Kendini kuramlara hapsetmiş insan, öyle
düşler âleminde yaşıyor ki, ne yapıp yapmaması gerektiği konusunda düşüncesinde
aldığı kararları dahi fiiliyata geçiremediği halde, inatla özgürlük ve bağımsız
iradede ısrar edebiliyor.
Düşünce de özgür, uygulamada tutsak bir irade; özgür ve
güçlü sayılabilir mi?
Hiç
kimse, hiçbir yerde ve hiçbir zaman güven içinde olmadığı gibi tehlike içinde
de değildir. Çin’de ki bir kelebeğin kanat çırpışı, Karaibler de kasırgayı tetikleyebilmektedir.
Her an, her şey olabilmekte, güneşli bir havada fırtınaya yakalanılırken, fırtınanın
akabinde parlayan bir güneş veya olağanüstü bir mutluluk seni sarabilmektedir.
Bir
felâketten kurtulmanın sevinciyle coşarken, başka bir tuzağın seni beklediğini
bilemiyorsun. Ya da bir musibetin acısından veya zilletinden inlerken, yücelmene
neden olabilecek bir rahmetin ortasına düşebileceğini tahmin edemiyorsun. Zaman
ilerledikçe belirsizlik zannedilen olaylar güncelleşiyor; gülerken
ağlayabiliyor, ağlarken gülebiliyorsun. Zenginken fakir, fakirken zengin;
mahkûmken iktidar, iktidarken mahkûm olabiliyorsun. Bilgeyken sürünebiliyor,
ümmiyken kalkınabiliyorsun. Sağlıklıyken hasta, hastayken sağlığa kavuşabiliyorsun.
Menfi yahut müspet, lehte yahut aleyhte süregelen bütün bu değişimleri insan
iradesi gerçekleştirebilir mi?
Bir
taraftan iradenin egemenliğine güvenerek nefsince kanunlar yapıp kararlar alıyor,
diğer taraftan olumsuzluklara engel olamıyor ve ne yapacağını bilemez bir
çaresizlik içinde ya çırpınıyor ya da başka çözüm arayışlarıyla debeleniyorsun.
Üstün addedilen ve güven duyulan bir iradenin, hiçbir zaman güçsüz ve yetkisiz
kalmama mecburiyeti ve gerekli direnci ortaya koyarak kudretini gösterme
zorunluluğu vardır. Kendini egemen ve özgür gören bir gücün şikâyet etme, aciz
kalma ve dilenme hakkı yoktur.
Yaptığı
kanunların, verdiği sözlerin, kurduğu düzenin, programladığı hedefin ve plânladığı
projenin gereğini yapmakla yükümlüdür. Yüzme bilmedikleri halde intihar
edercesine derine dalmaya yeltenenlerin boğulacağı kaçınılmazdır. Sanal âlemden
kurtulup fiziki hayatla yüzleştiklerinde; yükseliş ve alçalışlarla, kayıp ve
kazançlarla, zafer ve yenilgilerle, sıkıntı ve mutluluklarla geçen süreci
irdeleyip sorguladıktan sonra yaratılmış kul olunduğu kavranabilecek
açıklıktadır. Dolayısıyla kimi insanların, toplumların yahut devletlerin kimine
üstün oluşu iradelerinden değil, Mutlak İrade’nin dilediği yazgısındandır.
İnsanoğlunu
tahrik eden özgürlük ve egemenlik, sadece hayallerde ve sinemasal senaryolarda
varlık kazanmaktadır. Orada her şey sınırsızca yapılmak istense de, onu dahi
başaramayıp görsel efektlerle altından kalkabilmektedirler. Ancak insanlar
muhakeme yetisinden ve iradeden o kadar yoksundurlar ki, etkilendikleri ütopyanın
neden gerçek dünyada başarılamadığını sorgulamamakta ve önemsememekte ama haddi
aşan umutlarını sürdürebilmektedirler. Ne var ki bunun önemsenebilmesi için de
özgür olma mecburiyeti vardır. Özgürlüğün var olabilmesi ancak kusursuz,
müdahalesiz, dertsiz, gözyaşsız, dileksel ve iradesel tercihlerle mümkündür. Böyle
bir fırsatın hiçbir beşere tanınmadığı, hem Kur’an hükümlerinden hem de bizzat
yaşanılan gerçek dünyadan anlaşılmaktadır. Ayrıca, böyle bir yetkinin verilmiş
olması dahi yetmez, aynı zamanda bu yetkinin kullanmasına olanak sağlayacak
egemensel güçlü bir iradeyle donatılmış olma zorunluluğu ve yaşamsal kaderi
belirleme izni de bulunmalıdır. Çünkü özgürlük mutlak bir kural boşluğu
gerektirir ve irade de kurallara bağlı olmayan bir karar verme mekanizmasıdır.
Hiç
kimse dünya üzerinde serbest bırakılan bir cismin düşüp düşmeyeceğine karar
veremez. Maddenin tabi oldukları yasalar nasıl bu alanı doldurmuşlar ise, ruhun
tabi olduğu kader de yasalarla doldurulmuş bir alandır.
Meselâ,
bilgisayarların kendilerine göre bir bilinçleri olsa ve biz yedinci bilinç
seviyesindeyken onlar üçte, hatta ikide olup bizlerle etkileşemeseler ve olan
bitenin farkında olsalar, özgür bir iradeye sahip olduklarını düşünürlerdi.
Acaba bir program yaparak derleyiciyle derleyip bilgisayarınızı çalıştırdığınız
anda, bilgisayarınız da “ben
bunu istemiyorum, içimden ekrana şunu yazmak geldi” dediğinde ne yaparsınız?
Onlarda insanlar gibi ifa ettikleri fiillerin şahsi iradelerinin bir sonucu
olduğunu düşünüp, kendi hayatları üzerinde söz sahibi olduklarına inanarak bir
düzen kurmaya kalkışsalardı. O zaman kontrolü nasıl sağlardınız? Bilgisayarınıza
bulaşan bir virüs nasıl koca sistemi çökertiyorsa, insanın virüs misali özgür
veya cüz’i bir iradeyle “o kitap”’ı yani kaderi nasıl çökertebileceğini
anlayabilmek için zeki olmaya dahi gerek yoktur. Bilgisayar virüslerinin doğaları
gereği çok iyi saklanmaları misali şeytanda kaderin düzeninde çok iyi
saklanmakta ve seçilmiş ruhlara musallat olmaktadır.
Örneğin,
bedeninizin herhangi bir yerlerinden başlatılan sinir atımlarının bir sinapstan
geçtikten sonra, hangi akson boyunca devam edeceklerinin maddi yasalara tabi
olmadıklarını, bu sebeple de belirlenemediklerini ve bize gerekli özgürlük boşluğunu
sağladıklarını kabul edelim. Ancak özgür iradenin varlığı için bu yeterli değildir.
Bu durum sadece sanal özgürlüğü anlamlı kılar, irade için ayrıca yine maddi
yasalara tabi olmayan ama madde üzerinde etkili bir donanımın, yani ruhun
bulunması gerekir. İrade, ruhsal ve fiziksel yasalardan bağımsız olmalıdır ki,
tercih şansı söz konusu olsa bile bu şansın ne şekilde kullanılabileceği
önceden kestirilebilmeli ve hiçbir hata yapılmamalıdır. Sinapstan çıkan sinir
iletisinin hangi akson boyunca devam edeceğine karar veren süreç takip edilebilir
olsaydı, nereden başlayan iletinin nereye varacağı da belirlenebilir ve böylece
özgürlük yine de çöpten farksız olurdu.
Özgür
iradenin varlığını kabul ederek yapılan şey, beyinlerinin içerisinde bir
yerlerde fizik yasalarına tabi olmayan kimi olayların meydana geldiğine ve yine
kurallara bağlı olmayan bir gücün bu olaylar üzerinde etkili olduğuna ve nasıl
sonuçlanacaklarını etkileyebildiğine inanmaktır. Tıpkı Kuantum teorisi gibi!
Üstelik böyle bir kabul onları darboğaza sürüklemekte ve maddenin kendiliğinden
tabi olduğu kurallara tabi olmayan bir sistem oluşturmasına neden olmaktadır
ki, bu asla mümkün değildir. Bu sebeple programlanmış ruhun dışında böyle bir
sistemin ulaşılabilen beynin içerisine elle konulmuş olması gerekir ki, Yaratıcının
evrimine ve Mutlak İrade’ye inanmaktan vazgeçilebilsin. Ancak beyin, bedeni
güden sinir kütlesi olduğundan idaresel ve duygusal bir yetkisi ve işlevi bulunmadığı
için hiçbir faydası olmayacaktır.
Eğer
özgür iradenin varlığına inanılıyorsa; beynin içerisinde sonuçları yasalarla
kesin olarak belirlenemeyecek süreçler olmalı, bu süreçleri yöneten ve yine
maddi kurallara tabi olmayan bir “güç” bulunmalı, maddenin tabi olduğu yasalara
tabi olmayan gücün maddenin içerisinden çıkamayacağına göre, kuantum
ütopyasından fotonlar ile ışınlanmış olmalıdır.
İnsanların
intihar veya ötenazi edercesine savaşı, hastalığı, tehlikeyi ve karmaşayı
seçerek bir suç imparatorluğu kurmaları, nasıl mantıklı bir seçimin ve özgür
bir iradenin reaksiyonudur?
Bir
Turing makinesi yani hesap makinesi düşünelim. Ne olduğunu çok iyi bilmeyenler için
bir Turing makinesi basitçe algoritmik soruları çözebilen teorik bir makinedir
ve ona yapmasını istediğimiz işlemlerle ilgili kuralları yükler, sonra da
çözmesini istediğimiz problemi veririz ve makine de bize cevabı verir. Örneğin,
bir Turing makinesi verilen bir sayıyı 10 ile çarpacak şekilde programlanmışsa,
4 girişi ile çalıştırıldığında 40 sonucunu vermelidir. Basit işlemler yapan Turing
makinelerini tasarlamak kolaydır. Onluk sistemde onla çarpmak demek, sayının sağına
bir sıfır eklemek demek olduğundan, böyle bir Turing makinesinin içsel durumu şöyle
olmalıdır: Bant boyunca sıfırdan büyük bir rakam görene dek ilerle, sıfırdan
büyük bir rakam gördüğünde içsel durumunu 2 yap. Okuduğun rakam 9 değilse bu
rakamı çıkış bandına yaz ve bir sonraki rakamı oku. 9 ise içsel durumunu 3 yap
ve çıkış bandına sıfır yaz ve dur. Görüldüğü gibi Turing makinelerinin
özgürlükleri ya da iradeleri yoktur. Onlar sadece dışarıdan veri okur ve
okudukları veriye göre içsel durumlarını değiştirir ve içsel durumları ne
yapmalarını söylüyorsa onu yaparlar. Bizim çarpma makinesi 158 gördüğünde çıkışını
1580 yapmaya mecburdur; “dur 666 yazayım komiklik olsun” ya da “canım çarpmak
istemiyor, iyisi ben ona böleyim” diyemez. Çünkü ne yapacağı kurallarla bağlanmıştır.
Kurallarla
programlanmış ruh da, zaten sahip olduğu düşünce, bilgi ve eylemleri yapmaya
veya yapmamaya hazır bir bekleyiş içinde tespit edilmiş zamana göre fonksiyon göstererek,
düşünce ve davranışlarını madde ve fizik aracılığıyla güncelleştirir. Yaratıcı kurduğu
düzeni, dengeleri ve egemenliğini koruyabilmek için, çizdiği bireysel,
toplumsal ve evrensel kadere, virüs misali herhangi bir iradenin müdahalesine
asla izin vermez.
Nasıl
ki öldürücü bir virüs “biçici” olarak görevini sürdürüyorsa, insana da
verilebilecek cüz’i veya özgür bir iradenin sahip olduğu benliğiyle biçici
olmaya hazır bir fıtrat taşıyacağı muhakkaktır. O takdirde kâinatın akışı değişir,
zincirsel halka darmadağın olur, iyilik ve merhametin olmayacağı bir dünya oluşur.
Kamufle edilmiş her şeyin zamanı gelince güncelleşmesi ve sonucu doğuran sebeplerin
ruhsal dürtüsüyle etkileşerek olayları biçimlendirmesi, yaşamda ki değişim ve
dönüşümlerin temel nedenidir.
Cüssenden
veya zekândan on milyon kat daha büyük emsali olmayan farklı şeyleri farklı
ortamlarda merak ederek arayışa girerek müdahale etmek, hangi bilgi ve iradeyle
mümkün olabilir? Kâinatta ki her şey, ruhun tabi olduğu kurallara göre işlev
kazanmakta, madde ve fizik oluşmaktadır. Özgür irade algısı, bir sonraki davranışınızı
olasılıklarca belirleyen ve bir önceki tecrübeleriniz sonucu oluşmuş ruhsal durumu
kavrayamamaktan kaynaklanan zanlardır yani yanılgılardır. Keşke her şey ayın
yuvarlağı gibi basit olsaydı!
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza
gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta
yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22
“Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi
bilendir, hikmet sahibidir. O, dilediğini rahmetine dâhil eder. Zalimlere gelince, onlar için
elem verici bir azap hazırlamıştır.” İnsan 30-31
“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları
O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında
bir yaprak bile
düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne
varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” Enam 59
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan
kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir
şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi)
toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” Enam 38
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı,
yalnızca Allah'ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda
bırakılacağı mekânı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i
mahfuz'da) dır.” Hud 6