Her
ne kadar literatürde laik-seküler siyasi bir rejim ve tarihinden ötürü İslam
imajı taşısa da; her açıdan Hıristiyanlığın güdümünde bir ülkedir.
Dini yönden doğrudan Hıristiyanlığı kabul
etmemiş olması, siyasi ve hukuki gerçeği manipüle etmede başarılı olsa da;
cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyenin cevizin hepsini kabuk zannetmesi gibi
Türkiye, İslam sanılmaktadır. Ancak Hıristiyanlığın kendine tehdit bulmadığı
ölçülerde İslami şiarların yerine getirilmesine bireysel izin vermesi İslam
algısı oluşturmaktadır.
Hıristiyan olmak, sadece Hıristiyan dinini
kabul etmek demek değildir; Hıristiyanların arzularına uymak, isteklerini
yerine getirmek, siyasetini ve hukukunu baz almak, tanrısal bir etki ve güçleri
varmış gibi boyun eğmek, hoşnut kılabilmek için vahyi ve kazanılmış haklarından
feragat etmek, barış adı altında esaretlerine razı olmak, rızaları olmaksızın
karar alamamak, dost edinmek ve inanç temellerinde ittifak kurmaktır.
Hıristiyan âlemi, geçmişteki Haçlı seferberliğinden
farksız bir araya gelmiş; güdümündeki Türkiye Cumhuriyeti Devletinden aldıkları
destekle kendilerine tek tehlikeli gördükleri Müslüman Türklerin olası şahlanışlarını
önleyebilmek için baskı üzerine baskı kurmaya çalışarak mahkûm etmeye
kalkışmaktadırlar. Devleti ve siyaseti mahkûm etmeleri yeterli olmamakta, Müslüman milleti mahkûm kılamamalarının korkusu
yüzünden devlete şantaj ve tehditler sürdürmektedirler.
Türkiye’nin Hıristiyan değil Müslüman
olduğunun ölçüsü nedir biliyor musunuz; Ayasofya’nın cami olarak tekrar ibadete
açılmasıdır. Ayasofya, Hıristiyanların dayatması doğrultusunda müze olarak
kalmayı sürdürdüğü müddetçe, değil Çamlıca’da yapılan Cami, Türkiye’nin her
köşesine cami yapılsa ve minarelerinden ezan okunsa dahi hiçbir kıymeti harbiyesi
yoktur. Çünkü Ayasofya kapalı durduğu müddetçe, Fatih Sultan Mehmet Han’ın
laneti devam etmektedir.
Hz. Fatih Sultan Mehmed Hanın Ayasofya Vakfiyesinde yer alan vasiyetinde; “İşte bu benim Ayasofya vakfiyem; dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tecile koşarsa, fasit veya fasık teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisinin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek mütevelli hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse; ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar! Bu sebeple bu vakfiyeyi kim değiştirirse; Allah’ın, Peygamberin, meleklerin bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen LANETİ ONUN VE ONLARIN ÜZERİNE OLSUN, azapları hafiflemesin, onların haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, Allah’ın azabı onlaradır. ALLAH İŞİTENDİR, BİLENDİR.”
Camisiz bir Ayasofya, İstanbulsuz bir Türkiye
ve İslamsız da bir Türklük olamayınca göre; nasıl bir ihanet milletimizin
kanını dökerek hak ettiği zafer sembolü Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarabilmiş
ve gelen iktidarlarda tekrar camiye dönüştürmesinden kaçınabilmişlerdir? 1934
yılındaki iktidar, nasıl Hıristiyanların hegemonyası altında ise; günümüzdeki
iktidarda öyledir!
Kalplerindeki Hıristiyan korkusu, Allah korkusundan öyle aşırı ki, uğruna yüzbinlerce şehidin düştüğü Ayasofya’yı Hıristiyanların inisiyatifine terk edebilmektedirler. Düşünün ki, Fatih Sultan Mehmed ve askerleri, İstanbul’u fetheder etmez ilk cuma namazını Ayasofya’da kılmış ve Ayasofya’nın peygamberimizin fetih ile ilgili müjdesiyle İslâm’ın siyasi bir yüreği olduğu idrakiyle sırf Ayasofya’ya cami yapabilmek için İstanbul’u fethettiğini tüm dünya bilmekteydi.
Ayasofya cami olamadıktan sonra, Türkiye’nin Hıristiyan değil İslam ülkesi
olabilmesi mümkün müdür? Ayasofya’yı cami yapamayan bir millet, Hıristiyan
değil Müslüman sayılabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder