İnsanlığın
tartışmasız düşmanıdır!
PKK-BDP’li acımasız teröristlere karşı
hümanist yaklaşımıyla halkın mal ve can güvenliğini tehdit altında bulunduran
TBMM, canavarca işlenen eylemlerin cüretkârı ve azmettiricisidir.
Öyle ki, TBMM’nin Gülten Kışanak adlı
üyesi; milleti katleden ve vatanın müdafaasını üstlenen şerefli güvenlik
güçlerimizi şehit eden bir teröristin leşsi töreninde, “Bir
canımızı daha uğurluyoruz” sözleri, TBMM’nin açık kimliğini ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla TBMM milleti ve insanlığı değil, terörü ve canavarları
temsil eden bir kurumdur.
Acımasız teröristlerin hüküm sürdüğü TBMM; milletin, hakkın,
adaletin ve vicdanın meclisi olabilir mi?
Artık terörizmle özleşmiş TBMM’nin terörü
önleme adına hiçbir samimiyeti bulunmamakta, bilakis milleti oyalayarak
kanlarını döktürmektedir. Bu sebeple terörizmin odağı TBMM’dir.
Allah aşkına! Kahpece güvenlik güçlerimize
roketatarla saldırarak yüzlerce kahramanı şehit eden teröristlere “canımız” diyebilen alçaklar, TBMM’nin
çatısı altında desteklerini sürdürebiliyorlar ise, o meclisin apaçık bir düşman olduğu aşikâr
değil midir?
PKK-BDP’yı doğuran, ülkeyi kuşattıran, özerklik
vadeden, din karşıtlığında müttefik olan ve meşruiyet kazandırarak milletin
başına bela kılıp TBMM’ni ilkeleriyle tutsak eden CHP değil midir? Yıllardır
sürdüğü din dışı muhalefetiyle ayırımcılığı, gaddarlığı, suçu ve terörü
kudurtan CHP’nin iktidar olma halinde ne büyük bir felaketle karşılaşacağımızı
düşünmek bile ürpertiyor. Dolayısıyla CHP var olduğu müddetçe başka bir
kuşatmadan sakınılmaması, CHP’nin olduğu bir mecliste, ne barış ne hak ve
adalet ne merhamet ne de kardeşliğin mümkün olabilmesi imkânsızdır…
İşte bu yüzden teröristlerin idamıyla
ilgili yasa gündeme getirilemiyor, katledilen her Mehmetçik, polis ve
insanımızın akan kanlarından ve dökülen ağıtlarından akan mutluluk, yüreklerini
ferahlatıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948’de çıkarılan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” tamamen suçluları kollayıp
masumları mahkûm eden seküler bir bildirgedir. Zaten özü, Allah’a karşı olan kulluğu
yıkıp insanı tanrılaştıran rasyonalizmi egemen kılmaktır. Dolayısıyla insanın
suçlu ya da masum olması önem taşımamakta, insan olmasından ötürü özgür ve üstün
olduğu vurgulanmaktadır.
Türkiye’de
de 27 Mayıs 1949’da kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 4.
Maddesi tamamen Allah’ın ulûhiyetine
atıfta bulunup, “Hiç kimse kölelik veya
kulluk altında bulundurulamaz” yaptırımıyla, ayetlerin suçlulara öngördüğü
cezalar ortadan kaldırılmakta; dolayısıyla vahiy, siyasetten ve dünya
işlerinden dışlanmaktadır.
İnsanların
canlarına kasteden azılı suçlulara uygulanması kaçınılmaz olan idam cezası; suçluları
ya da suç işlemeye niyetli olanları caydırmasının yanı sıra, insanların
vicdanlarındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlama ehemmiyeti taşımaktadır.
Çünkü insanların besin odağı, adalettir. Her kim bir cinayet işlediğinde, o
otomatikman yaşam hakkını yitirmiştir. Daha açık bir ifadeyle zaten intiharı
seçmiştir. Yasaların hükmü, ölümü seçmiş bir suçluya hukuken son görevini
yerine getirerek resmi infazını icra etmektir. Bu sebeple sırf insan olduğu
gerekçesiyle mağdur bir insanın yaşamına kastedene yaşama hakkı tanınmak, tüm insanlığa
karşı işlenmiş bir kırımdır.
Suçluların idamlarına karşı çıkıp ancak
kendi canları yandığında acımasız cellât kesilebilen hümanistler, Evrensel
İnsan Haklarının 5. Maddesini referans alarak, müebbet hapis gibi bir seçenek
varken idamın insanlık dışı kaldığını öne sürmeleri kadar trajikomik bir
yaklaşım olamaz.
Peki, Evrensel
İnsan Haklarının 5. Maddesi ne diyor? “Hiç
kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı
davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” Bu
hükme göre; hayvanlara dahi müstahak görülmeyen
ömür boyu hapis, diri diri mezara gömerek zalimce işkence yapmak ve insanlık
dışı bir onursuzluk değil midir? Acaba
idam mı yoksa müebbet hapis mi zalimlik ve insanlık dışıdır?
3. Madde; “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır” bildirisi, suçlu-suçsuz ayırımı yapmaksızın herkesi
kapsadığına göre; müebbet hapisle cezalandıran bir kişinin özgürce ve güvenle yaşadığı
söylenebilinir mi? Böylesi korkunç bir çelişkiyi açıklayabilecek bir idam
karşıtı var mıdır?
Acaba
idam edilen suçlular mı toplumda vicdan azabı oluyor, yoksa onca vahşiliğine
rağmen idam edilmemesi mi vicdanları kahrediyor?
Ayrıca
müebbet hapis, vergi veren insanlara açıkça bir ihanettir. Suça ve suçluya
karşı hiçbir insan, kendini ve insanlığı tehdit eden bir suçlunun ömür boyu
cezaevinde yedirilip, içirilip ve güven altında bakılmasına asla razı olmaz.
Örneğin Apo gibi bir cani için harcanan milyarlara hangi vergi mükellefi rıza
gösterir? Binlerce masum insan bir dilim ekmeğe ve barınağa muhtaç iken,
canilerin korunup beslenerek ihtiyaçlarının giderilmeleri adil ve vicdani midir?
Foça’da
Apo’nun teröristlerince şehit edilen askerimizin ailesi, tenekeden yapılmış bir
gecekonduda şehitten gelecek 50 liranın umuduyla çocuklarına bayramda bir şeker
alabilmenin umudunu taşırlarken, TBMM ve belediye başkanı terörist vekilleri ve
liderlerinin millet bütçesiyle saltanat sürmeleri, nasıl bir akıl ve vicdanın
doğrusu olabilir?
Gülten Kışınak adlı TBMM’nin terörist vekili;
“Bir canımızı daha uğurluyoruz” diyerek terörist
ardından ağıt yakabiliyor ise; ben o meclise ve fırsat veren hükümete tükürürüm…
CHP’li
Hüseyin Aygün’ün PKK’lılarla kurgulayacakları hain stratejilerini görüşmek üzere
konuk edildiğini TBMM’nin bilmediğini mi sanıyorsunuz? Ancak Gülten Kışınak
gibi üyesi olmasından ona da sahip çıkarak, aptalla yaftaladıkları millete şov
yapıyorlar.
Özellikle
teröristler için idam yasasını çıkarmayan TBMM, milleti tehdit eden ve PKK-BDP terörüne
peşkeş çeken bir haçlıdır! Dolayısıyla başka hiçbir düşmana ihtiyaç yoktur…
Yoksa
insanoğluna Allah’tan daha yakın ve merhamet sahibi midirler ki, Allah’ın
suçlulara karşı öngördüğü cezaları insanlık dışı bulup, güya insanlık adına bir
toplumu ateşe mahkûm kılıyorlar?
TBMM
ve iktidardaki hükümet, idareleri altındaki halkın mal ve can güvenliklerini muhafaza
altına alıp adaletle yönetmeye ehil olmadıklarından, zerre kadar saygı ve itimat
duymuyorum.
“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar
güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” Nisa 58
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini,
ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler
olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten
sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru
şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten
kaçınırsanız (biliniz ki) Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa
135
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik
eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya
itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir
davranış) tır. Allah'a isyandan sakının.
Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 8
2 yorum:
SELAMÜN ALEYKÜM MEHMED ALİ ABİ.SİZE İKİ SORUM VAR.
1-FİRAVUN İLKE VE İNKILABINA BAĞLI BİR REJİMDE ŞEHİDLİKTEN VE GAZİLİKTEN BAHSEDİLEBİLİNİR Mİ?
2-İSLAM HUKUKUNUN UYGULANMADIĞI BİR SİSTEMDE İDAM NASIL UYGULANICAK?
SERDAR TUNOĞLU
Aleykum Selam! Asla bahsedilemez. İslam hukukunun egemen olmadığı bir düzende Allah adına hak, adalet ve ceza mümkün değildir. Suçluya idam cezası uygulanmasında hümanizme yer olmadığı gibi Allah için şahitlik yapma mecburiyeti vardır.
Yorum Gönder