Hangi vatan? Ruhun bedenden ayrılmasıyla ölüm nasıl gerçekleşiyor ise, adalet, bağımsızlık ve sadakatin olmamasıyla da ülkeyi kutsallaştıran vatan, ölü bir diyara dönüşür. Vatanı vatan yapan ve uğruna ölümü mukaddesleştiren; kendini halkına adamış bir devlet ve ortaya koyduğu adil siyasettir.
Halkların vatanları adına gösterdikleri cesur ve şehitsel fedakârlığı devletin ve yöneten politikacıların hissetmemesi, o vatanın kutsallığını yok etmekte, ölümcül mücadeleler ve akıtılan kanlar politik iğrenç çıkarlara peşkeş çekilerek, etiketlendirilebilmektedir. Canlarını veren yiğitler, hayatları yıkılan ebeveynler, dul ve yetim kalan eş ve çocuklar, parçalanan aileler devletçe tasa edilmiyor ve vefa duyulmayarak, ihanetsel gizli pazarlıklar yapılabiliniyor ise, o vatan, sanıldığı gibi hiçbir değer taşımamaktadır.
Binlerce ölümü, akan gözyaşı ve feryatları vicdansızca istismar ederek, duygu yüklü insanları bileyleyen devlet, düzenlediği törenler ve samimiyetsiz nutuklarla masa başında yapacağı pazarlıkta güçlü olabilmenin menfur hesabı içindedir.
Halk için var olmayan bir devlet, adaletsiz bir devlet için var olan bir halk; mutlaka yok olmaya ve parçalanmaya mahkûmdur…
'Vatan sana canım feda', 'Şehitler ölmez vatan bölünmez' ve 'akan kan bayrak için' gibi fevkalade ulvî kelimelerle galeyana gelen halkı politik emelleri uğruna coşturan bencil devlet, sadece kendi menfaatlerini düşünerek, merhametsiz ve adaletsiz varlığını sürdürme peşindedir.
Sözde bölücü ve terörist ilan ettikleri PKK’ya karşı savaşılıp on binlerce evladımız ve sokaktaki insanlarımız ölürlerken, nasıl oluyor da PKK, meclisteki temsilcileriyle meşrulaşabiliyor? Öyleyse askerlerimiz; kimin adına ve ne uğruna canlarını veriyor, neden geriye bıraktıkları acılara boğultulmakta ve hayat ışıkları söndürülmektedir?
PKK ya da DTP’nin Kürt toplumunu temsil ettikleri resmiyette de kabul edilmiş ise, bu savaş niye? Eğer etmiyorlar ise, PKK’nın mecliste ne işi var? Dağlardan önce, neden meclisteki PKK ve İmralı’daki APO etkisizleştirilmiyor? Devletin bağımsız olmayıp, batının müstemlekesi altında olmasından dolayı mı, barbar insan hakları ve demokrasi adına sinsice desteklenen sözde vekil teröristler baş tacı edilebiliyor?
Hatırlanacağı üzere; bir zamanların jakoben ve vahiy düşmanı Bülent Ecevit, laik ve Kemalist vekillerine talimat vererek, halkın seçtiği vekil Merve Kavakçı’yı, sırf türbanından dolayı ”Burası devlete meydan okunacak yer değil” direktifiyle meclisten attırmış ve milletin seçtiği Türk insanına vekillik hakkı verilmemişti. Bugün ise, devlete ve millete meydan okuyup, açıkça APO’yu ve güya teröristleri destekleyenler, diledikleri gibi ahkâm kesebilmekte, devlet ve millet bir yana, yargıya dahi meydan okuyabilmektedirler.
Bu, nasıl bir devlet; bu, nasıl bir rejim; bu, nasıl bir siyaset…
Her şart ve koşulda irtica adına vahye ve Müslümanlara saldıran ve yaşam hakkı tanımak istemeyen laik ve Kemalist devlet, vatanını bölmek ve milletin birliğini bozarak parçalamak isteyen laik PKK’ya karşı tavizkar ve koruyucu politikasını sürdürmektedir. Ne de olsa devlet aleyhine birinci derece tehlike irtica (İslam) değil mi?
AB’nin buyruğu ve gözetiminde sürdürülen gizli pazarlıkların bir an önce son bulmasını, dolayısıyla bir hiç uğruna canlarını veren asker ölümlerinin durdurulmasını temenni etmekteyim.
Ancak devlet, hükümet ve idareciler şunu çok iyi bilsinler ki; dostları PKK (DTP)’nın değil, bizzat kendilerinin öldürdükleri o yiğit askerlerimiz, ana, baba, eş ve çocuklarının kanları, gözyaşları ve ağıtları; hem bu dünyada hem de ahirette kendilerine cehennem olacaktır.
Milleti hem dinen hem de ırkken bölerek birbirine düşman kılan ateist bir rejim, sloganlarla vatanın bölünmüşlüğünü engelleyemez.
Gerçeği, yalnızca gerçeği okumaya ve muhakeme etmeye çalışınız…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder