12 Nisan 2015 Pazar

Vahye değil dine itibar var!



Vahiysiz bir din, ruhsuz bir beden misali ölüdür. Dolayısıyla vahiysiz din, dinsiz siyaseti meşrulaştırmasından seküler düşünce ve yapılar masumlaştırılmıştır. 

Vahyin hükmettiği din, ne siyasetten koparılabilir ne de ayrı tutulabilir. Onun için önce vahiy yani Allah’ın sözleri arka plana itilerek, hatta tamamen dışlanarak beşeri düşünce ve akideler din yapılmış; böylece nefis ahkamlı düşünce ve hükümler, gerek dini gerekse din dışı düzenlerde uzlaştırıcı temel düstur olmuştur.

Teistler, deistler ve ateistlerin birleştikleri ortak payda hümanizmdir. Birbirlerine mütenakız görüşlerin hümanistlik çatısı altındaki “kardeşlik” hilesi insanı seküler temelde evrenselleştirmeye, diğer bir ifadeyle tanrısallaştırmaya götüren bir yönlendirmeyi üstün kılmış; vahyi tüm hükümler yıkılmış ve beşerden başka hiçbir değerin bulunmadığı anlayışa mutabakatı ve mecburiyeti doğurmuştur. Ortak çıkardaki amaç, Allah’ın hükümlerine yani vahye karşı birleşik bir güç oluşturarak etkisiz bırakmaktır.

Öyle ki, yaratıcı Allah’a, peygamberlere ve kitaplara verilen kutsallık payesiyle vahyi, vicdanlara yahut âlimlerin inisiyatiflerine hapsetmişler; yeryüzü yönetiminden, siyasetten ve dünya işlerinden dışlama güdümüyle nefislerin razı olabilecekleri dinler türetilmiştir. 
       
Oysa vahiy, her alanda referans alınıp yaşamın olmazsa olmazı olarak müminlerin üzerine farz kılmış ama kavram ve yorum manipülasyonlarıyla akıllar öyle karıştırılmış ki, hüküm koyanın Allah değil ilim erbapları olduğu inancı kalplere nüfuz etmiştir.
Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız teslimiyet olan İslam’ı, insan iradesine bağlılık haline getirerek hümanistleştiren sekülerizm, İslam’ı da doğrayarak Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinlerden faksız bir inanca yöneltmiştir.
Din ve seküler düşünce düzeyinde karar verme yetkisinin insana bağlanması, hak ile batıl cepheleşmesini ortadan kaldırmış; böylece demokrasi anlayışıyla taraflar ittifak kurabilmişlerdir. Yoksa vahyin hükmettiği bir din anlayışında gerçek ile yalan uzlaşabilir, birbirlerine zıt ve düşman düşünceler aynı hedefe kilitlenebilirler mi?
Vahye iman etmiş bir mümin için düzenin egemeni Allah; dine iman etmiş biri için egemen âlim; sekülerizme iman etmiş biri için egemen beşerdir.
Vahyin değil dinlerin hükmettiği bir akide, ancak kurak bir çöl gibidir. Vahiy ile din, Mutlak İrade ile özgür yahut cüz’i irade, iman ile inanç arasında karmaşa yaşayan insan, uçsuz bucaksız bir çölün ortasında serap görendir.
Vahiy olmadan din ya da bilim, ruh olmadan fizik, yaratıcı olmadan yaratık var olamaz. Her türlü düşünce ve bilgileri meydana getiren vahiydir. Dolayısıyla dini ve bilimi de vahiy yarattığına göre; yaratığın Yaratıcı’dan daha bilge, aydınlatıcı, güçlü ve dilediğini yapabilecek bir kudreti olabilmesi mümkün müdür? Ahkâmlarına inanılıp güvenebilinir mi? O halde gerek dinsel gerek bilimsel gerekse siyasal üstünlük gütme arayışları, ısrarları ve inatları, apaçık bir yalan ve aldatmadır.   
Gerek dinli gerekse dinsiz insanın, vahiy gerçeğini ya kısmen ya da tamamen reddetmesi veya kendi arzu ve isteklerine göre yorumlayıp dinsel yahut bilimsel bir açı edinmeye kalkışarak evrensel doğru elde etmeye çalışması asla gerçekleşemez. Gerçekleşebilmesi için insanın kendini yaratma ve düzene hükmetme zorunluluğu vardır.

“OL” emriyle kim var edebiliyor ve dilediğini başarabiliyor ise, tek söz ve kudret sahibi O’dur. 
“Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen oluverir.” Nahl 40

Hiç yorum yok: