Böbürlendikleri onca silahlar
oyuncak mı, yoksa vitrin donatımları mı?
İran, Suriye’ye yönelik
herhangi bir saldırıyı kendilerine yapılmış sayacaklarını deklare etmemiş
miydi?
İran, haritadan sileceği iddiasıyla
büyük şeytan bellediği ezeli düşman İsrail’in Suriye saldırısına anında
karşılık vermeyip alışılagelen kof ulumalarına devam ederek, “ciddi sonuçlar
doğuracağı” açıklaması, sanal âlemde oynanan çakma savaş ve tehditlerden
farksızdır. Yahut dayak yiyen bir çocuğun kaçarken tehditler savurması gibidir.
İsrail, aleyhine tehdit hissettiği
hedefleri uluslararası hukuk, ülkelerin egemenlik hakkı ve topraklarına
yapacağı saldırının meşru olup olmadığına aldırış etmeksizin imha etmesi, güç
gösterisinde bulunan devletlerin nasıl birer hiç olduklarını ortaya koyan bir
kanıttır.
Özellikle Birleşmiş
Millerler kimdir ki, İsrail ciddiye alarak ihlal ve saldırganlık yaptığı
gerekçesiyle hesap versin?
Artık İran, tüm
caydırıcılığı yitirmiş olmanın pespayeliğiyle ulumaktan öte hiçbir eylemde
bulunamamakta, dünyanın komedi merkezi olmasının utancını dahi kavrayamamaktadır.
Böylesi bir İran, atoma bombası üretse ne olur? Ürettiği diğer silahlar gibi
halkına caka atmaktan başka bir şey yapamaz.
Suriye’ye yönelik bir
saldırıyı kendilerine yapılmış sayacaklarını açıkça ilan eden İran, hele de
İsrail’in saldırısına sessiz kalması, gürlediği gibi cesur değil tabansız
olduğunu ispatlamaktadır.
Neden?
Şirk
içinde olup Allah’ın lanetine uğramalarından! Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Şia'nın güya kayıp imamı olan İmam Mehdi’nin dünyanın tüm işlerini organize
ettiğini ve o olmasaydı hiçbir varlığın olmayacağını söylemesi, yetmez mi? Eğer
gerçekten iman etmiş olup Mehdi yerine Allah’a güvenip dayansalardı, şeytanın
dostu olan İsrail’e karşı galebe çalar; zillete, hor ve hakir kalmaya layık
olmazlardı…
Ya, Arap Birliği denen kuklalara ne demeli? Ellerinden
sadece, “Alçakça bir saldırı ve apaçık
bir ihlal” kınaması mı geliyor? Oysa “bizler
birer münafığız, Allah’tan değil İsrail’den korkuyoruz, elimizden gökdelenler
yapmak, dünyanın oyun ve oyuncaklarından en iyisine sahip olmak, sömürmek ve
nefsimizi beslemek geliyor” deselerdi.
Neden İsrail kadar cesur olamıyorlar? Onların
kaygılarını İsrail de taşımıyor mu?
İsrail, İran ile çıkabilecek savaşın psikolojik ve
siyasi altyapısı oturmuşken meydan okuyarak Suriye’ye bombalar yağdırıp yanıt
vermeye dahi tenezzül etmeyerek ulumalara kulaklarını tıkaması, sözle değil
hamleyle karşısına çıkılmasına açık bir davettir. Diğer bir ifadeyle düello çağırışıdır.
Oysa İran, tıpkı İsrail gibi birkaç savaş uçağını İsrail’e
gönderip askeri araştırma merkezlerini vurması gerekmez miydi? Ancak sanal bir
kabadayı olan İran, gerçekle yüzleşmeye yürek yetirememektedir.
Temelde her ne kadar yanlışta olsa Türkiye’nin NATO
ittifakına binaen topraklarımızda konumlandırılan Patriot füzelerine komplo
teorileriyle karşı çıkılsa da, bugüne kadar yaptığımız katkıyı baz alırsak tartışılmaması
gereken bir hak ve sonuçtur. Ne var ki İran, yine aynı sokak kabadayılığıyla
tehditler savurarak, “Türkiye’yi vururuz”
atışlarının karavansal safsatası ciddi bir değer taşımamaktadır. Bugüne kadar
vurduğu tek bir haçlı var mı?
İsrail ise İran gibi abessi naralar atmayıp aldığı
kararının arkasında durarak kilitlendiği hedefi vurup, kendini savunmak ve
haklı çıkarmak için cevap bile vermemektedir. İran, madem Patriotları kendine
tehdit görüyor, kurulmadan imha etmesi gerekmez mi? Korkaklık ve
imansızlığından başka elini tutan ne var?
Hodri meydan!
İran, müstahak olduğu lanetin bedelini rüsvalığıyla
ödemekte, dünyayı kırıp geçiren hicivleriyle usta komedyenlere taş
çıkartmaktadır.
“İnsanları yücelten iki büyük
meziyet vardır: Erkeğin cesur, kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında
hem erkeği hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. İcabında tereddütsüz
canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler, bu meziyetlere
ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir,
lakin mağlup edilemezler" Napoleon
Bonaparte
“Ey iman
edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve
kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı
onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad
ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin
kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın
lütfu ve ilmi geniştir. “ Maide 54
O günün Müslüman Türklerinden günümüzde mevcut mudur?
“Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya
kapılmadan) dediler ki: "Bu,
Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru
söylemiştir". Ve (bu) yalnızca
onların imanlarını ve teslimiyetlerini artırdı.” Ahzab
22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder