Müstemlekelikten yani kölelikten de kurtuluş mümkün
değildir!
Osmanlının yıkımıyla Müslüman Türklere
zincir vuran Haçlı-Siyonist Batı, milletin dinini değiştiremeyerek her ne kadar
hedefine ulaşamadıysa da asimilasyonda binbir türlü argüman kullanarak
devrimler gerçekleştirmek suretiyle Müslüman Türk milletini tevhidden koparmış
ama çoğunluğunun özünü tüketememiştir.
Damarlarındaki asil kandan ziyade
ruhlarındaki iman dolu serhadleri Allah’ın kulları olma şerefini öyle kazandırmış
ki, başları ne kadar eğilse de bir kıvılcımla parlayacak güçleri
zayıflamamıştır.
Lakin Allah ve Resulü hükümleri
çerçevesinde Müslüman Türk milletini şahlandıracak batıldan tamamen arınmış bir
lider bulunmamaktadır. Dolayısıyla ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de Ak Parti
İktidarlığı kurtuluş için bir umut değil, geçmiştekilerin aynısı tutsaklığı daha
da perçinleştirici “Manukyan” politikası gütmektedirler.
Para ile erişilebilen ekonomik güç her şeyi
yapar ve hedeflere ulaştırır politikası ödül ya da etiket kazandırabilir ama
şeref, itibar, istiklal ve zafer asla!
Oysa her türlü kötülüğü ve iyiliği
iradesinde bulunduran Allah, dilediğini yüceltip alçaltmakta, her türlü izzeti,
ikramı, itibarı ve namütenahi zaferleri bahşetmektedir. Dolayısıyla Allah’a
iman ettiğini lafla ikrar eden bir kimse, nasıl olurda Allah’a ortak
koşarcasına başka arayışların peşine düşebilir?
Allah’ın hükümlerine kayıtsız-şartsız
bağlılık özellikle seküler-laik siyasette önemli bir kırılma oluşturduğundan
harlayan savaş, Kur’an’da emredilen safları ayrıştırarak hak ile batılı
birbirlerinden koparmaktadır. Barış ancak İslam’ın hâkim olmasıyla elde edilen
bir sonuçtur ki, kıyamete kadar savaş kaçılmazdır.
14 yıldır iktidarda bulunan ne Erdoğan ne
de Ak Parti, Allah ve İslam adına hiçbir şey yapmadıkları gibi aralıklarla
lakırdıdan ibaret deneme cüretinde bulunsalar da geri püskürtülmüşlerdir. Bir
taraftan haçlı-siyonist batıl harici güçler, diğer taraftan haçlı-siyonist
batıl dâhili güçler karşısında iman yoksunluklarından aciz kalmaları ve Allah’ın
hesapları dışında planlara ve hırslara dalmaları galebe çalmalarına sebep vermemiştir.
Tek başlarına iktidarda bulunmalarına
rağmen reklamlarında kullanmayı düşündükleri “Haydi Bismillah” içerikli
kompozisyonları dahi yasaklanmış, seküler-laik rejimin despot yasağını Müslüman
millete açıklamaktansa örtbas ederek İslam’a ihanet etmişlerdir. Gerçi türban
ve namaz gibi insanlık özgürlüğü ile ilgili hürriyetler sağlamışlar ise de,
hiçbirini ne Allah ne de İslam adına kesinlikle yapmayıp “demokrasi ve İnsan Hakları” adına yapmışlardır.
Dolayısıyla diğerleri gibi Ak Parti de
vahiy konusunda samimi ve ihlâslı olmayıp, ne Türkiye ne de dünyada İslami
hükümranlığı ve birlikteliği asla gerçekleştiremez! Allah’ın öncelikli emri ve
müjdesi olan küfre karşı “CİHAD”’a düşman Ak Parti, görünüşte hak, içsellikte batıl
bir düşüncedir. Çünkü içselde hak olanın hariciyede batıl davranabilmesi mümkün
değildir!
Allah’a iman, Allah’ı anmadan ürkmez ve
başına bir bela gelecek endişesine kapılmaz. O zaman Allah’ın mutlaklığından
şüpheye düşülür ki, münafıklığın ta kendisi olunur!
Hem Şeriat hem de Cihad karşıtı olan Ak
Parti, meşru sayılabilmek için yandaş din adamlarıyla birlikte kendi hümanist
odaklı dinlerini kurmuşlar, böylece Allah’ın Kur’an’da yasak kıldığını
helalleştirerek batılla yekvücut olmuşlardır. Dolayısıyla Ak Parti, Kur’an dışı
öyle bir küfrü siyaset sergiliyor ki, zulümsüz esarete “evet”; istiklalsi bir
cihada “hayır”! Ak Parti, sürü mantığıyla efendi kabul ettiği Batı kime
saldırıyorsa tereddüt etmiyor; kime dost ise düşmanı olsa dahi şikâyetle
yetiniyor. Amelsiz bir gürleme; tıpkı ruhsuz beden misali şatafatlı bir anıt
mezara benzer.
Haçlı-Siyonistler için doğru-yanlış,
hak-adalet, vicdan-merhamet yoktur; var olan tek şey para, Hıristiyan Uygarlığı
ve benliktir. Dolayısıyla hak arama, tartışma ve eşit bir ittifaklık
beyhudedir.
Dolayısıyla İslami egemenlik olan cihadı uygarlıkları için nasıl
bir tehdit ve şer buluyorlarsa; vahiy karşıtı Ak Parti gibi İslami maskelilerde
amansız şeriat ve cihad düşmanıdırlar. Varsa yoksa batı ile olan birliktelik; batıl
ile olan ittifak! Hakkın adı olsun ama devlet ya da siyasette yer almasın!
Müslüman Türkler Allah’ın lütfüne mazhar
olarak İslam için her ne kadar seçilmiş mücahidler ise de, başta batılla iş
tutan lider ve temsilcileri tarafından ihanete uğrayıp zelil bırakılmışlardır.
Yoksa ne Almanya ne İsrail ne ABD ne de başka bir batılı güç konuşmaya cüret
edemezlerdi.
Sonu ölüm olan bir dünya için hiçbir
Müslüman satın alınamaz inançta olması gerekirken kendilerine fiyat etiketi koymuş
Müslüman kimlikliler tarafından pespayeye dönüştürülen milletimiz öyle
silkinmelidir ki, üzerine yapışan tüm çerçöp, cüruf ve pisliklerden
temizlenmeli ve seküler insan hakları adına kötüye yaşama hakkı tanıyarak üzerine
giymek suretiyle yanlışı meşrulaştırmamalıdır.
Hizmet ama neye hizmet? Sözü ahirete özü dünyaya
hizmet kör, sağır ve idraksizleri aldatabilir ama ahiretten başka yurt
tanımayanları asla! Dolayısıyla hizmet kuruluşlarının tamamı yalandır; İslam
Devleti’nin olmadığı bir ülkede İslami müesseseler, fetvalar ya da beklentiler ölünün
kırık kolunu tedavi etmekten farksızdır. Allah’a hizmette madde değil mana
aranır; tağuta hizmette ise madde aranır!
Sadece bu dünyadan ibaret olmayan yaşam için ahiretteki yaşamı satma ki,
fani ile baki arasında şüpheye düşmeden şehadete koşabil. Dünyadan değil ahiretten
söz et; dünyayla değil ahiretle övünebilecek bir çalışma yahut mücadele içinde
ol ki, bir saniye sonrası meçhul yaşam için hayatını heba etmemiş olasın! Tek olan
bir şey vardır ki, o da dünya için değil ahiret için hazır ve nazır olmaktır!
Dolayısıyla hesabın ahiret üzerine kurulmuş olsaydı; korkak değil cesur;
batıl değil hak; yenilgi değil zafer; söz değil amel; beden değil ruh; küfür
değil iman; maske değil yüz taşırdın. Lakin hesabın dünya üzerine olmasından
her şey sana öyle lâyık, müstahak, uygun ve yaraşık ki, Allah’a lüzum kalmaz!
“Allah, hüküm verenlerin
en üstünü değil midir?” Tin 8
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36
“Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada
yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta
onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.“ Casiye 24