Münafık
yaftasına her ne kadar şiddetle tepki göstersen de, neden münafık olduğun
gerçeğini analiz yapmaya ne dersin?
Dille ikrar etmenin yeterli olmadığı, kalple
de tasdikin kayıtsız-şartsız zorunlu olduğu İslam akidesi, imanı doğurmaktadır.
Diyeceklerdir ki, kalbimle tasdik edip etmediğimi nereden bilecek;
kalplerdekini bilen bir gücün mü var? İşte
amel, fiiliyat ya da davranışlar; kalple tasdik edip etmediğine kanıttır!
İman, öyle bir kuvvet ve teslimiyettir ki,
ne sorguya ne yoruma ne şüpheye ne kıskançlığa ne hasede ne vesveseye ne
fitneye ne kışkırtıcılığa ne isyana ne korkuya ne ihtirasa ne toleransa ne keyfiyete
ne inisiyatife ne nefse ne pazarlığa ne umutsuzluğa ne gelecek endişesine ne
batıla ne de kayıp yahut kazanç kaygısına ödün vermez. Dolaysıyla neye iman
edilmiş ise, iman ettiğin gücün kuralları dışında bir seçim hakkı bulunmamaktadır.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve
kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve
Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
Allah’a, Resulüne, dini İslam’a, kitabı Kur’an’a
ve indirdiği vahye iman ettim; yeryüzü ile yeryüzündekilerin, gökyüzü ile
gökyüzündeki canlı-cansız her şeyin sahibi ve yöneticisi Allah’tır, O’nun izni
olmaksızın ağaçtaki yaprak dahi yere düşmez, diyorsun.
Daha açık bir ifadeyle; yarattığı mahlûkatın
rızkından; diriltip öldürmesinden; başa gelen hayır ve şer ne varsa tamamından;
dilediğini yüceltip, dilediğini alçaltmasından; dilediğine bol rızık verip, dilediğini
daraltmasından; dilediğini iktidar sahibi yapıp dilediğini tutsaklığa mahkûm
kılmasından; dilediğini endamlı, sağlıklı, güzel ve noksansız, dilediğini
ucube, hastalıklı, çirkin ve özürlü yaratmasından; dilediğine zafer, dilediğine
yenilgi bahşetmesinden; yarattığı her canlının rızıklarını ve görevlerini paylaştırmasından;
dilediğine acı, sıkıntı, korku, yoksulluk ve felaketler verip, dilediğine
mutluluk, refah, zenginlik ve güven vermesinden; yarattığı canlılardan hiçbirine
kader tayin hakkı vermemesinden; ne bir saniye ne de gelecekle ilgili takdir mülkiyeti
tanımamasından; zihin ve kalplerde oluşturulan planların hayata geçirilmesinde
irade inisiyatifi kullandırmamasından; dilediğine namütenahi imkânlar verip,
dilediğini hor ve hakir bırakmasından; dilediğini hükümran, dilediğini parya kılmasından;
dilediğine dünyayı, dilediğine ahireti kazandırmasından; neyin helal ve doğru yani
meşru, neyin haram ve yanlış yani gayrimeşru olduğuna karar veren tek hakim güç
olmasından; buyruklarının dışında hiçbir imtiyaz hakkı tanımamasından; kulluğa ve itaate haiz tek varlık Allah’tır,
diyorsun…
-Diğer taraftan ise, İslam ile devleti,
tıpkı ruh ile beden misali ayırarak siyaset yapman; münafıklık değil midir?
-Egemenliğin kayıtsız-şartsız milletin yani
beşerin dolayısıyla insanın iradesinde olduğuna inanman ve savunman; münafıklık
değil midir?
-Yaratıcı Allah’ın indirdiği hükümlere göre
değil de yaratık insanın nefsi doğrultusunda yaptığı yasaları kabul edilebilir
bulman ya da müşrik misali seküler yasaşar yapman; münafıklık değil midir?
-Allah’a ortak koşarcasına beşeri rakip
kılarak yardım ve destek umman; münafıklık değil midir?
-Allah’a dayanıp güvenmen yerine beşere,
hem de Allah’ın düşman olduğuna hükmettiği güce ümit bağlaman; münafıklık değil
midir?
- Allah’ın uyarı, tehdit, yaptırım ve
vaatlerine değil de beşerinkilere itibar ederek düstura kalkışman ya da
beklenti içinde olman; münafıklık değil midir?
- Allah’ın, batılca sakınca teşkil
etmeyecek bir hükmünü Müslümanlar lehine legalleştirme aşamasında batıl
gerekçeleri mazeret göstermen; münafıklık değil midir?
- İslam’ı, batılla harmanlayarak, Yunan
mitolojisindeki sentor misali yarı at yarı insan gibi bir ucubeye dönüştürmen;
münafıklık değil midir?
- Hak ve tek din olan İslam’ı, diğer
dinlerle diyaloga sokman, birliktelik inşa etmen, barışı İslam çatısı altında
değil de batıllık egemenliğinde yahut seküler düşünce düzeyinde kabul etmen; münafıklık
değil midir?
-Allah, Kur’an’da, hak ile batılı kesin
hatlarla birbirinden ayırıp müşrik, kâfir, Müslüman, münafık, fasık, hiristiyan,
yahudi ve putperest olarak saflara bölmüş ve sadece Müslümanların dost ve kardeş
olduklarına hükmetmişken, dine ve inanca bakmaksızın insanları tek çatı altında
dost ve kardeş kabul etmen; münafıklık değil midir?
-Ahirete inanıp iman ettiğini onadığın
halde, dünya debdebesine meyletmen; münafıklık değil midir?
-Kur’an’daki kimi ayetlere aynen iman edip
kimi ayetleri ise nefse göre ya tevil etmen ya eğip bükmen ya yorumlarla
başkalaştırman ya da çıkarına ters düştüğünden gizlemeye kalkışman; münafıklık
değil midir?
- Küfür güçlerince dışlanma, zayıf düşme ve
yalnız bırakılma korkusuyla Allah’ın hükümlerini batıla peşkeş çekmen;
münafıklık değil midir?
- Rızık, zenginlik, yücelmek, zafer, güç ve
ekonomik refahın Allah’tan geldiğine inandığını kabul ettiğin halde, gücü ve
itibarı Allah’ta değil de beşerde araman; münafıklık değil midir?
Tumturaklı iman etmeyeni münafıklığa, küfre hatta müşrikliğe
götüren en vahim etkin sebep; güçsüz ve yoksul kalabilme paranoyasıyla Allah’ın
hükümlerine itaatten uzaklaşıp batıla-şeytana boyun eğmektir.
Mekke ve Medine, Arap yarımadasının ticaret
merkeziydi. Kervanların taşıdıkları mallar, bu şehirlerden bölgeye ve dünyaya
pazarlanmaktaydı. Allah’ın, Mekke ve Medine’yi haram şehirleri ilan etmesi, yani
Müslüman olmayanın girmelerine yasaklama getirmesiyle rızık yani ekonomi
endişesiyle paniğe kapılan insanlara Allah, korkmamalarını ve kendilerine başka
gelir kaynakları yaratarak zengin edeceğini müjdelemiş ve emrine itaat
edilmesini şart koşmuştu. Yaratıcıları Allah’ın hükmüne iman eden yöneticiler
ve Müslüman halk, topraklarından fışkıran petrol ile zengin olmuşlar; günümüzde
dahi dünya ekonomisinin en güçlü ve en refah içinde yaşayan toplumları olarak
yer almayı sürdürmektedirler.
Rızık, zenginlik, kalkınma ve ekonomik güç
kaygısı taşıyarak küfrü beşere el pençe divan durup ayetleri satan münafık ülkeler,
iman ettikleri Allah’ın hükümlerine kulak tıkamak suretiyle gücü Allah düşmanlarında
aramakta, Allah’ın yardım ve desteğine güvenmemektedirler. İslami kuralların
egemen olmadığı, ayet ve ayete mutabık hadislerin yasak kıldığı ticaret,
ortaklık ve işbirlikleri haramdır; tıpkı karanlıkta yakılan bir mum misali elde
edilen kazanç ve zenginlik her ne kadar sevindirse de, yok olmaya mahkûmdur.
“Ey iman edenler! Müşrikler
ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a
yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz
ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan
zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” Tevbe 28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder