İnsanlar
sadece söylediklerinden değil, söylemesi gerekeni söylemediklerinden dolayı da sorumlu
tutulmuyorsa, insaniyet bitmiş demektir.
CHP’nin,
Suriye’de zulüm altında öldürülen halka sahip çıkmayarak zalim Esad rejimini
dolaylı destekleyip Ak Parti iktidarının insani duruşuna tepki göstermesi,
Esad’ın Türkiye’deki siyasi uzantısı olduğuna bir kanıttır. Terör uzantısı ise
CHP arkalı sol terör örgütleridir. Dolayısıyla Esad rejiminin Türkiye’deki tüm
kanlı yahut kansız eylemlerinin perde arkasında CHP ve güdümündeki terör
örgütleri vardır. Her ne kadar çoğunuza ütopik gelse de tartışılmaz bir gerçektir.
Yeter ki okuyabilecek bir muhakeme yetisi olsun!
CHP, geçmiş
tarihinde olduğu gibi iktidara kavuşabilmek için milletin tamamını gözden
çıkarmaya hazır bir ihtirastadır. Kendilerinden olmayanı vatan haini olarak
yaftalamakta, hele Ak Partiye oy veren insanları düşman belleyerek, ancak
terörden nemalanmak suretiyle iktidar şansının olabileceği hesabı içindedir.
Hükümetin
ekonomideki başarısını terörle karartmaya çalışıp halkın nezdinde düşürerek
aciz kalmasına çalışan CHP, Türkiye’deki terörün bizzat azmettiricisidir. Her
ne kadar terörün içinde fiziki olarak yer almasa da fitneleriyle kışkırtmakta, işbirlikçiliyle
cesaretlendirmekte, özgürlük ve demokrasi adına meşrulaştırmakta ve hükümet aleyhindeki
olayların üzerine atlayarak fırsatları lehine çevirebilmek için yangına
benzinle müdahale etmektedir.
Muhakkak ki
zalim Esad rejimi Suriye halkının yanında olan ülkelere düşman olacak ve
boğulurken tahrip etmeye de çalışacaktır. Ancak ülkenin iktidarı ve muhalefeti halkın
mal ve canları adına kenetlenebilmiş olsaydı, herhangi bir zarara ve caydırışsızlığa
da uğrayabilmesi mümkün değildi. Ne var ki nefisleri çıldırmış muhalefet, Ak
Parti düşmanlıklarının millete felaket getireceğini umursamamakta, iktidar
mücadelesi savaştan çok daha ağır hezimetleri beraberinde getirmektedir.
Muhalefet,
akıl ve vicdanlarını nefislerinin eline terk etmelerinden nefisleri dışındaki
insani değerlere ve milletin uğrayacağı belâları elem edinmemektedir. Ancak
“beni destekle ki Atatürkünüz olalım” vaatleriyle benlik gütmeden sorunlara
ortak olma yerine daha da büyütmekte, dolayısıyla milleti hiç tasa
etmemektedirler.
Yaratıcısı Allah’ın izini
takip etmeyen bir akıl ve vicdandan; ne adalet ne merhamet ne muhakeme ne de
insaniyet beklenir.
İnsanlığın
insan olmayan numunelerinden muhalefetteki politikacılar, insanların kaygı ve
felaketleriyle beslenerek semizlenebileceklerini düşünürler. Ancak konuşmaya
başladıklarında öyle tanrılaşırlar ki, içleri acı içinde kor gibi yanan
insanlara döktükleri tatlı dil, tilkinin kargaya döktüğü tatlı dilden
farksızdır.
Diğer taraftan Başbakan
Erdoğan, patlamaların sorumlusunun Esad rejimi olduğunu belirterek, "Olay kesinlikle rejimle alakalı bir
olaydır. Rejim bu işin arkasındadır" açıklamasıyla savaştan
kaçınabilmesini imkânsız kılmıştır. Ne
var ki tartışılmaz olan nefsi müdafaayı komplo teorileriyle örtbas etme
politikası, hem devlet hem de millet egemenliği hançerlemektedir.
Eğer patlamanın
sorumlusu Esad rejimi ise, uzantılarıyla ilgi çalışmalar derinden sürdürülürken;
neden Esad rejimine mukabelede bulunularak, bundan böyle olabilecek saldırıların
önüne geçilmekten çekiniliyor?
Nasıl bir
siyasettir ki, ülkemiz hedef alınıp onlarca insan öldürülüp yaralanırken,
Türkiye’nin Suriye’deki savaşın içine çekilebileceği korkusu anlaşılabilir
değildir. Böylesi izzetsiz bir siyasete halkın güvenebilmesi mümkün müdür?
Türkiye’ye
karşı yapılan saldırının cevabını vermekten kaçınan ürkek bir devlet, sadece
millet indinde değil uluslar arası camiada da itibar taşıyamaz.
Ortaya konan
gerekçeler, güçlü bir devlete ve kadim bir millete yakışmayacak mazeretlerdir.
Neymiş efendim; “Türkiye savaşın içine çekilmek isteniyormuş, bölgede büyük bir
mezhep savaşı çıkarılmak isteniyormuş” gibi egemenliği ayaklar altına alan
safsatalar, çok daha ciddi saldırılara yol açmakla kalmayıp, zaman içinde
işgalleri de tetikleyecektir. Hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen böylesi ürkek
stratejilerle, Türkiye içindeki saldırı ve çatışmalar sınır dışına itilmeye
çalışılsa da, geri dönüp çığ gibi büyüyerek önüne geleni biçeceği muhakkaktır.
Başbakan
Erdoğan, Esad rejimine karşı ABD’den yardım dilenerek müdahale yapmasını
isteyecek. Lakin ABD böyle bir talebi diplomatik bir manipülasyonla geri
çevirecek. Çünkü ABD, Türkiye’yi İsrail gibi bir müttefiki görmeyip çıkarı
olmadığı bir mücadeleye girmesi de söz konusu değildir. ABD için adalet ve
insanlık değil sadece nefsi vardır, geri kalan boyunduruğu altındaki
müstemlekelerdir ve masumların ölümünü dünyadan bir temizlik olarak
addetmektedir. Hele kıyılanlar Müslüman ise, âlânın da ötesi! Yıllardır NATO’ya
emir erliği yapıp uğruna binlerce can vermemize rağmen, koruma amaçlı Patriot
füzeleri için bedel talep etmediler mi?
Milletin önünde
gölge yapan politikacıların taklaları son bulduğunda; geçmişteki gibi kükremeye
hazır Müslüman milletimizin önünde hiçbir gücün duramayacağı, dünyanın
neresinde Müslüman bir kardeşine zulüm yapan bir zalim varsa korkusundan
cesarete kalkışamayacağı ve bölgesinde insanlık düşmanı hiçbir alçağın barınamayacağı
mutlaktır. Ancak bu cesur Müslüman millet, politikacıların esareti altında
vicdansızlaştırılıp ruhsuz bedenlere dönüştürülmüştür.
İşte size
milletimizin yiğit bir kadını ve çocukları! Sultanbeyli’de,
icra yoluyla satılan evlerini vermek istemeyen kadın ve çocukları öyle bir
direniş sürdürüyorlar ki, beş günden bu yana kendilerini kilitledikleri evden
çıkmayan kadın ve dört çocuğu, benzin bidonları ve mutfak tüpleri ile eve zorla
girilmesinin önüne geçerek; bir ev için canını ortaya koyabilen ile saldırılan
vatanı ve milleti için savaşmaktan korkan politikacıların farklılığını
kanıtlıyor. Canları pahasına mücadele amaçlarının ev değil onur olduklarını ifade
eden kız çocuğunun tırnağını, hiçbir politikacı ve sözde aydınlarla
değiştirebilmem bir yana kıyasını dahi abes bulurum.
Haksızlık
karşısında takınılan sakinliği dilsiz şeytanlığa dönüştüren soğukkanlı
politikacı ve sözde aydınlar, milletin içindeki adalet sevdasını bastırmaya
çalışsalar da artan basıncın dışarıya çıkmasını engellemek, hem tabiat hem de
fizik kanunlarına aykırıdır.
Kendine yapılan
saldırıyı sakinlikle karşılayan kişi, toplum veya devletler; saldırıların
devamına davetiye çıkarır ve sakinliğinin bedelini çok ağır öder.
“Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın.
Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakilerle beraberdir.” Bakara 194
Ne acayiptir
ki, millete karşı yapılan ölümcül saldırılarda sakinlik ve soğukkanlılık
tavsiye edenler, nefislerine bir hakaret yapıldığında kıyamet koparıp ya
yargıya yahut bilmukabeleye başvururlar.
“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle
vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık
aralarını adaletle düzeltin ve (her
işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki
Allah, adil davrananları sever.” Hücurat 9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder