Batı güdümlü politikalarımız; şerefli, itibarlı ve insani duyarlı tarihimize çalınmak istenen lekeyi teşvik ve tahrik etmekte, ezeli düşmanlarımızın içlerinde sakladıkları öfkenin fırsatını yakaladıklarında nasıl Ermeni ve pkk misali fitnelerle aleyhimize kullanılmaya kalkıştıkları ortadadır. Asla tolerans gösterilemeyecek varlığımızın temel taşlarıyla ilgili noktaları tartışmaya açarak karşı tarafın cesaretlendirilmesi, maalesef fevkalade hayati bir cinayettir.
Sözde aydınlanma sürecine girilerek, etkin ve caydırıcı gücümüz adına dokunulması dahi bir felaket sayılabilinen Osmanlı’nın topyekûn yıkılmasına neden olan batılılaşma serüveninin müstemlekeliğini ve acısını hala çekebilmemiz, o zaman atılan ihanetsi dönüşümün ve teslimiyetin bir sonucudur. Dolayısıyla yaklaşık 10 yıldır ülkeyi yöneten ne Ak Parti ne de önceki hükümetleri tek başlarına sorumlu tutmak, insaflı bir yaklaşım değildir. “Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider.” C.Bruno
Batı’ya uyabilmek için kendimizi öyle yontmuşuz ki, Batının bir sirki olarak diledikleri yerde oynatılmış, dolayısıyla tükenip gitmişizdir.
Kendi dinine, geçmişine, kültürüne ve medeniyetine düşman hale dönüştürülen Müslüman Türkiye’nin, Batıyı bir hayat iksiri kabul etmesiyle değerler sökülmüş, kendine yabancılaşma ve ihanete mecbur bırakılmıştır.
Tartışılmayacak bir kanıtta haklı olduğu gerçeği dahi savunamaz hale düşüp, Batının telkin, sıvazlama ve dayatmalarıyla politikalara zorlanılması, tabi ki yaşadıkları ülkeye ihanet eden sadece Ermenileri ya da pkk’lıları değil, başkalarına da iddia hakkı doğurtabilecek bir zemini hazırlatmıştır.
Sözü dahi sadece Türkleri değil tüm Müslümanlar aleyhine fevkalade büyük bir günah ve bir canavarlık olan “soykırım” ile özdeşleştirilmemize neden olan doğrudan kendimizdir. Dünyaya bir devletin, yönetimin, ahlakın, hakkın ve adaletin ne olduğu dersini veren devletini ve kahraman dedelerini kıyasıya eleştirip reddeden bir millet olarak, şüphesiz her türlü aşağılanmayı hak ettiğimiz malumdur.
Aslında düşmanlıklarının ardındaki hedefleri Türkler değil, İslam’dır ve Müslümanlardır. Fransa’nın aldığı soykırım inkâr yasasına tepki göstermeyen başta Araplar olmak üzere İran ve diğer Müslüman ülkeler, dinlerine ve kardeşlerine nasıl ihanet ederek iftiranın yanında yer alabildiklerini ibretle izliyorum. Oysa asırlar boyunca Türklerle birlikte yaşamış, Osmanlı idaresi altında herhangi bir zulmün, ayırımın, baskı ve şiddetin var olmadığına yakinen şahit olmuş toplumların ortaya çıkarak adaletle şahitlik etmeleri kaçınılmaz yükümlülükleridir. Ancak insanoğlunun ne kadar hain ve nankör olduğu, ırkları ve menfaatleri uğruna takınamayacakları maske bulunmadığı, azgın nefislerinin bir sonucudur.
Aslında Ermenilere soykırım yapıldığı fitnesini meşrulaştıran Papa 2. Jean Paul idi. Fetullah Gülen’in de ziyaretinde bulunup hizmetinde olduğunu belirttiği Papa 2. Jean Paul, Vatikan’ı ziyaret eden Ermenistan Katoliklerinin lideri 2. Karekin’le yayınladığı ortak açıklamada Ermeni soykırımını tanıdığını ilân ederek, 1915 olaylarının, “20. yüzyıldaki sayısız kötülüğün başlangıcı” olduğunu açıkça vurgulayabilmişti. “Ermeni soykırımı, şu korkunç olayların başlangıcı olmuştur: İki dünya savaşı, sayısız bölgesel çatışmalar ve milyonlarca inananın hayatına mal olan plânlı imha kampanyaları.”
Türklerin aracılığıyla doğrudan İslam’a karşı şeytanca plânlanmış bilinçli bu karalama; I. Dünya Savaşının başladığı 1914 ağustos ayını, ‘soykırım’ olarak tanımladıkları 1915 olaylarının habercisi olduğu safsatasıydı. Papa, Müslüman Türkleri bütün kötülüklerin anası yapmış ve doğrudan şeytanla özdeşleştirmişti.
Oysa Ermeniler, 1. Dünya savaşında kendilerine millet unvanı vererek gerek devlet kademelerinde gerek ticarette önemli mevkilerle donatmış devletimize ihanet ederek Rus Ordularıyla birleşmiş, yaklaşık savunmasız 120.000 Müslüman’ı katlederek soykırım işlemişlerdi.
Vatan evlatları kendilerini işgal eden düşmanlarla cephelerde savaşırlarken, kent ve köylerin korumasız kalmalarından yararlanan Ermeniler, önce dağlardaki ve uzak köylerdeki beldeleri basıp, sadece Müslümanları öldürüyor, kadınlara tecavüz ettikten sonra ya asıyor ya da ahırlarda yakıyorlardı. Ermenilerin yezidi ve Hıristiyanlara dokunmamaları, asıl düşmanlarının İslam olduğunu kanıtlamaktaydı. Müslüman olan ister Türk ister Kürt ister Arap ister İranlı olsun fark etmiyordu. Osmanlının köpekleri diyerek öyle vahşice saldırıyorlardı ki, ele geçirdikleri bebek, çocuk, kadın ve yaşlılar olmak üzere işkence yapıyor, ırzlarına geçiyor, süngülerle delik deşik ediyor, organlarını kesiyor ve diri diri ahırlarda yakıyorlardı. Zalimlikte sınır tanımayan Ermeniler, köprüler altına öldürdükleri cesetleri doldurmuş ve binlerce çocuğu cesetlerin arasına atarak, soğuktan dondurmuşlardı. Kışa rağmen her yer cesetlerden kokuyor ve askerlerimiz savaşta bulunmalarından eşkıya Ermeniler köyleri ve şehirleri kasıp kavuruyorlardı.
Aslında Ermenilerin tamamı en ağır şekilde cezalandırılmaları gerekirken, insan yaşamına saygı duyan ve yargısız infaza karşı duran Osmanlı, o şeytanları tehcir etmişti. Acaba yolları cesetlerle dolduran ve her yeri mahşere çeviren Ermenilere; ABD, Fransa, İsrail ve Avrupa ne yapardı? Kendilerini tehdit ettiği veya askerlerini tutsak bulundurdukları gerekçesiyle ülkeleri işgal ederek milyonlarca insanı katleden Batı, nasıl oluyor da Müslüman Türklerin değil de eşkıya Ermenilerin safında yer alabiliyorlar? Osmanlının gösterdiği sağduyuyu Batı yapar mıydı? Ancak Ermenilerin hıristiyan oluşu ve Papa’nın fetvası, tartışmasız haklıda olsak suçlu çıkarılmamıza neden olmuştur.
Şüphesiz ki elleri silahlı canilere karşı nefsi müdafaa da bulunmaktan daha hukuki ve insani ne olabilir? Devlet Ermenileri tehcir etmiş, halk da çocuklarını öldüren, karılarının ırzına geçen ve yakınlarını ahırlara doldurarak yakan Ermeni hainleri öldürmüşlerdi. Bugünde olsa vicdanı olan her insan, aynı müdafaa da bulunur; vatanını, eş ve çocuğunu koruyabilmek için ya ölür ya da öldürür.
Osmanlının Ermeni canileri insan belleyip tehcir edeceğine tamamını cezalandırsaydı, söz konusu iddiaların hiçbiri günümüze dek vuku bulmazdı. Müslümanların mallarına, namuslarına ve canlarına katleden Ermeni isyanı, başka nasıl bastırılabilirdi? Yoksa hiçbir müdahalede bulunmayıp topyekûn katledilmemiz mi insaniydi?
Gerek Ermeniler gerekse pkk’lılar ile insan olmadıklarından müzakere yapılabilmesi ve uzlaşmaya varılabilmesi asla mümkün değildir. Şeytan kötülüğün odağıdır. Şeytanla dostluk kurmuş olanlarla da herhangi bir şart ve koşulda barışa kalkışmak, intihar etmekten farksızdır. Hainlik ve merhametsizlikle bütünleşmiş hilkatleri içinizde barındırmak, zehir içmekten başka bir şey değildir.
Tıpkı günümüz bası siyasiler, dalkavuk gazeteci ve akademisyenler gibi Vatikan ve Avrupalılara şirin görünebilmek için Cemal Paşa misali Ermenilerle birlikte hareket ederek, sözde Türk milletini temsil edercesine özür dileyen ve soykırım tanınmasından yana olanlar, bilinmelidir ki hain Cemal Paşa gibi Ermenilerce öldürülmekten asla kaçamayacaklardır.
Osmanlının parçalanmasında doğrudan rol oynayan ve dâhili hainleri yönlendiren emperyalist İngilizler, tıpkı Araplar gibi Ermenileri de Türklere karşı kışkırtarak silahlandırmış ve her yerde isyancıları kışkırtıp körükleyerek, Müslüman Türkleri katlettirmişler ve devleti zayıf düşürmüşlerdir. Pkk’da aynı taktiğin bir ürünü değil midir?
Asıl soykırımı yapan Ermeniler olmasına rağmen Türklerin sorumlu tutulmak istenmesi, şüphesiz Batı mandası altındaki devlet ve dâhili hainlerin aciz ve cüretkârca tutumlarındandır.
Tarihe insanlık erdemliğiyle geçen Müslüman Türklerin boyunlarını büktürecek soykırım utancını meşrulaştıracak “Ermeni açılımı” ve “Ermenistan ile diyalog” girişimleri, Batının tuzağından başka bir şey değildir. Emelleri Türkleri yok etmek olan ve vatan topraklarına göz dikmiş Ermenistan ile barışmaz ve dost olmaz isek; kaybımız mı yoksa kazancımız mı olur? Dünyada komşu olup tarihi düşmanlıklarını güden onlarca ülke, egemenlik haklarından ve uğradıkları haksızlıklardan zerre kadar taviz vermezler iken; tekrar geçmişi yaşamak istediğimizde mi hainlik ve acımasızlıkla damgalanmış olan jenosit Ermenileri bağrımıza basabilmek için yoğun kulisler sürdürülebilmesi; Azerbaycan hiçe sayılarak sınır kapıların açılmaya çalışılması; Cumhurbaşkanı Gül’ün bir suçlu psikolojisiyle özür dilercesine Erivan’a gidebilmesi, nasıl bir aklın doğrusudur? Azerbaycan’ın topraklarını işgal ederek binlerce kardeşimizi katletmiş Ermenistan’ın Türkiye’ye dost olabileceği ve fitne çıkarmadan barış içinde ilişki sürdürebileceğini düşünmek, apaçık bir delalettir. Maalesef Cumhurbaşkanı Gül başta olmak üzere Başbakan Erdoğan ve hükümetin, Batının oyununa gelerek neredeyse Türkiye’nin başına bela edecek planlarının geri tepmesi, Allah’ın merhametinden başka bir şey değildir.
Nasıl olur da Ermenilere soykırım yapılabildiği Türkiye’de dillendirilebiliyor ve özürler dilenebiliyor? Öyleyse kendi ülkesindeki hainlere hiçbir yaptırım uygulamayan TBMM ve hükümet, neden Fransa ve diğer ülkelere tepki gösteriyor?
Öncelikle Ermenilere soykırım yapıldığı açıklamaları derhal yasaklanmalı, her nerede ve ne amaçla olursa olsun kabul edenler mutlaka cezalandırılmalıdırlar. Fransa ve diğer batılı ülkeler, Ermenilerle tarihsel hiçbir sorunları, isyanları ve savaşları olmadıkları ve katliamlar yaşamadıkları halde, Ermenilere soykırım yapmakla suçlayıp aleyhimize kararlar çıkartırlarken; biz, haklı olduğumuz konuda lehimize bir karar çıkartmaktan sakınıyoruz. Hem de güya egemen olduğumuz kendi ülkemizde! Yoksa Fransa, ABD ve Avrupa ülkelerinden daha mı çok fikir hürriyeti ve ifade özgürlüğüne sahibiz?
“Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi” açıklamasıyla tarihimize ve milletimize Fransa’dan daha aşağı hakarette bulunan Orhan Pamuk’un yargılandığı TCK 301. Maddeyi kişiye özel değiştirerek aklanmasını sağlayan Ak Parti Hükümeti mi, sözde Ermeni soykırım iddiasını ortadan kaldıracak?
Bir millet; tarihi, kimliği ve dini ile korkunç bir leke ve aşağılamayla karşı karşıya iken, acaba bir milletvekili ya da hakarete uğramış sokaktaki bir vatandaş kadar dokunulmazlığa ya da yargı hakkına sahip olmamalı mıdır? Milletine ve tarihine sahip çıkamayarak önüne gelence kirlettiren bir devlet, asla devlet değildir…
Milletvekilleri, emeklilikleri, danışmanları, sekreterleri ve şoförlerine zam için gösterilen hassasiyet, zamanında onurumuz adına duyulabilseydi; ne Ermeni soykırımını ne de pkk terörüyle muhatap olurduk. Ancak kararsızlığımız ve AB’ce güdülmemiz, dokunulmaz değerlerimizi silip süpürmüştür.
Kalpler boşaltılıp keseler mevki ve para ile doldurulduğundan; onur, şeref ve tarihin ne önemi kalır?
Kurban paraları ve dinler arası diyalog adına onlarca mesaj yayınlayan Fetullah Gülen, acaba Fransa’nın aleyhimize çıkardığı Ermeni soykırımı inkâr yasası ile ilgili tek bir mesaj yayınladı mı? Acaba o’da efendisi Papa 2. Jean Paul ile aynı fikirde mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder