyor, hayâsız politikaları
durduramayarak Hakk’ın vaat ettiği aydınlığa ulaşamıyoruz. Altında binlerce
kefensiz yatan şehidi inciterek bastığımız yerleri sıradan toprak sanıp
şeytanla bütünleşmiş benliğimize peşkeş çekebiliyor, ruhumuzu, kalbimizi ve
şanlı geçmişimizi satarak Yaratıcımıza ve ecdatlarımıza ihanet edebiliyoruz.
Onuru, şerefi,
istiklali ve dinini batıla tahvil edip kadersi düşmanlarına diz çökmüş bir
millet, zillete ve kahrolmaya müstahaktır.
İşte böyle
bir milletin marşı İstiklal değil ancak ruhsuz bir 10.yıl marşı olmalıdır…
Bir
muhakeme edin bakalım hangisini kendinize yakıştırıyorsunuz?
İSTİKLAL
MARŞI
Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma,
kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın
afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın
yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu
cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun
senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman
vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan
sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
10.
YIL MARŞI
Çıktık
açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Bir hızla
kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk’üz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk’üz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Çizerek
kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Örnektir
milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Uğruna
yaşadığın şey, ancak uğruna öleceğin şeydir!
Mücadeleden
ve savaştan kaçıp korkanlar, ancak hümanist söylemlerle teslimiyetlerine
Bir
bakalım Allah ne diyor…
“(Resulüm!) de ki: Ey ehl-i kitap!
Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına
tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit
olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.” Al-i İmran 64
“De ki: Ne dersiniz; size
Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan başkasına
mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin
bakalım)!” Enam 40
“Onlara ayetlerimiz açık
açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan
başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden
değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına
uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” Yunus 15
İşte böyle
bir milletin marşı İstiklal değil ancak ruhsuz bir 10.yıl marşı olmalıdır…
Bir
muhakeme edin bakalım hangisini kendinize yakıştırıyorsunuz?
İSTİKLAL
MARŞI
Korkma,
sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma,
kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın
afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş!
Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın
yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu
cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun
senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman
vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan
sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!
10.
YIL MARŞI
Çıktık
açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Bir hızla
kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk’üz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk’üz bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Çizerek
kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Örnektir
milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk’üz
Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Uğruna
yaşadığın şey, ancak uğruna öleceğin şeydir!
Bir
bakalım Allah ne diyor…
“(Resulüm!) de ki: Ey ehl-i kitap!
Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına
tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit
olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.” Al-i İmran 64
“De ki: Ne dersiniz; size
Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan başkasına
mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin
bakalım)!” Enam 40
“Onlara ayetlerimiz açık
açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan
başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden
değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına
uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.” Yunus 15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder