Milli Güvenlik Kurulu Siyaset Belgesindeki vahye iman etmiş Müslümanların pkk’lı teröristlerden daha tehlikeli olduğu deklarasyonu; neden pkk’nın güç, cesaret, üstünlük ve galibiyet kazanabildiğine açık bir delildir. Ancak konuşarak ve tartışarak kafa karıştıran döküntülerin, ihaneti şaşırtmaktan öte hiçbir gerçekçiliği bulunmayan irtica gerekçesiyle din karşıtı rejimi ve Kürt mazeretiyle pkk’yı meşrulaştırabilme çabaları, varılması amaçlanan hedefe ulaşabilme sinsiliklerini ortaya koymaktadır. İyi polis kötü polis taktiğiyle rejim bayraktarları CHP, MHP ve bdp’yi güderek, aynı amaç doğrultusunda yönlendirmektedirler.
Rejim aleyhine İslam’ın pkk’dan çok daha büyük bir tehlike olduğu düşüncesiyle aynı inançları paylaşmalarından pkk’ya özerklik ve toprak vermeye hazır bir niyet taşıdıkları ama halkı terör, korku ve ölümlerle yıldırdıktan sonra rızasıyla ayrışmada kararlı oldukları, muhakeme edebilen akıllar için son derece açıktır. İran gibi şeriatla yönetilen bir İslam devletinin komşusu olmaktansa laik bir pkk’nın komşusu olmak; şüphesiz ABD ve İsrail gibi seküler rejimimiz içinde bir güvencedir.
Gerek İran düşmanlığı gerekse Başbakan Erdoğan ve Ak Parti hasımlığı bu acımasız düşüncelerinin bir sonucudur.
İran’ın İslam devriminden ve Ak Parti’nin hükümete geçmesinden itibaren rejimce tehdit bellenip sürekli kaygı ve telaş içinde soğuk bir savaş yürütülmesi, Türkiye’yi hem içeride hem de dışarıda güçsüz bırakarak; bütünlüğünü, güvenliği ve caydırıcılığını tahrip etmiştir. Yoksa bir avuç çakal sürüsünün ne Müslüman Kürt halkını peşine takabilecek ne de Müslüman Türk milletini tehdit edebilecek bir inandırıcılığı ve gücü bulunmaktadır.
Müslüman bir İran ile komşu olmaktansa laik bir pkk ile komşu olmayı planlayan totaliter rejim, ABD ve İsrail’le ortaklaşa senaryolaştırdıkları ihanetsi stratejiyi alttan alta devreye sokmakta, çok yakın bir gelecekte doğu bölgesini pkk’ya devrederek, İsrail güdümlü BOP’un hâkimiyetini sağlamayı amaçlamaktadırlar. Her ne kadar Başbakan Erdoğan’ın Medeniyetler İttifakı çerçevesindeki rolünü BOP’la özdeşleştirmeye çalışılsalar da, gizli aktörün Atatürkçü diktatör rejim olduğu bilinmelidir.
Diğerleri gibi Başbakan Erdoğan’a biçtikleri misyon ve güç sarhoşluğuyla dinini ve İslam kardeşliğini satabilecek bir münafıklıkta olabileceğini düşünen haçlı ittifak, umduklarını bulamamanın yenilgisiyle gözlerini CHP-MHP-bdp konsorsiyumuna çevirmişlerdir.
İslam ve Müslüman düşmanı rejimin cami, ezan, namaz, oruç ve hac serbestliğiyle ilgili tekerlemeleri sözde dine bir saygı ve özgürlük olarak kabul görse de, asıl maksadın camiye giden, namaz kılan, oruç tutan, türban takan ve hac farizasını yerine getiren insanların fişlenmesi, her şart ve koşulda devletten uzaklaştırılmasıdır. Yoksa kalplerde saklı olanları ve kime tapınıldığının bilebilmesi söz konusu olamayacağından ancak fiziki ibadetler, rejim aleyhtarı bir davranışın delili sayılmakta, peşinen tehlikeli bir düşman yaftasıyla mühürlemektedirler.
Sözde devlet olmanın getirdiği mutlak bir iktidar anlayışıyla dinin kurallarını kendileri belirlemekte; neyin helal neyin haram olduğu hükümlerini vererek, vahyin sahibi Allah’ın ilkelerine göre değil devlet dininin sahibi Atatürk’ün ilkelerine göre İslam’ı şekillendirmişler, “namaz kıl, oruç tut, hacca git, türban tak ama devletten uzak dur” diktasıyla duvarlar örmüşlerdir.
Düşünebiliyor musunuz; halkın seçimiyle başa gelmiş bir başbakan ve cumhurbaşkanını, sırf vahye iman etmiş Müslüman oluşlarından tahammül edemeyip dışlamışlar, yönetimde oldukları müddetçe gerek darbe gerek yargı gerekse tepkileriyle yıldırabilmek için ellerinden geleni ardına koymayıp göz açtırmamışlardır. Oysa onlar, rejim aleyhine hiçbir girişimde bulunmamışlar ama Müslüman oluşları baştan kaybetmelerine, dolayısıyla düşman tutulmalarına yeterli neden sayılmıştır. Ak Partiyi kapatma girişimleri dahi gerçek niyetlerine tartışılmaz delildir.
Daha öncede ifade ettiğim gibi pkk’nın Kürt sorunu ile ilgili iddialarıyla Müslümanların duçar oldukları sıkıntılar karşılaştırıldığında; pkk’lı Kürtlerin gerek mecliste gerekse sokakta çok daha özgür ve ayrıcalıklı oldukları tartışılmazdır. Halkın seçtiği türbanlı vekili “burası devlete meydan okunacak yer değildir” diyerek kapı dışarı eden zihniyet, askerlerimizi ve halkımızı katleden pkk’lı vekillere ise saygıda kusur etmemiş ve bağırlarına basabilmişlerdir.
2002’de Ak Parti’nin seçim zaferiyle hükümete gelmesi, İslam düşmanı oligarşin güçleri harekete geçirip isyana sevk etmiş; bir taraftan taşeronları pkk terör örgütünü canlandırmışlar, diğer taraftan da onlarca darbe hazırlığına kalkışarak, hükümeti devirmeyi ve Müslüman Halkı sindirmenin kanlı yollarını aramaya koyulmuşlardır.
Darbe planlarını her ne kadar eyleme dönüştürememişler ise de pkk’yı gücü nispetinde organize ederek gerekli gerginliği ve korkuyu yayabilmişlerdir. Herkesin dikkatinden kaçtığı bir gerçek ise; diktatörlüğün kalesi yargı ve Genelkurmayla ilgili anayasa değişikliğinde bdp’nin de CHP gibi bir duruş takınması, oylamalara dahi katılmayarak efendilerinin emrine itaat etmesidir.
Anıtkabir Tapınak Şövalyelerin boyunduruğu altında hapis hayatı sürdüren Abdullah Öcalan, aldığı emri BDP’ye dikta ederek, tamamen Ak Parti muhalifliği sürdürmekte, lehlerine dahi olsa statükocular aleyhine olabilecek her türlü girişimin karşısında yer alabilmektedir. Açılıma da bu sebepten karşıdırlar. Irkların uzlaşması pkk’yı ortadan kaldıracağından, ne Abdullah Öcalan ve vekillerinin ne de rejimin işine gelmektedir. Çünkü din temelindeki bir kardeşlik ve barışçıl bir bütünlük; hem rejimin hem de olası bir pkk devletinin sonu denmektir.
Halkın gerçeği anlayamaması için Türkçülük, Atatürkçülük ve Kürtçülük argümanlarıyla İslam’la savaşılmakta, bundan dolayı CHP, MHP ve bdp’nin şiddetli bir İslam düşmanlığı Ak Parti üzerinden devam etmektedir.
Eğer halkımız, manipülasyonlarla hazırlanan tuzağa düşüp rütbeli ve cübbeli mihrakların başaramadıkları darbeyi seçimle gerçekleştirirlerse; apo’ya verilen söz yerine getirilecek, tıpkı idamdan kurtarılması gibi ikinci aşama olan affı devreye sokularak, Atakürt doğurtulacaktır.
Gerçeğin perdeleri son derece açık ama hâlâ pkk gibi bir avuç ırkçı ve taşeron terörist sürüsünü ciddiye alıp, asıl orduya ve yargıya hükmeden Ergenekoncu muhatapları çeşitli gerekçeler ve kayırma mantığıyla görmemezlikten gelinmesi sorunların artmasına yegâne nedendir. Ancak diyeceksiniz ki, aylardır onca kıyamet koparılıp Ergenekon başta olmak üzere birçok rütbeli ve cübbeli teröristler deşifre oldu da ne oldu? Mehmet Haberal adlı şöhretli bir teröristi tahliye etmemesinden dolayı dokuz onurlu hâkime ceza verilmedi mi, savcılar açığa alınmadı mı, teröristlerin ifadeleri saltanat sürdükleri hastanelerde alınmadı mı, sırasıyla tahliyeleri gerçekleştirilmedi mi, HSYK’nın baskı ve tehditleri yargı camiasını korkutmadı mı? Hangi vicdan, İlhan Cihaner’in enrikalarla tahliyesi akabinde görevinin başına getirilmesine isyan etmez?
Dış güçler veya dış mihraklar gibi bir bakış; dâhili hainlerin korunmasında sinsi bir kamuflajdır. Evet, ülkeler üzerinde emelleri olan yabancı güçlerin düşmanlıkları inkâr edilemez. Ancak başarılı olabilmeleri için mutlaka hainlere ihtiyaçları vardır. Her ne kadar güçlü ve azgın olurlarsa olsunlar, işgallerini dahi hainler olmaksızın gerçekleştirebilmeleri söz konusu değildir. Hedef saptırmada ısrarla kullanılan dış güçler safsatasını trajikomik bir çaresizlik ya da hainleri saklama taktiği buluyorum.
İsrail’in pkk’yı desteklediği tartışılmazdır ama asla pkk ile doğrudan bir ilişki içinde değildir. Kimi zaman Barzani, kimi zaman o malum Atatürkçü terör örgütlerindeki üst düzey yöneticiler aracılığıyla pkk’ya yardım yapmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi için hayati taşeronları pkk’lı ve Irak’lı Kürtlerdir. İran’ın, bölgesindeki İsrail yanlısı Kürtleri yerle bir etmesi, BOP için fevkalade bir güç kaybıdır.
Mutlaka halka her şeyi anlatmak, bedeli ne olursa olsun hükümetin vazgeçilmez bir yükümlülüğüdür. Halka gerçekler açıklanıp birlik sağlanabildiğinde ne İsrail amacına ulaşır ne pkk ne CHP ve MHP ne de Atatürkçü terör örgütleri!
Her ne kadar aş, iş, yoksulluk, yolsuzluk, şehitlik, özgürlük ve milliyetçilik edebiyatı yapsalar da; CHP, MHP ve bdp ülkeyi bölemeyecek, din kardeşliğini yok edemeyecek ve bu şerefli milleti birbirine düşman kılamayacaklardır. Herkes bir tuzak peşinde ama Allah da millet düşmanlarının kurdukları tuzaklarına düşürmek için vaat ettiği zamanı beklemektedir.
pkk’yı ve siyasi temsilcisi bdp’yi adam yerine koyup asıl hainleri örtbas etmeye devam etmemizden daha cehennemi bir aptallık ve tehlike olamaz. Bu sebeple pkk gibi bir hiçi telaffuz etmeyi bırakıp, Genelkurmay ve yargıya sızıp meydan okuyabilecek kadar cüretkar rütbeli ve cübbelilerin hadleri bildirilmelidir.
Biraz duyarlılık, biraz cesaret, biraz kararlılık; vallahi milletimizi o şanlı günlere taşımaya yetecek, ne ekonomik ne siyasi ne hukuk ne de güvenlik diye bir sorun kalacaktır.
24 Haziran 2010 Perşembe
MGKSB’de 1.tehlike İSLAM, 2. pkk…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Evet, yorumunuz yanlis degil çoguna katiliyorum, tebrikler.. Yalniz, gönül ister'ki, lisanimizi avrupalastirmasak. Örnegin 'argüman' yerine,'gerekçe' diyebilsek..
Biz Müslüman türkleriz. Osmanli torunuyuz, tarihimiz koltuklarimizi kabartir. Bunu, bes parmagimizla sayabilecegimiz hangi ülke kendisinden diyebilir.
Yorum Gönder