“(Resulüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın;
arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin. Körleri de
sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru
yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek ayetlerimize iman edenlere
duyurabilirsin.” Rum 52-53
Ayetlerden de
açıkça anlaşılacağı üzere Allah’ın bilinmeyen bir bilgisine göre gözlerini,
kulaklarını, idraklerini ve kalplerini mühürleyip kendinden uzaklaştırdığı
inkârcılara, Allah’ı ve ayetleri tebliğ ederek iknaya çabalayıp doğru yola
getirilebilmelerinin imkânsızlığı vurgulanmakta, tebliğin ancak hidayete ulaşan
iman edenlere yapılması gerekliliği emredilmektedir. Dolayısıyla hüküm sadece
Mutlak İrade de bulunmasından dolayı peygamberlerin dahi açmaya izin
verilmediği kilidin hiçbir beşer tarafından açılamayacağını aşikârdır.
İnkâr edenlerin
dışında iman etmiş bir Müslüman’ın ayetler hakkında tartışmaya girmesi, savunma
amaçlı da olsa tartışma içinde yer alması hatta dışarıdan dinleyerek ortak olunması,
inkârcılarla eşdeğer tutulmasına neden olmaktadır
.
“O
(Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın ayetlerinin inkâr
edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka
bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi
olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya
getirecektir.” Nisa 140
Amaç ve niyet
ne olursa olsun ayetler hakkında ileri geri konuşanların yanında bulunman
kesinlikle yasaktır, yani haramdır. Şöyle örneklendirmeye çalışırsak; ana,
baba, eş, çocuk ve sevdikleriniz hakkında ileri geri konuşanların iddialarını
sabırla dinleyebilir misiniz? Tartışmaları metanetle karşılayabilir misiniz? O
ortamda bulunmayı sindirebilir misiniz? İfade ve düşünce özgürlüğü gerekçesiyle
tepkisiz kalabilir misiniz? İddiaların yanlışlığını kanıtlayabilmek maksadıyla
sakin bir savunmada bulunabilir misiniz?
“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya
dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur.
Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu
ile oturma.” En’am 68
Şüphesiz
‘hayır’ diyerek, nasıl olur da anam, babam, eşim, çocuğum ve sevdiklerim
hakkında konuşulabilir tepkisini ortaya koyarak ya çarpışır yahut orayı derhal
terk edersiniz. Öyleyse Allah ve ayetleri, kıymet verdiğin beşerlerden daha
aşağı mıdır ki aleyhindeki sözleri sabırla dinleyebiliyor, tartışmada yer
alabiliyor ve düşmanlarına söz hakkı verebiliyorsun?
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret,
hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah
fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. “ Tevbe
24
Yalan sözlerle
Allah'a iftira eden ve O'nun ayetlerini yalanlayanların zalim olduğu ayetlerle
sabitken, sözde Allah’ı ve ayetlerini müdafaa sebebiyle dolaylı da olsa küfre
meze olmak, bedbahtlığın ta kendisidir. Ne var ki peygamberlere dahi yasak
kılınan tebliği kendilerine meşru sayabilen sözde Müslümanlar, inkârcılara
zemin hazırlayarak küfürlerini alenileştirmekte hatta kurdukları tuzağa düşerek
pozitif mantıkça kabul görmeyen ayetleri dahi yalanlayabilme mecburiyetinde
kalabilmektedirler. Peki, onca toleranslarına rağmen sapkınlıklarından
vazgeçirip ikna edebiliyorlar mı?
“Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar
içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği
kimseyi de doğru yola iletir.” En’am 39
Şüphesiz Allah,
dileseydi her hidayete erdirdiği Müslüman gibi inkârcıları da ayetler sayesinde
yükseltebilirdi. Ancak onların dünya saplantıları ve heveslerinin peşine
düşmeleri batıla saplanmalarına neden olmuş, tıpkı köpekler misali dillerini
çıkarıp solumaları olası bir gerçeği kavrayabilme veya hidayete erişebilme
yanılgısı doğurduğundan Mutlak İrade’ye rağmen iflah olabilecekleri sanısıyla
muhatap alınabilmektedirler. Dolayısıyla sapmışı ikna ederek doğru yola
getirebileceğini düşünen kimi haddi aşanlar, Allah’ın yazgısının
değiştirebilecek bir irade iddiasıyla hareket ettiklerinden inkârcılardan bir
farkları bulunmamaktadır.
“Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da
ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır!
Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına
da sağırlık verdik. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete
eremeyeceklerdir.” Kehf 57
Elbette inkârcıların
sözlerine üzülmeyecek tek bir Müslüman olamayacağı gibi iman etmelerine
sevinmeyecekte yoktur. İman etmiş
Müslümanların Rablerinin ayetlerine büyüklük taslamadan secdeye kapanıp hamd ve
tesbihte bulunmalarının aksine kul olmayı reddeden inkârcıları birkaç söz ve
delil bir yana, mucizelerle dahi yola getirebilmek mümkün değildir. Çünkü onlar
doğrudan Allah’ı yalanlıyor ve asıl hasım oldukları Allah’tır. Batıl fikirleri
öylesi kibirlenmelerine ve böbürlenmelerine yol açmış ki, hayatta karşılığı
olmayan teorileriyle ahkâm kesmekte, inkâr ettikleri Yaratıcı, din, peygamber,
kader ve hayatın akışı ile ilgili inandırıcı tek bir kanıt ortaya
koyamamaktadırlar.
“Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı
halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse
iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan
her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” Mü’min 35
Allah’a ve
ayetlerine karşı inkârı meslek edinmiş lanetli güruhu hidayet erdirebilecek
beşeri bir güç, şeytanı da hidayete eriştirecek bir kudrete sahip demektir ki,
böylece kâinattaki kötülüklere son veren ve Allah’ın tahtına oturmaya hak
kazanan bir varlık olur! Madem böylesi peygamberler üstü bir irade ve etki
gücüne sahip olduklarını düşünüyorlar, neden şeytanın kötülük elçiliğine mani
olamıyorlar?
“(Resulüm!)
Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi
ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!” Zümer
19
“Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri
sen mi doğru yola ileteceksin?” Yunus 43
“Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru
yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara
duyurabilirsin.” Neml 81
“(Resulüm!)
Sağırlara sen mi işittireceksin yahut
körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin? “ Zuhruf 40
Hiçbir cin
yahut insan, akıl yahut mantık çıkarımlarıyla iman edemez ve hidayete
kavuşamaz! İman, tamamen Mutlak İrade’nin dilediğine nasip ettiği bir ayrıcalık
olmasından akıl ya da mantıki kanıtlarla ulaşılabilecek bir teslimiyet
değildir. Bu sebeple Allah, birçok ayetinde de buyurduğu üzere dileseydi
herkesi iman ettirir, ne cehennemi yaratır ne de şeytanı da kötülük elçisi
yapar ne de düaliteye yer verirdi. Dolayısıyla inkârcıyı iman ettirebilmek
herhangi bir şart ve koşulda imkânsızdır. Allah, ayetlerini saptırdığı
inkârcılara değil hidayete erdirdiklerine göndermiş, tebliği farz ve itaati
zorunlu kılmıştır.
“Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat,
"Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım"
diye benden kesin söz çıkmıştır.“ Secde
13
Allah ve ayetlerinin hiçbir kanıta ve
birilerine de ispata ihtiyacı yoktur. İman ve inkâr akla ve iradeye bağlı değil
O’nun dilemesiyledir. Bu sebeple inkârcıyı kararından vazgeçirebilmek için
ayetleri eğip bükmek yahut mantık ve bilim doğrultusunda aklayabilmek için
girişilen her adım şeytanidir ve tuzaktır. Sanki üzerlerine farz olan hükümleri
tumturaklı yerine getirmişler gibi inkârcıları hidayete ulaştırma çabasında
bulunanların düşünce ve davranışları samimi değil benliklerini tatmin etmek
içindir.
İnandığı gibi amel etmeyenin karşısındaki
üzerinde etkili ya da inandırıcı olabilmesi mümkün değildir. Ki, zaten böyle
bir kudreti de bulunmamaktadır. Ancak kendisini bağlayan kulluğa değil de
tanrılığa kalkışmasından Allah adıyla aklınca tanrılığı oynamaktadır. Bu
sebeple ne Allah’ın ne de ayetlerin tartışılmasına ve dinlenilmesine kesinlikle
fırsat verilmemesi imanın kaçınılmaz şartıdır.
Nefsi arzulara değil hükme göre itaat
edersen, meydan okurcasına Allah’ın uzaklaştırdığını yakınlaştırmaya
kalkışmazsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder