Vahiysiz
bir din, ruhsuz bir beden misali ölüdür. Dolayısıyla vahiysiz din, dinsiz
siyaseti meşrulaştırmasından seküler düşünce ve yapılar masumlaştırılmıştır.
Vahyin hükmettiği din, ne siyasetten
koparılabilir ne de ayrı tutulabilir. Onun için önce vahiy yani Allah’ın
sözleri arka plana itilerek, hatta tamamen dışlanarak beşeri düşünce ve
akideler din yapılmış; böylece nefis ahkamlı düşünce ve hükümler, gerek dini
gerekse din dışı düzenlerde uzlaştırıcı temel düstur olmuştur.
Teistler, deistler ve ateistlerin
birleştikleri ortak payda hümanizmdir. Birbirlerine mütenakız görüşlerin
hümanistlik çatısı altındaki “kardeşlik” hilesi insanı seküler temelde
evrenselleştirmeye, diğer bir ifadeyle tanrısallaştırmaya götüren bir
yönlendirmeyi üstün kılmış; vahyi tüm hükümler yıkılmış ve beşerden başka hiçbir
değerin bulunmadığı anlayışa mutabakatı ve mecburiyeti doğurmuştur. Ortak
çıkardaki amaç, Allah’ın hükümlerine yani vahye karşı birleşik bir güç oluşturarak
etkisiz bırakmaktır.
Öyle ki, yaratıcı Allah’a, peygamberlere ve
kitaplara verilen kutsallık payesiyle vahyi, vicdanlara yahut âlimlerin inisiyatiflerine
hapsetmişler; yeryüzü yönetiminden, siyasetten ve dünya işlerinden dışlama güdümüyle
nefislerin razı olabilecekleri dinler türetilmiştir.
Oysa vahiy, her alanda referans alınıp yaşamın olmazsa olmazı olarak müminlerin
üzerine farz kılmış ama kavram ve yorum manipülasyonlarıyla akıllar öyle
karıştırılmış ki, hüküm koyanın Allah değil ilim erbapları olduğu inancı
kalplere nüfuz etmiştir.
Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız teslimiyet olan İslam’ı, insan
iradesine bağlılık haline getirerek hümanistleştiren sekülerizm, İslam’ı da
doğrayarak Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinlerden faksız bir inanca
yöneltmiştir.
Din ve seküler düşünce düzeyinde karar verme yetkisinin insana bağlanması,
hak ile batıl cepheleşmesini ortadan kaldırmış; böylece demokrasi anlayışıyla
taraflar ittifak kurabilmişlerdir. Yoksa vahyin hükmettiği bir din anlayışında
gerçek ile yalan uzlaşabilir, birbirlerine zıt ve düşman düşünceler aynı hedefe
kilitlenebilirler mi?
Vahye iman etmiş bir mümin için düzenin egemeni Allah; dine iman etmiş biri
için egemen âlim; sekülerizme iman etmiş biri için egemen beşerdir.
Vahyin değil dinlerin hükmettiği bir akide, ancak
kurak bir çöl gibidir. Vahiy ile din, Mutlak İrade ile özgür yahut cüz’i irade,
iman ile inanç arasında karmaşa yaşayan insan, uçsuz bucaksız bir çölün
ortasında serap görendir.
Vahiy olmadan din ya da bilim, ruh olmadan fizik,
yaratıcı olmadan yaratık var olamaz. Her türlü düşünce ve bilgileri meydana
getiren vahiydir. Dolayısıyla dini ve bilimi de vahiy yarattığına göre;
yaratığın Yaratıcı’dan daha bilge, aydınlatıcı, güçlü ve dilediğini yapabilecek
bir kudreti olabilmesi mümkün müdür? Ahkâmlarına inanılıp güvenebilinir mi? O
halde gerek dinsel gerek bilimsel gerekse siyasal üstünlük gütme arayışları,
ısrarları ve inatları, apaçık bir yalan ve aldatmadır.
Gerek
dinli gerekse dinsiz insanın, vahiy gerçeğini ya kısmen ya da tamamen
reddetmesi veya kendi arzu ve isteklerine göre yorumlayıp dinsel yahut bilimsel
bir açı edinmeye kalkışarak evrensel doğru elde etmeye çalışması asla gerçekleşemez.
Gerçekleşebilmesi için insanın kendini yaratma ve düzene hükmetme zorunluluğu
vardır.
“OL” emriyle kim var edebiliyor ve dilediğini
başarabiliyor ise, tek söz ve kudret sahibi O’dur.
“Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz zaman,
ona (söyleyecek) sözümüz sadece
"Ol" dememizdir. Hemen oluverir.” Nahl
40
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder