3 Aralık 2014 Çarşamba

Ey Müslüman maskeli münafıklar!



Münafık yaftasına her ne kadar şiddetle tepki göstersen de, neden münafık olduğun gerçeğini analiz yapmaya ne dersin?

Dille ikrar etmenin yeterli olmadığı, kalple de tasdikin kayıtsız-şartsız zorunlu olduğu İslam akidesi, imanı doğurmaktadır. Diyeceklerdir ki, kalbimle tasdik edip etmediğimi nereden bilecek; kalplerdekini bilen bir gücün mü var?  İşte amel, fiiliyat ya da davranışlar; kalple tasdik edip etmediğine kanıttır!

İman, öyle bir kuvvet ve teslimiyettir ki, ne sorguya ne yoruma ne şüpheye ne kıskançlığa ne hasede ne vesveseye ne fitneye ne kışkırtıcılığa ne isyana ne korkuya ne ihtirasa ne toleransa ne keyfiyete ne inisiyatife ne nefse ne pazarlığa ne umutsuzluğa ne gelecek endişesine ne batıla ne de kayıp yahut kazanç kaygısına ödün vermez. Dolaysıyla neye iman edilmiş ise, iman ettiğin gücün kuralları dışında bir seçim hakkı bulunmamaktadır. 
  
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Allah’a, Resulüne, dini İslam’a, kitabı Kur’an’a ve indirdiği vahye iman ettim; yeryüzü ile yeryüzündekilerin, gökyüzü ile gökyüzündeki canlı-cansız her şeyin sahibi ve yöneticisi Allah’tır, O’nun izni olmaksızın ağaçtaki yaprak dahi yere düşmez, diyorsun.

Daha açık bir ifadeyle; yarattığı mahlûkatın rızkından; diriltip öldürmesinden; başa gelen hayır ve şer ne varsa tamamından; dilediğini yüceltip, dilediğini alçaltmasından; dilediğine bol rızık verip, dilediğini daraltmasından; dilediğini iktidar sahibi yapıp dilediğini tutsaklığa mahkûm kılmasından; dilediğini endamlı, sağlıklı, güzel ve noksansız, dilediğini ucube, hastalıklı, çirkin ve özürlü yaratmasından; dilediğine zafer, dilediğine yenilgi bahşetmesinden; yarattığı her canlının rızıklarını ve görevlerini paylaştırmasından; dilediğine acı, sıkıntı, korku, yoksulluk ve felaketler verip, dilediğine mutluluk, refah, zenginlik ve güven vermesinden; yarattığı canlılardan hiçbirine kader tayin hakkı vermemesinden; ne bir saniye ne de gelecekle ilgili takdir mülkiyeti tanımamasından; zihin ve kalplerde oluşturulan planların hayata geçirilmesinde irade inisiyatifi kullandırmamasından; dilediğine namütenahi imkânlar verip, dilediğini hor ve hakir bırakmasından; dilediğini hükümran, dilediğini parya kılmasından; dilediğine dünyayı, dilediğine ahireti kazandırmasından; neyin helal ve doğru yani meşru, neyin haram ve yanlış yani gayrimeşru olduğuna karar veren tek hakim güç olmasından; buyruklarının dışında hiçbir imtiyaz hakkı tanımamasından; kulluğa ve itaate haiz tek varlık Allah’tır, diyorsun…

-Diğer taraftan ise, İslam ile devleti, tıpkı ruh ile beden misali ayırarak siyaset yapman; münafıklık değil midir?
-Egemenliğin kayıtsız-şartsız milletin yani beşerin dolayısıyla insanın iradesinde olduğuna inanman ve savunman; münafıklık değil midir?
-Yaratıcı Allah’ın indirdiği hükümlere göre değil de yaratık insanın nefsi doğrultusunda yaptığı yasaları kabul edilebilir bulman ya da müşrik misali seküler yasaşar yapman; münafıklık değil midir?
-Allah’a ortak koşarcasına beşeri rakip kılarak yardım ve destek umman; münafıklık değil midir?
-Allah’a dayanıp güvenmen yerine beşere, hem de Allah’ın düşman olduğuna hükmettiği güce ümit bağlaman; münafıklık değil midir?
- Allah’ın uyarı, tehdit, yaptırım ve vaatlerine değil de beşerinkilere itibar ederek düstura kalkışman ya da beklenti içinde olman; münafıklık değil midir?
- Allah’ın, batılca sakınca teşkil etmeyecek bir hükmünü Müslümanlar lehine legalleştirme aşamasında batıl gerekçeleri mazeret göstermen; münafıklık değil midir?
- İslam’ı, batılla harmanlayarak, Yunan mitolojisindeki sentor misali yarı at yarı insan gibi bir ucubeye dönüştürmen; münafıklık değil midir?
- Hak ve tek din olan İslam’ı, diğer dinlerle diyaloga sokman, birliktelik inşa etmen, barışı İslam çatısı altında değil de batıllık egemenliğinde yahut seküler düşünce düzeyinde kabul etmen; münafıklık değil midir?
-Allah, Kur’an’da, hak ile batılı kesin hatlarla birbirinden ayırıp müşrik, kâfir, Müslüman, münafık, fasık, hiristiyan, yahudi ve putperest olarak saflara bölmüş ve sadece Müslümanların dost ve kardeş olduklarına hükmetmişken, dine ve inanca bakmaksızın insanları tek çatı altında dost ve kardeş kabul etmen; münafıklık değil midir?  
-Ahirete inanıp iman ettiğini onadığın halde, dünya debdebesine meyletmen; münafıklık değil midir?
-Kur’an’daki kimi ayetlere aynen iman edip kimi ayetleri ise nefse göre ya tevil etmen ya eğip bükmen ya yorumlarla başkalaştırman ya da çıkarına ters düştüğünden gizlemeye kalkışman; münafıklık değil midir?
- Küfür güçlerince dışlanma, zayıf düşme ve yalnız bırakılma korkusuyla Allah’ın hükümlerini batıla peşkeş çekmen; münafıklık değil midir?     
- Rızık, zenginlik, yücelmek, zafer, güç ve ekonomik refahın Allah’tan geldiğine inandığını kabul ettiğin halde, gücü ve itibarı Allah’ta değil de beşerde araman; münafıklık değil midir?

Tumturaklı iman etmeyeni münafıklığa, küfre hatta müşrikliğe götüren en vahim etkin sebep; güçsüz ve yoksul kalabilme paranoyasıyla Allah’ın hükümlerine itaatten uzaklaşıp batıla-şeytana boyun eğmektir.

Mekke ve Medine, Arap yarımadasının ticaret merkeziydi. Kervanların taşıdıkları mallar, bu şehirlerden bölgeye ve dünyaya pazarlanmaktaydı. Allah’ın, Mekke ve Medine’yi haram şehirleri ilan etmesi, yani Müslüman olmayanın girmelerine yasaklama getirmesiyle rızık yani ekonomi endişesiyle paniğe kapılan insanlara Allah, korkmamalarını ve kendilerine başka gelir kaynakları yaratarak zengin edeceğini müjdelemiş ve emrine itaat edilmesini şart koşmuştu. Yaratıcıları Allah’ın hükmüne iman eden yöneticiler ve Müslüman halk, topraklarından fışkıran petrol ile zengin olmuşlar; günümüzde dahi dünya ekonomisinin en güçlü ve en refah içinde yaşayan toplumları olarak yer almayı sürdürmektedirler.

Rızık, zenginlik, kalkınma ve ekonomik güç kaygısı taşıyarak küfrü beşere el pençe divan durup ayetleri satan münafık ülkeler, iman ettikleri Allah’ın hükümlerine kulak tıkamak suretiyle gücü Allah düşmanlarında aramakta, Allah’ın yardım ve desteğine güvenmemektedirler. İslami kuralların egemen olmadığı, ayet ve ayete mutabık hadislerin yasak kıldığı ticaret, ortaklık ve işbirlikleri haramdır; tıpkı karanlıkta yakılan bir mum misali elde edilen kazanç ve zenginlik her ne kadar sevindirse de, yok olmaya mahkûmdur. 

 “Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” Tevbe 28

Hiç yorum yok: