Rusya
gibi bedeni güçleri yaptırım sahibi tanrı gören düşünce ancak insan siluetindeki
mahlûkların hezeyanlarıdır.
İnsanı insan yapanın beden değil ruh olduğu
gerçeğini idrak edememişlerin düşünce ve sözlerine itibar öyle ziyandır ki, esaret ve yenilgi için başkaca bir sebebe
gerek bırakmamaktadır.
Beşeri güçlü kılan Etkin Ruh’un mutlak varlığına
iman etmemiş bedenler, her ne kadar canlı kalabilmeleri için ruhla bütünleşmiş
olsalar da, Etkin Ruh’un yardım ve desteğinden mahrum olmalarından maddi güçlerin
karşısında peşinen bir korku ve mağlubiyet psikolojisi içindedirler.
Bu, insanlığı hatta iman etmiş kalpleri
çökerten öylesine zehirli bir hastalıktır ki, bedeni yani maddi gücü bulunanın
zayıf olanı elimine edeceği önyargısını doğurduğundan doğrudan ya da dolaylı
olarak kula kulluğu meşrulaştırmakta, ruhi kuvvet ve üstünlük yok sayılmaktadır.
Hâlbuki tarihte nice güçlü toplum ve
devletlerin bedeni gücü olmayan zayıflarca nasıl sabun köpüğü misali yerle bir
edilip dünyadan silindikleri kanıtlarla ortadadır. Dolayısıyla güçlü olan beden
değil ruhtur! Velev ki, o ruh, tek bir bedende olsa dahi Etkin Ruh ile
dayanışma içinde olmasından tüm dünyaya diz çöktürebilecek kudrettedir. Böylece
Etkin Ruh ile vahdaniyet içinde olmayan insan ya da süper güç olarak sanılan
devlet, görünüşte ne kadar güçlü olursa olsun zayıftır ve iman etmiş bir ruhun
karşısında yok olmaya mahkûmdur.
Geçmişteki vatan toprağımız, sınırımız, kadim
bir tarihsel ve yakinen dini ve milli bağımız olan Suriye’deki toplumların
katledişlerine izleyici durumda olan Türkiye, söz konusu süper güç olarak addedilen
bedeni güçlere kaygısından caydırıcı bir müdahalede bulunamamasına sebep, Etkin
Ruh’a tumturaklı iman etmemiş ve dolayısıyla güvenmemiş olmasındandır.
Suriye ile bağı olmayan ABD, Rusya ve AB
ülkeleri diledikleri gibi cirit atabiliyor ama Türkiye, o süper güç denilen
zayıfların ya ardına takılarak emirleri doğrultusunda taşeronluk yapıyor, ya
sınırlarımıza dokunmayın diyor, ya yurtlarından kaçan insanlara sığınma hakkı
tanıyor, ya da katledilen dini ve milli kardeş yahut soydaşlarının kıyımlarını
seyrediyor. Haydi, seküler yapısından dolayı dini olanları kabul etmiyor da,
soydaşlarını da mı kendinden saymayarak ihanette sakınca görmüyor? Vatanlarını,
barınaklarını ve yakınlarını terk etmek zorunda kalan insanlara sığınma hakkı
vermek mi, yoksa yerlerinde kalmasını sağlamak mı insanlık ve hizmettir?
Suriye’de söz ve müdahale hakkı olması
gereken tek ülke Türkiye ama Türkiye’nin dışında herkesin iddiada
bulunabilmesi, Türkiye gerçeğini de kanıtlamaktadır!
Sınırımızı ihlal eden Rusya uçağını
düşürmemizle birlikte Rusya’nın; “Sen
kimsin ki uçağımızı düşürmeye cüret edebildin” meydan okuması ve yaptırım
tehditleriyle karşılaşabilen Türkiye, bugüne kadar ki zayıf ve teslimiyetçi
duruşunun bir sonucu olarak adam yerine koyulmamaktadır. Hak ve adalet adına
savaştan kaçınan her toplum, barbar güdümü altında yaşamaya müstahaktır.
Hele düşürülen uçağın kimliksiz
ve Rus uçağı olduğunun bilinmediği açıklaması özür niteliğinde tam bir kepazeliktir.
Madem angajman kuralları gereği uçağın düşürülmesi meşru, uçağın kime ait olup
olmamasının bir önemi tartışılabilir mi?
Aman ekonomi ne olacak; ya doğalgaz
kesilirse; ye enerji yatırımları durursa; ya ortak yatırımlar sekteye uğrarsa;
ya meyve, sebze ya da diğer mamuller ihraç edilmezse; ya gemilerimiz limanlara
sokulmazsa; ya vatandaşlar Rusya’ya giremezse; ya Rus turistler Türkiye’ye gelemezse!
Böylece Rusya’nın rızık veren; zarar, fayda,
gelişme ve kalkınma sağlayan tanrısal anlayış, mahkûmiyete götüren öyle bir
zihniyettir ki, bir millet ve devlette ne din ne namus ne insanlık ne istiklal ne
de şeref bıraktırır.
Oysa zalim Rusya ile olan siyasi ve ekonomi
işbirliğinde Türkiye’nin tüm ilişkilerini bitirmesi kaçınılmaz olmalıydı. Dindaş
ve soydaşlarını hunharca katleden Rusya’ya karşı hala Türkiye’nin “aman”
diyebilmesi, Etkin Ruh’a değil bedene olan imanındandır. Ki, Rusya’nın da her
açıdan Türkiye’ye ihtiyacı bulunmaktadır. Türkiye’nin ilişkilerini kesmesi
durumunda Rusya’nın uğrayacağı kayıp ve düşeceği sıkıntı, Türkiye’den kat be
kat daha fazladır. Rusya kibrinden dolayı kafa tutarken; Türkiye imanından hatta
insanlıktan dolayı rest çekemiyor mu? Rusya ile çıkabilecek bir savaştan
tedirginlik duyuyorsa, eğer o savaş yazılmış ise, gün ve saati geldiğinde
mutlaka gerçekleşecek ve hiçbir güç durduramayacaktır.
Rusya, müşrik olduğundan bir pisliktir ve
asla güvenilmez bir barbar olduğu tarihte yazılıdır. Nasıl ki kahraman ecdadımız
Ruslar karşısında yılmayıp dimdik durabilmişler ise, biz varisleri olarak
Ruslar karşısında mı sineceğiz? Bakın, Ruslarla mücadele eden bir avuç Müslüman
Türkmen, Türkiye’nin davetine ve her türlü koşulları sunmasına karşın yine de
kaçmamakta direnerek, “ya şehid oluruz ya da topraklarımızı koruruz” imansı
duruşunda bulunabiliyor. Söyleyin bakalım; kimdir ecdadımızın gerçek varisleri?!!
İman etmiş bir ülke, asla ekonomik
kayıplardan endişe duymaz. Rusya’dan alınan doğalgazın kesilecek olmasından mı
tasa ediyor; korkmasın, Allah kendi lüffundan öyle kaynaklar fışkırttırır ki, bir
de bakmışsınız Türkiye, dünyanın doğalgaz üreten en büyük ülkesi olmuş. Rus turistlerin
getireceği gelirden mi telaş ediyor; etmesin, Allah, o gelirden binlerce kat
fazlasını lütfedecek imkânları sağlar. Ama imanı olmayan kalbe tüm gerçekler
ütopya gelir!
Aslında müşriklerin Mekke ve Medine şehirlerine
girmelerini yasaklayan hüküm ile Allah, Müslümanlara ne vaat etmişti; müşriklerden elde edilecek ekonomik kayıp gibi
bir korku taşımamaları, Allah’ın kendi lütfundan zenginlik vereceği değil
miydi? Peki, topraklardan petrol fışkırtarak Arap yarımadasına zenginlik bahşetmemiş
miydi? Lakin söz ile iman ettiklerini ileri sürenler hakikatleri kavrayamazlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder