Kimi dünyaya meyledip ahireti inkâr eder; kimi her iki âlemi
sahiplenerek aralarında yol tutmaya çalışır; kimi ahirete inandığını söyler ama
kalbi şüphe ve tereddüt içindedir; kimi Hakk’a hizmet manipülasyonuyla dünya
meylini gizlemeye çalışır; kimi gördüğüne inanarak yalnızca dünyayı kabullenip ahireti
reddetse de öldükten sonrası için hiçbir kanıt sunamaz; kimi dünyada ölümsüzlük
peşine düşer ama ikinci yaşam olan ahiretin ölümsüz olduğuna inanmaz; kimi apaçık
bir kanıt olan ölümü dahi muhakeme edemeyerek ahiret yurduna itibar etmez; kimi
amelsiz bir inanç ve ibadetle aldatılıcılıkta sınır tanımaz; kimi fani dünyadaki
ödülü, diplomaları, kariyerleri, makamı, saltanatı, kazanımı ve övgüyü yegâne
düşünür; kimi sadece ahirete odaklandığından şehadete koşar; kimi hilkatteki
eşleri beşerin, kimi de yaratıcısı Allah’ın sevgi ve tazimini önemseyip
kazançlı bulur…
İslam âleminin şeytan
dostlarınca iğfal edilmesi öyle bir vahiy düşmanlığını ortaya çıkardı ki, nefsi
dinler türetilip dünya nimetleri ve şatafatı olmazsa olmaz bir sahiplenme olarak
kılındı.
Öyle ki, Kur’an’a
aykırı sözde hadislerle Müslümanlar zehirlenmiş ve dünya zilyetline hâkim olmak
neredeyse iman şartı ile özdeşleştirilebilmiştir.
Sanki tek veren Allah
değilmiş gibi peygamber efendimize düzülen “veren
el, alan elden üstündür” uydurma hadislerin yanı sıra “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” iftirasal sözler, günümüz İslam akidesini
doğurmuştur.
Düşünün ki, Alman
sosyolog ve filozofu Max Weber’in sözü, sırf Müslümanları vahiyden ve ahiret
sevdasından koparabilmek için Allah Resul’ününmüş gibi isnat edilmeye çalışılmış,
böylece düzeni İslam olmayan yani Allah’a adanılmamış bir Müslümanlık rağbet
kazanmıştır.
Sözde İslam Ülkelerinin
vahiy ile hiçbir ilişiği olmayan halleri küfür diyarlarından bile daha
beterdir. Onlara benzeyebilmek, hatta aşabilmek için fiziki “en” lere öyle odaklanılmış ki, sonunda
nasıl olsa yıkılarak çerçöp olacak yapılar ve kozmetiksi ürünlerle gösteri yapılmaya
kalkışılmış, kâfir kölesi münafıklık her yeri sarabilmiştir.
Oysa gerek ekonomi
gerek siyaset gerekse askeriyede zafer daima Allah’ındır! Önce kendilerini
Allah’a adayarak küfre karşı Allah adına cenge koşan nice İslam Devletleri öyle
şımarıp kibirlenmişler ki, elde ettikleri güç ve zaferleri kendilerine çıkarmalarından
bir köpük misali yok olabilmişlerdir. Dolayısıyla cihadı terk edip dünya
nimetlerine koşarak ahiret yurdunu umursamayan her kul, devlet ve ülke, İslam
olma şereflerini ve iktidarlıklarını küfre peşkeş çekmiş olmalarının zilleti
içinde bedbahtlıktan sakınamamışlardır.
Hz. Ömer, başarı ve
zaferlerinden dolayı büyütülen kimseleri Allah’a şirk koşma addeder ve böyle
bir tehlikeye karşı derhal müdahalede bulunurdu. Ki, hayatı boyunca büyük başarı
ve zaferlerle dolu olan ünlü komutanı Halid Bin Velid’i çok sevmesine ve İslam’a
namütenahi hizmetlerde bulunmasına rağmen ordunun başından almış ve yayınladığı
tamimde; “Ben,
Halid’i bir öfkesinden, ya da ihanetinden dolayı azletmedim. Fakat insanlar onu
o kadar büyüttüler ki, Allah’ı bırakıp ona tevekkül edeceklerinden korktum. Ben
onlara, bütün bu başarı ve zaferlerin Allah’tan geldiğini bilmelerini istediğim
için, böyle hareket ettim” demişti.
Halka hizmeti Hakk’a
hizmetle özdeşleştiren anlayış, beşere tevekkülü meşrulaştıran öyle bir şirktir
ki, Allah’ın değil insanın hâkimiyeti esası üzerine kurulan düzenleri helalleştirebilmiştir.
Bugün en sevdiği
dostları, müttefikleri ve ırkdaşları tarafından işgal edilmekle karşı karşıya
olan Katar; zenginliği, kalkınmışlığı, batıl dünyayla yarışan yatırımları ve
cazibe merkezliğiyle şan ve şöhrete kavuşmuşken neden dışlandı biliyor musunuz;
gerekçeler her ne olursa olsun yaptıkları şeylerin hiçbirine ruh giydirememelerinden.
Çünkü ruhsuz beden nasıl ölü ise, ruhsuz yapılarda öyle ölüdürler
ve sahibine hiçbir faydası bulunamamaktadır.
“Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa
ki, (iman edip) inkârdan sakınanlar
kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız lutufta bulunur.” Bakara
212
“Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları
harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden
kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar
kendilerine zulmediyorlar.” Al-i İmran 117
“Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü
yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden
uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka
bir şey değildir.” Al-i İmran 185
“(Ey
Muhammed!) Onların malları ve çocukları
seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını
çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.”
Tevbe 55
“(Ey
münafıklar! Siz de) sizden öncekiler
gibi (yaptınız). Onlar sizden
kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına
düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte
onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana
uğrayanların kendileridir.” Tevbe 69
“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında
satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür
veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.”
Nisa 74
“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması
için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de
şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez.
Onlar kazandıkları (günahlar)
yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için
kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.”
Enam 70
“Doğrusu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir.
Eğer iman eder ve sakınırsanız Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden
mallarınızı istemez. “ Muhammed 36
"Kim, dünya hayatını ve zinetini
istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada
onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
İşte onlar, ahirette kendileri için
ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır." Hud 15-16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder