Onlar meydan okuyor, devlet ise uyarıdan öte hiçbir
icraat yapamamanın acziyetiyle sünüyor.
Artık onurlanacak ve güvenilecek bir devletin
olmadığı gerçeğiyle milletin kendini savunma hakkı doğmuş, demokrasi adına oynanan
kahredici entrikaların idrakine varan millet, azılı düşmanı PKKBDP belasını
ortadan kaldırmak için olaya el koymaktan öte hiçbir çareleri kalmadığı
kesinlik kazanmıştır.
Dolayısıyla siyasi güruhun ihanetten başka
bir haritaları olmadığı anlaşılmış, parçalanmaya bir kulaç kala frenleme hakkı
doğmuştur. Özellikle BDP terörist vekillerini ve destekçi gazetecileri bertaraf
etme gayesiyle oluşturulacak millet gücüne, maddi ve manevi her türlü yardımda
bulunmaya hazırım. Çünkü onlar, İslam ve insanlık düşmanı kâfirlerdir; mücadeleye
girişmek Allah’ın bir hükmüdür.
Böylece devleti yöneten politikacıların
yapması gereken;
“Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da
yoldan çekil.” Konfüçyus
Müslüman milletimizi laik ve putperest bir
devletle diledikleri yörüngeye sokamayan haçlılar, Kürt kardeşlerimizle aramıza
nifak sokmak suretiyle kadim emellerini sürdürmektedirler. Sanki devletin
adından gayri hiçbir gücü ve otoritesi yokmuş gibi teröristleri izlemekte,
ancak sokak kabadayıları misali attığı naralarla da göz boyamaktan geri
durmayarak egemenliğin kendinde olduğu imajıyla ‘ninni’ söylemeye devam
etmektedir.
TBMM’ni terörize eden BDP’li vekillerin
PKK’lı canilerle çekinmeden buluşarak zafersi kucaklaşmalarına izin verip
hiçbir müdahalede bulunma cesareti gösteremeyen devlet, tartışmasız teslim
bayrağını çekmekle; hem şehit ruhlarını öfkelendirmiş, hem dışarıya karşı olan
caydırıcı itibarımızı çökertmiş, hem de yürekleri dağlamıştır. TBMM, üyelerinin PKK’lı teröristlerle
kucaklaşmasını hazmedebilecek mi?
Bir taraftan BDP’nin terör örgütünden
talimat aldığını, PKK’ya terör örgütü itirafında bulunmayıp sürekli savunmasını
ve teröristleri “canlarımız,
kahramanlarımız” gibi bağırlarına basmasından şikâyet edecek; diğer
taraftan BDP’yi TBMM çatısı altında tutmakla kalmayıp PKK’ya karşı alınacak
tedbirlerle ilgili gizli görüşmelere bile dâhil ederek casusluk
yaptıracaksın.
OHA,
OHA, OHA…
Terörizme mahkûm bir siyaset; devlet ve
milleti yüceltebilir, barış, huzur ve güven sağlayabilir mi?
Doğru-yanlış ile iyi-kötünün özde değil de
çıkara endeksli yorumlanması, PKKBDP gibi şeytanları haklılaştırmıştır.
İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin’e
Hakkâri’de yapılan saldırının emrini PKKBDP’nin terörist eş başkanı Selahattin
Demirtaş vermedi mi? O saldırıyı organize eden PKKBDP’nin Hakkâri terörist
vekili Adil Kurt değil miydi? Sonuç, “ciddi
bir şey yok”. Acaba daha ne olması bekleniyordu?
TBMM’nin saygıdeğer(!) terörist
vekillerinin silahlı gücüyle sözde tesadüfî karşılaşmaları ile CHP’li Hüseyin
Aygün’ün PKK’lılarca sözde kaçırılarak kucaklaşmaları arasında hiçbir fark
yoktur.
PKK yandaşı Hüseyin Aygün’ün ihtişamla
yolcu edilmesi akabinde yaptığı övgü dolu açıklaması, CHP’nin de terör örgütü
destekçisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Yoksa ne Hüseyin Aygün böylesi
ihanetsi sözleri açıkça sarf edebilir, ne de CHP’de bir saniye barınabilirdi.
Yaptığı ihanetin bilinciyle istifasını
genel başkanı Kılıçdaroğlu’na sunup da, Kılıçdaroğlu’nun istifasını geri çevirmesi,
CHP’nin PKKBDP ile özleşmesinin bir sonucudur. Halkı ve güvenlik güçlerini
katlederek vatan topraklarını işgale kalkışan bir terör örgütüne övgüler
dizebilen bir vekili içinde tutmayı sindirebilen bir partinin terör karşıtı
olabilmesi mümkün müdür? En azından düşünce ve davranışlarında açık olan
BDP’den çok daha sinsi ve tehlikeli olan CHP, gizliden gizliye sürdürdüğü PKK
desteğinden dolayı PKKCHP’dir. İşte bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun “PKK sorununu tek CHP çözer” vaadi, PKK’ya
vaat ettikleri bağımsız devlet senedinden kaynaklanmaktadır. Zaten ver-kurtul
politikasının bir onuru olsaydı, dünyada savaş olmazdı…
Bu sebeple PKK ile bütünleşen sadece BDP
değil, CHP’nin olmasından, ne PKK’ya karşı kararlı ve cesur yasalar çıkartılabilmekte,
ne de PKK’lı vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılıp yargıya teslim
edilebilmektedirler.
Ak Parti ve MHP benliklerinden sıyrılıp
omuz omuza verebilmeleri durumunda; PKK’nın siyasi arenadaki ruhları BDP ve
CHP’nin omurgası kırılacağından şüphe yoktur.
Önceden planlanmış Hüseyin Aygün’ün
PKK’lılarca konuk edilme senaryosunun Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dâhilinde
olduğu, şu açıklamadan anlaşılmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Hüseyin Aygün; "Kemal Bey
ikinci gün aradığında yaptığım açıklamanın zamanı, mekânı, üslubu ve kullanılan
kavramlar konusunda özen göstermem gerektiği ricasını iletti" demesi,
ne anlama geliyor? PKK ile olan bağlılıklarını deşifre edici duruluktaki
açıklamalara özen gösterilmesi gerekliliğini vurgulayan Kılıçdaroğlu’nun
kalbindeki safı da ortaya çıkmıyor mu?
Hemşerisi vekili
teröristleri övüyor, genel başkan da “dikkat
etmesini, şu anda zamanı ve mekânının müsait olmadığını, üslup ve kullandığı
kavramlara özen göstermesini” istemesi, CHP’yi PKK’lı yapmıyor mu? Bu kadar
aşikâr açıklamayı dahi okuyamayan bir CHP’li, aptal değil de nedir?
Tunceli vekili olmakla
kendini bir matah zanneden Hüseyin Aygün, “Benim üzerimden Kılıçdaroğlu’na
vuruyorlar” diyor. Allah aşkına, sen kimsin ki üzerinden genel başkanına
vurulsun? Müslüman Türk düşmanı, İslam aleyhtarı, terörist dostu ve
manipülasyonla teröristlerce el üstünde tutulup milleti PKK’ya peşkeş çekmeye
çalışan biri değil misin? CHP’nin kurumsal kimliğini taşıyıp Kılıçdaroğlu’nun
kayıtsız desteğini almamış olsaydı, kendisinin dağdaki teröristten bir farkı
kalır mıydı?
“Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş
batıyor demektir.” Konfüçyus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder