Özlerinde sahtekârlık olan
politikacıların içlerindeki halk
ruhu; hırsızların ve sokak serserilerinin sahip olduğu halk ruhundan farksız
bulunmakta, dolayısıyla halkın çıkarlarından farklı çıkarlara sahip oportünist topluluğudur.
Herkesin mutabakata vardığı gerçek;
politikacıların amacı, her zaman kendi özel avantajlarını artırmak ve bunun
için ellerindeki çok büyük güçleri kullanmaktır. Bu sebeple politikacıların
çıkar odaklı amaçları, ülkelerinin güvenliğinden, halkının huzur ve refahından çok
koltuklarının güvenliğini ve refahlarını önemsemelerine neden olmaktadır.
Lideri ve partisi ne olursa olsun tamamı
aldatma üzerine inşa edilmiş seküler yapılar olmalarından, dalavere yapma ve
ikiyüzlü davranma karakteri taşımayanları aralarına almazlar. Ahlak ve
erdemlikten soyutlanmış olmaları temsilcisi oldukları halkta güvensizlik
doğursa da, şeytani manevralarla fahişeden daha kötü olduklarını kamuflaj
ustalıklarıyla ikna edebilmektedirler. Fahişelik tek bir bireyin ahlakının
bozulması, politikacılık da tüm toplumun ahlakını tehlikeye düşürmesidir.
"Savaş alanında korkaklık gösteren bir generali kurşunla
öldürürsünüz. Halkın
ahlakını bozan politikacılar için ne ceza önerirsiniz?" Lord Acton
ahlakını bozan politikacılar için ne ceza önerirsiniz?" Lord Acton
Oysa politika değil de siyaset yapılmış
olunsaydı; şeref ve utanma duygusu taşınır, evrensel amaçlar doğrultusunda
ahlaki bir irade ortaya konarak vicdan ve dürüstlük dışı tavırlardan ölümüne
kaçarak, hafif olan şeyler misali su yüzüne çıkmazlardı.
Siyasi eylemdeki temel özellik; halkı
yükseltme yolunda sürekli bir çaba, rakipleriyle değil bizzat kendileriyle cenkleşme,
daha büyük ve derin bir saflığa, bilgeliğe, iyilik, sevgi, hak ve adalete yönelik
doymak bilmez bir istekle yoğunlaşmaktır.
Kendi özel çıkarlarını en iyi bir şekilde
değerlendirebilmek için halkı mümkün olduğu ölçüde kendilerini
incitebilecekleri alan dışına itmeleri, aslında başka bir söze ihtiyaç
bırakmamaktadır.
Politikacılardaki ilkesizlik, kararsızlık,
riyakârlık ve samimiyetsizliği; edebiyat tarihimizin ünlü şahsiyetlerinden
Sümbülzade Vehbi Efendi’nin şu şiiriyle özetlemek mümkündür.
Şiir’in hikâyesi şöyledir: Bir gün padişah Vehbi Efendi'yi yanına çağırır ve: "Bana öyle bir şiir yaz ki bir
mısrasını okuyunca içimden seni öldürmek, bir sonrakini okuyunca ise
ödüllendirmek gelsin" der.
Azm-u hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-u can.
* * *
Lal-u şarap içurem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahsan.
* * *
Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
* * *
Diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan.
* * *
Salınarak giderken arkandan ben sokayım,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
* * *
Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
* * *
Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan.
* * *
Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim,
Yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.
* * *
Herkese vermektesin, bir de bana versene,
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
* * *
Sen her zaman gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümesselam.
Politikacılar da aynısını yapmıyorlar mı?
"Politika
yozlaşmalardan başka bir şey değildir." Jonathan Swift
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder