Onlarca yıldır laik zorbalarca küfre
zorlanan Müslüman milletimizin, birde şehit kanlarıyla temizlenen topraklarda
ateşe tapan Zerdüşt sapıklara bir devlet kurdurmayacağı muhakkaktır.
PKK-BDP’nin ulumaları vicdanları
çelemeyecek, sadece hasret kalınan çakalların sesini hatırlatmak öte bir işe
yaramayacaktır.
İnsan olmayan vahşilerin barış ve demokrasi
adına ırki ve dini bağımsız bir devlet olma ütopyalarını tehdit ve katliamlarla
gerçekleştirme planları, hayvanların bile tahayyül ve cesaret edemeyeceği bir
serap olmasına rağmen PKK-BDP yaratıkları; görmek veya sahip olmak
istedikleriyle avunup durmaktadırlar. Bu Müslüman millet kimleri yok etmedi ki,
insan dahi olmayan PKK-BDP’li zalimleri gömmekte zorlansınlar. Yeter ki siyaset
gölge etmesin!
Müslüman milletimizi ısırabilecek dişiler
zannedip cılız cılız havlayan köpekler, Kürt kardeşlerimizi istismar ettikleri
gibi hasım oldukları İslam’ın mübarek Ramazan Ayını da sömürerek iftar
davetleri vererek, sözde Müslüman Kürt kardeşlerimizi etkileyebileceklerini
düşünmektedirler. 85 yıldır sahip çıkmayarak adını anmaktan kaçındıkları Şeyh
Said’e ve canını verdiği İslam’a düşman çakallar, Müslüman Kürtleri saflarına
çekebilmek için ne kadar taktik değiştirseler de çabaları beyhudedir.
Şüphe
yoktur ki Allah yolunda can veren Şeyh Said, sağ olsaydı PKK-BDP’ye karşı
kanının son damlasına kadar savaşırdı. Çünkü onun için İslam, yalnızca
Kürtlükten değil, her şeyden öncelikliydi! Yoksa Kürtçülük adına Zerdüşt dine
mensup İslam düşmanlarının safında yer alabilmesi mümkün müydü?
Allah ve milletin lanetlediği PKK-BDP
şeytanları, ‘hiç’ olmalarına karşın muhatap kabul edilip sözlerini ciddiye
almanın ve pazarlıklara girişmenin çözümsüzlüğünü derinleştiren siyaset ve
TBMM, aleyhteki her türlü gelişmenin baş sorumlusudurlar.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, giderayak laik
temelli anayasa tadilatını başarabilme hırsından; “Anayasa değişikliği gerçekleşemez ise, siyaset ve TBMM itibar
kaybedecek” açıklaması, adını tarihe geçirmekten başka bir fırsatçılık
değildir. Sanki rejimi kökten değiştiriyormuşçasına esip gürleyen Çiçek, PKK-BDP
vekillerine kucak açıp hapistekilerin de meclise katılabilmeleri için harcadığı
yoğun çabasını ve katleden terör örgütüne karşı caydırıcı kararlar çıkarmamasını
umursamayarak, siyasetin ve TBMM’in
olmayan itibarını sözde anayasaya değişikliğine bağlaması, milleti apaçık aptal
yerine koymaktır.
Başbakan Erdoğan, BDP denen iblisin PKK
terörün siyasi uzantısı olduğunu açıkça ifade etmesine rağmen; nasıl olurda
TBMM’de ve siyasette varlığını sürdürebilme mantığını sindirebiliyor
anlayamıyorum. Güya demokrasi adına teröristlere peşkeş çektikleri belediye
başkanlıklarında devlet-millet düşmanlığının hoyratça dile getirilmesini
izleyerek hazineden aktardıkları bütçelerle PKK’yı güçlendirenlerin terörle
mücadeleleri, Hollywood senaryolarından çok daha berbattır.
Dokunulmazlıklarının getirdiği cesaretle dine, millete ve güvenlik güçlerine
meydan okuyan terörist vekillerinin TBMM üyeliği, meclisi gayrimeşrulaştırmıyor
mu?
BDP’ye oy verenlerin terörist oldukları
tartışılmaz bir gerçekken; nasıl oluyor da suçsuz addedilebiliyorlar?
PKK-BDP’ye destek verenlere masum muamelesi siyasi, insani ve dini midir?
PKK-BDP’ye destek veren iller karantina
altına alınıp her türlü hizmet ve teşvikten mahrum bırakılmamasından dolayı
terör önlenememekte, her geçen gün daha da güçlenerek işgale doğru
yaklaşmaktadırlar. İller ve bölgelerde Olağan Üstü Hal ilan edilerek,
korkulacak çapulcu teröristler mi yoksa devlet mi olduğu dosta düşmana
kanıtlanmalıdır.
Ak Partili bir muhtarın PKK’ca kaçırılması
akabinde BDP’ye üye olabilmesini dahi okuyamayan iktidar, otoritesini yitirmiş
olmasının acziyetini teröristlerin tehditlerine bağlaması, fevkalade akla ziyan
bir mazerettir.
PKK-BDP’nin güçlü olduğu illerde fırsattan
istifade eden hain STK’lar, bir taraftan milletten yana görünüp diğer taraftan
PKK-BDP’ye destek çıkmaları, nasıl kuşatıldığımızı kanıtlamaktadır.
PKK’yı siyasi zemine taşıyan BDP’ye tüm
kapılar kapatılmalı, değil vekillik yahut belediye başkanlığı, basit bir
memurluk dahi verilmemelidir. Ayrıca bölge halkının muhakeme edebilmeleri için
ciddi bir derse ihtiyaçları vardır. Onları asla milletten saymamalı, doğrudan
düşman muamelesi yapılarak merhamet duyulmamalıdır.
Korkulacak ve itaat edilecek olanın BDP
değil devlet olduğu otoritesini ortaya koyamayan siyasetin, iktidarın ve
TBMM’nin itibarından söz edilebilir mi? Güvenlik güçlerine saldırarak mal ve
can güvenliğine zarar veren çocuklar, ebeveynleriyle birlikte derdest edilip mahkûm
edilmelidirler.
İnsani değer taşımayan
canavarlara insani davranışın fayda vermeyeceği, yaratıcı Allah’ın da bir
hükmüdür.
Alçaklar, şehit ettikleri kahramanları
öldürdüklerini sanıyorlar, bilakis onları ebedi bir diriliğe ve Allah’ın
yanında namütenahi rızıklara kavuşturduklarını bilmiyorlar. Çünkü onlar,
anlamayan kâfir topluluğudurlar.
Katlettikleri şehit sayısına göre geri adım
atılacağını sanıyorlar ise, bilmelidirler ki sırasını bekleyen diğer şehit
adaylarını tetikleyerek daha da celallendirmekte, böylece hiçbir keder ve
korkunun bulunmadığı cennet müjdesiyle sabırsızlanmaktadırlar. Şeytanın
dostları olmasaydı, şehitlik gibi bir ayrıcalıkla ölümsüzlüğe kavuşulabilinir
miydi?
PKK-BDP isyanına Kürt hareketi demek,
Müslüman Kürtlere bir hakaret ve küfürle özdeşleştirmektir. Allah’a asi azgın
sürüsünün İslam’a karşı mücadelelerine hangi Müslüman bir Kürt evladı razı
olabilir?
Kendilerini Kürtlerin temsilcisi sanan
azılı düşmanlar, güya haklı mücadelelerinin engellenebilmesinin 20 milyon
Kürdün öldürülmesiyle mümkün olunabileceğinden söz ediyorlar. Acaba onlar, geri
kalan 55 milyonu öldürerek mi hedeflerine ulaşabileceklerini düşünüyorlar?
Ne kadar çırpınsalar, öldürseler, politik
manevralara kalkışsalar, haçlı efendilerinden destek ve yardım alsalar, barış
ve demokrasi edebiyatı yaparak kendilerini meşrulaştırmaya yeltenseler de, o
acımasız yaratıkların topraklarımızda Zerdüşt bir devlet kurabilmeleri mümkün
değildir.
Bugün pespaye siyasetten kazandıkları güçle
ahkâm kesseler de, Suriye’deki halkın kendileri gibi zalim Esed katillerini
sokaklarda infaz etmeleri misali yarın milletimizce infaz edilmelerinden kaçıp
kurtulamayacaklardır. Nerede bir PKK-BDP’li var ise, dinin ve ülkenin bekası
için bulundukları yerde öldürülmeleri her insan ve mümin için savsaklanamaz bir
yükümlülüktür.
Bundan böyle Kürt kökenli Müslümanların
kendilerini dürtme zamanıdır. Adlarına millet ve dinle savaşan şeytanlara
seslerini yükselterek kalkan olmazlar ise, onlar gibi suçludurlar ve cezayı hak
edenler durumuna düşeceklerdir.
Öldürülerek ya da teslim alınarak yakalanan
teröristler İsrail, Ermeni, İran ve Suriye vatandaşları oldukları halde, Kürt
kökenlilerin halen PKK-BDP’ye sahip çıkmaları, ülkeye ve millete nasıl düşman
olduklarını kanıtlamaktadır.
Kürt kökenli Müslümanların inançlarından şüphe
duyuyor, ırklarını İslam’dan üstün tuttuklarından münafık buluyorum.
Bilmelidirler ki, bu gidişat bitmek tükenmez kalıcı bir nefreti doğuracak, aynı
dinin mensupları olarak kardeş görülen Kürtler, İslam düşmanları olarak
yaftalanacaklardır. İsrail ve
Ermenilerle aynı safta birleşen bir Kürt, bu milletin Müslüman bir evladı
olabilir mi?
Allah ve Resulüne iman etmiş her müminin kâfir PKK-BDP ile
savaşması açık bir emirdir.
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle
onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin
toplumun kalplerini ferahlatsın.” Tevbe 14
“Ey
iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik
bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.” Tevbe 123
“Müminler
ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” Hucurat 15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder