“Türkiye ile İran savaşa girse
İran'ın yanında yer alırım" diyen kahpe vekilin
ihanetine genel başkanı; ”Vekilimizi
kimseye yedirmeyiz” yanıtıyla CHP’nin topyekûn hain olduğu kanıtlamış
ama ne devlet ne meclis ne de millet umursamıştır.
Oysa böylesine ihanetsi söylem bir
milletvekili tarafından dünyanın herhangi bir ülkesinde vuku bulmuş olsaydı, o
vekil duvara çakılır; hele iktidara aday siyasi bir parti o vekile sahip
çıkıyor ise, o parti karanlığa gömülürdü.
Ancak söz konusu parti devlet kuran;
kurucusunu kurtarıcı ve ulu bir tanrı yaparak millete dayatan; ilkeleriyle
anayasayı inşa eden; ilke ve inkılâplarına bağlı kalınacağına dair ant içirerek
milleti tutsak kılan; cumhuriyet rejimiyle özdeşleştirilen; ülkenin taşı-toprağı dâhil sahiplendirilen bir parti ise, ne devlet ne meclis ne de milletin
hesap sorma ve yaptırım uygulayabilme gibi bir cesareti söz konusu değildir.
CHP’nin kuruluş felsefesi; “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir
kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün
değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul
edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” olmasından
ötürü memlekette ne kadar dinsiz ve namussuz varsa CHP çatısı altında bütünleşmiş,
böylece ülkesine sadakatli Müslümanlara ve Türkiye’ye düşman kesilen hainler,
CHP ile birlikte türemiştir.
15 Ağustos 1929 yılında CHP’nin Tokat
milletvekili Refik Ahmet Sevengil; “Allah’ı
da sultanla birlikte tahttan indirdik” vurgusuyla meselenin Monarşiden
Cumhuriyete geçiş olmadığı açıkça ortaya konmuştu.
Ne acıdır ki, o günden bugüne yıllar
geçmesine rağmen Allah kelamının devlette telaffuzu yasaktır ve geçtiğimiz
seçimlerde kullanılmak istenen “Bismillah” propagandası, CHP’nin YSK’ya yaptığı
itiraz üzerine anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yasaklanabilmişti.
CHP’nin kurucu genel başkanı Atatürk’ün Kur’an’ı
Kerim’i Türkçeye çevirmiş olmasını Kur’an’a iman etmiş Müslüman olduğuna kanıt
duyanlar, Atatürk’ün Kazım Karabekir Paşa’ya yaptığı şu açıklamayla sebebini idrak
edebileceklerdir.
“Evet
Karabekir, Arap
oğlunun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına
öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye çevirttireceğim.
Ve böylece de okutacağım. Ta ki
budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.” Atatürk
Din ve namus düşmanlarından memleketine sadakat
beklemek, deveyi iğne deliğinden geçirmeye kalkışmaktan farksızdır. Dolayısıyla
CHP, Türkiye’nin girebileceği olası bir savaşta düşman cephesinde yer
alabileceğini açıkça deklare etmiş; öyle ki, Türkiye’ye karşı savaşan PKK/HDP
iblislerinin arkasında durmasıyla da özü ispatlıdır.
Asıl sorun ise; TBMM hainlerin bir meclisidir
mi ki, CHP ve PKK/HDP’li hainlere karşı hiçbir yaptırıma cesaret edememektedir?
Yoksa TBMM’de hak kazanabilmek için din, namus ve vatan düşmanı hain mi olma
zaruriyeti vardır? Açıkça “Türkiye
ile İran savaşa girse İran'ın yanında yer alırım" diyebilen bir üyesini nasıl sindirebilmekte, bağrına basabilmekte, barındırabilmekte ve şerefini
doğrayabilmektedir? TBMM, milletin değil de düşmanların safında yer alacak bir meclis
midir? TBMM literatüründe ihanetin adı ve anlamı nedir?
Ey TBMM! Millete en
çok koyan nedir bilir misin; millet sana tüm hayatını hediye etmişken, senin
milleti hainlere hediye etmen nasıl bir aklın ve siyasetin doğrusudur?
İhanetin ne küçüğü ne de büyüğü olur ama
devletsen adı yoktur. Dolayısıyla sana adını sorduğumda bana adı yoktur
demiştin. Ben de sana son sözümü söylüyorum; “ihanetin adı yoksa affı da yoktur.”
“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” Nisa 107
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder