Müslüman milletimizi terörist İsrail’e teslim eden başbakan vekili Bülent Arınç’ın içinde olduğu hükümeti şehit kanları boğacaktır.
Türkiye’nin şerefine ve bağımsızlığına saltanat sürdüğü koltuktan ihanet eden Arınç, hücumbotlar ve helikopterlerle yardım gemimize saldıran ağır silahlı teröristler karşısında yılmayarak ve diz çökmeyerek iman güçleriyle direnen kahraman vatandaşlarımızı yönetebilecek bir liyakatte olmadığı her ne kadar aşikâr ise de, parti çıkarları böylesi bir alçalmışlığı önemsemeyerek, Arınç’ı görevden almamakla aynı düşünceyi paylaştıklarını tasdik etmektedirler. Bu sebeple Arınç’lı bir hükümet başbakanın İsrail karşıtı dik duruşuna gölge düşürmekte ve samimiyetini sorgulatmaktadır.
Arınç efendi, “Kimse bizden İsrail’e savaş ilan etmemizi beklemesin” sözlerinden pişmanlık duyup özür dileyeceğine, daha da haddi aşarak acımasız katil İsrail argümanlarını meşrulaştıran yardım gönüllülerini suçlayıcı ifadelere arka çıkması, hiçbir gerekçeyle bağışlanamaz.
Tüm dünya halkları, hatta bir kısım insaf sahibi museviler dahi İsrail’i lanetleyip canlarını insanlık adına hiçe sayan kahraman gönüllülerin vicdani girişimlerini müdafaa ederlerken, cennette yaşayan şeytanın lanetlenmesi misali Allah’ın ayetlerini dünyevi çıkarları uğruna satan Fetullah Gülen’in “Yardım gemisinin İsrail’in izniyle gitmesi gerektiğini, böyle olmadığı için eylemin “otoriteye karşı” bir eylem olduğu” açıklamasından cesaretlenen dalkavuk Arınç’ın “Bana Hoca Efendi’nin İsrail ile ilgili sözlerini soruyorlar. Burada cevaplayayım. Hoca Efendi, her zamanki gibi doğru söylüyor” beyanı, Müslüman kimlik ve akıttıkları gözyaşlarıyla toplumları etkileyen münafıkların gerçek niyetlerini ortaya koymuştur. Mühürlü yığınların dışında nasıl bir münafık olduğu tartışılmaz olan Fetullah Gülen’in kendisini kurtaracağını sanan Bülent Arınç, yürekleri dağlanan ve şerefleri doğranan milletimizi temsil etmemelidir. İyi bilmelidir ki Başbakan Erdoğan’a dizdiği övgüler ve partideki sözde vazgeçilmez gücü de onu perdelemeye yetmeyecektir.
Varlığı boyunca dünyadaki huzur ve güveni bozan, toplumları işgal eden ve fitneleriyle işgal ettiren, kendinden başka hiçbir din ve ırka yaşam hakkı tanımak istemeyerek entrika, komplo ve kumpaslarla dünyayı cehenneme çeviren, bebek-çocuk-kadın demeden katledip insanları açlığa, zincirlere ve işkenceye mahkûm eden, en acımasız soykırımı işleyerek uluslar arası hukuka meydan okuyan, dünyadaki işlenen tüm kötülüklerin tetikleyicisi, Müslümanların amansız ve acımasız hasmı olan bir otoriteden; insanlık adına izin alabilmek mümkün mü? Merhamet bekleyebilmek olası mı? Hak ve adalet adına barışçıl bir dünya talep edebilmek söz konusu mu? Ambargolarla tecrit edilen masum insanlar, barbar otoriteden izin alınamadığından çaresizliğe ve ölüme terk edilmedi mi? Şeytanla insani bir işbirliği yapılabileceği hangi dinde ve düşüncede mevcuttur? Şüphesiz satanizm de!
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. O’na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. “ Maide.35
Açıkça ABD ve İsrail yanlısı olduğunu dahi itiraf etmekten kaçınıp, eğitim, hümanist ve dini söylemlerle en korkunç sömürüyü gerçekleştiren Fetullah Gülen, peygamberimizin buyurduğu ”Münafık, kâfirden yetmiş kez daha tehlikelidir” hadisiyle, cani Netanyahu’dan çok daha sinsi bir cehennemîdir. En azından Netanyahu’ya bir düşman olduğu bilinciyle tavır alıp arkanızı dönmüyorsunuz ama kendinizden bildiğiniz bir hainin ihanetini kestiremeyip yıkılabiliyorsunuz. Ki onların en etkileyici anahtarları sözde sevgi, insanlık, barış ve merhamettir.
Şahsıma nasip olmayan o onur gemisiyle yola çıkan kahramanların anti-Müslüman’ıyla dahi kıyaslanamayacak seviyesizlikte olan gerek Fetullah Gülen gerekse Bülent Arınç; Filistin ve insanlık tarihine bir utanç abidesi olarak kazınmışlardır.
İsrail işbirlikçisi BDP ile aynı düşüncede olan CHP ve MHP’nin Bülent Arınç’la ilgili bir gensoru vermeye cesaret edememeleri dahi, İsrail yandaşlıklarına açık bir delildir. Şüphesiz onlarda sömürdükleri o şehit kanlarına gömülecek ve İsrail’in akıbetine uğrayacaklardır.
Alçak İsrail saldırısına aman vermeyerek canlarını feda edip şehitlik mertebesine ulaşan ve yaralanarak gazi olanlar bir yana; İsrail canavarların tehditlerine dimdik durarak belirsiz süreli zindanları ve işkenceleri göze alıp sınır dışı belgelerini imzalamayan kadın ve erkek yiğitleri saltanat koltuklarından eleştirebilecek kadar alçalabilen insaniyetten uzak korkak ve riyacı politikacı, hoca, gazeteci ve yorumcuları zalim İsrail’den daha insafsız buluyorum.
“Başörtüsü namusumdur, iktidara gelince çözmeye söz veriyorum” vaadiyle halkı aldatarak sekiz yıldır namusunu unutup bir koltuktan diğerine oturabilen Bülent Arınç’ın milletimize yenilgi tattırması anormal sayılmamalıdır. En etkili silahı olan hatipliği, gözyaşı ve Müslüman kimliği kendisini yeterince gizlemekte ve insanların gerçeğe inanmaları tereddüde mahal verebilmektedir.
İnsanoğlu muhakemeden yoksun öyle ahmaktır ki, iman ettikleri önderlerinin hata ve ihanetlerini kıyasıya savunabilmekte, aklayacak yorumlara kalkışarak yanlışı meşrulaştırabilmektedirler. Gerek devletler gerekse kişiler bazında farkında olmadan iki tanrı edinebilmenin şirki; sevgi, tazim, itaat ve korkuyla açığa çıkmaktadır.
“Allah buyurdu ki: İki tanrı edinmeyin! O ancak bir Tanrı’dır. O halde yalnız benden korkun!“ Nahl.51
Fetullah Gülen’in neden Allah’ın ipine değil de Vatikan ve Haçlı ABD’nin ipine tutunarak İslâm düşmanlarıyla ittifak yapabildiğini cemaatine yayınladığı tebliğiyle anlayacaksınız.
Günümüz Roma İmparatorluğunun otoritesi ABD ve tetikçisi İsrail, Gülen’e biçtikleri misyonerlik göreviyle hem milletimizi hem de İslam dünyasını içerden vurmaktadırlar. Sahip olduğu okulları, basın ve yayın kuruluşları, şirketleri ve cemaatini sinsice emelleri uğruna nasıl kullandıkları, Gülen’in düşünce ve fetvalarıyla ortadadır. Vahiysel İslâm’ı asimile ederek, Müslümanları vahiysel şuurdan ve cihaddan uzaklaştırmak suretiyle güçsüzleştirip haçlı otoritesinin esaretine mahkûm etmeye çalışan taşeron Gülen; dinler arası diyalog manipülasyonuyla barbar ABD ve İsrail’in zulmüne ve işgaline karşı dinlerini ve vatanlarını canları pahasına savunan direnişçileri lanetliyor, Müslümanların boyun eğip teslim olmalarını isteyerek, küresel barışa en büyük engel görebiliyor.
Yüz binlerce Müslüman’ı katleden, en adi işkencelerle öldüren, yurtlarından çıkaran, ırzlarına geçen, Kur’an’ı ayakları altında çiğneyen, peygamberimize hakaret eden, vatanları işgal eden, camileri bombalayan canilerin yandaşı Gülen kimdir ve alttan alta kimin hesabına çalışmaktadır?
Acaba öncesinde cennette yaşayan şeytanın ‘bir bilgi’ye göre Yaratıcı tarafından lanetlenip ebedi cehenneme gark edilmesi misali dünün Müslüman Gülen’i de aynı akıbete mi çarptırılmıştı? Büyük bir çoğunluğu samimi ve ihlaslı hayırsever ve hizmet ehli cemaat üyeleri, neden gerçeği kabul etmemekte direniyorlar?
Aslında Fetullah Gülen’in 28 Şubat’tan sonra aldığı dehşet verici kararlar akabinde vahiysel hükümlerden vazgeçip güç gördüğü sadece paradan taviz vermeyip ABD’ye yerleşmek suretiyle haçlı ittifakına katılması, tarih boyunca pek az rastlanabilen bir örnektir.
İşte Fetullah Gülen’in 28 Şubat post-modern darbesiyle birlikte cemaate yayınladığı deklârasyon:
1- Evlerde bulunan Risale-i Nur Külliyatları kaldırılacak. Herkes, bu eserleri sivil olan akrabalarının yanına götürecek.
2- Evlerden, Hocaefendi’nin kaleme almış olduğu eserler kaldırılacak, Kuran-ı Kerim’den başka hiçbir dini kitap kalmayacak.
3- Evlerin giriş kısmına, hatta dış kapı açıldığında görülebilecek yerlere Atatürk’ün fotoğrafları asılacak. Odalarda, 10. Yıl Nutku ve İstiklal Marşı duvarlarda olacak.
4- Evlerde, görünür kısımlarda, Nutuk gibi kitaplar bulunacak.
5- İşyerine giderken Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler alınıp götürülecek ve işyerinde herkesin görebileceği yerlere bu gazeteler konacak.
6- Zaman gazetesi, Aksiyon, Sızıntı gibi dergilere başka isimler altında abone olunacak. Dergi ve gazete ücretleri yatırılacak. Fakat kesinlikle ev adresi verilmeyecek. Bu yayınlar evde bulunmayacak
7- Telefonlar istihbarat birimleri tarafından dinlenildiğinden, telefonlarda kesinlikle dini konuşmalar yapılmayacak. Selam verilmeyecek. Hatta hayırlı sabahlar bile denilmeyecek. İyi günler, günaydın türü konuşmalar yapılacak
8- Telefonda hizmetler hakkında konuşma yapılmayacak. Hiçbir elemanın ismi zikredilmeyecek. Adres verilmeyecek. Sohbet yapılacak evler hakkında konuşulmayacak
9- Eğer herhangi bir evde buluşma olacak ise telefonlarda kodlu konuşulacak. Mesela ‘Bu akşam maçı nerede seyrediyoruz?’, ‘Bu akşam bizde okey oynayalım mı?’ ‘Gelirken şu isimleri de çağır’ gibi.
10- Cuma namazına üç hafta üst üste gidilmeyebilir. Bu nedenle birimlerde bulunan elemanlar üç gruba ayrılacak. Her hafta bir grup gizlice Cuma namazına gidecek. Diğer kalan iki grup birimlerinde kalacak. Birim amirlerinin gözleri önünde bulunarak dikkat çekilmeyecek. Hatta mümkünse, Cuma namazı vaktinde, Polis Evi’nde birim amirleri de çağrılarak yemekler tertiplenecek. Kurum içinde bulunan halı sahalarda yine birim amirleriyle maç yapılacak
11- Kesinlikle hiçbir vakit namazı işyerinde kılınmayacak. Cem edilecek. Yatsı namazında evde topluca kılınacak.
12- Çöp kutularından boş bira kutuları ve içki şişeleri toplanacak. Evdeki çöpler dışarı konduğunda bu şişe ve kutulardan birkaç tanesi çöpün görünen kısımlarına konulacak.
13- İşyerinde kendi cemaatimizden başka bir grubun ya da cemaatin elemanlarının başı derde girdiğinde kesinlikle yardım edilmeyecek. Hatta görmezlikten gelinecek.
14-İşyerinde lehimizde ve aleyhimizde cereyan edilecek tüm konular anında bağlı olunan imama bildirilecek.
15- Önceden hanımlarının başları açık olup sonradan kapananlar, eşlerinin başını açacak. Eşinin başını açan her eleman eşiyle beraber birim amirlerinin görebileceği yerlere gidecek. Mesela; polis evine yemeğe veya bayramda bayramlaşmaya.
16- Önceden hanımlarının başları kapalı olsa dahi önemli yerlerde çalışanlar mutlaka eşlerinin başını açacak.
17- Akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri hafta sonunda dershanelere gönderilmeyecek. (Dershaneden kasıt cemaatin evleri veya kendilerine ait dershaneler olsa gerek.)
18- Tüm öğrencilerle pastane ve lokal gibi yerlerde buluşulacak.
19- Tüm akademi, kolej ve polis okulu öğrencileri mutlaka bilgisayar kursuna gidecek.
20- Kurban bayramlarında hiçbir eleman kurban kesmeyecek. Deri toplama işine girmeyecek. Fakat tam bir kurban parası imama verilecek ve bu para hizmete aktarılacak. Hizmetten bu elemanlara sadece bir but gönderilecek. Böylece deri toplama işi olmayacak. Herkes kurban kesmiş olacak. Çevreye de kurban kesmedik denecek.
21- İşyerinde ve çevrede lâiklik ve Atatürkçülüğü öven konuşmalara iştirak edilecek. Dini öven konuşmaların olduğu gruplardan uzak durulacak
22- Son alınan duyumlarda MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çalışan tüm amir sınıfı personelin adreslerini tespit etmiş ve bu amirlerin evlerine giderek bir adres sorma bahanesi ile kapılar çalınıp hanımlarının kapalı olup olmadıklarını tespit etmektedir. Bu nedenle evlerde kadınlar başı açık duracak ve kapı çalındığında başlar açık olarak kapılar açılacaktır.
Gerek Fetullah Gülen, gerekse Bülent Arınç gibilerin gerçekte kim oldukları Allah hükmüyle aşikârdır.
“(0 münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, onlar korkan bir toplumdur.” Tevbe.56
9 Haziran 2010 Çarşamba
Vallahi o koltuk sana haram…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder