Ya da Allah’ın dinini egemen kılabilmek
için küfre karşı cihad edenler terörist midir? Batıl veya seküler düzenlerin yıkılması
için mücadele terör müdür? İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in küfrü yok
etmek maksadıyla Allah’ın dinini egemen kılabilmek için yaptığı silahlı
mücadeleler terör müydü? Seküler küresel anlayışa göre Hz. Muhammed (s.a.v) terörist
midir?
Terör
nedir ve literatüre nasıl girmiştir? 17. yüzyılda Fransız devrimindeki döneme
ve rejime verilen addır. Devrimcilerin çevresinde oluşan merkezleşmeye terör
denerek, ilk defa burada kullanılmıştır. Terör, hükümetler tarafından uygulanan
şiddet rejiminin tanımlamasıdır.
Haksızlık
ve adaletsizliğin hüküm sürdüğü rejimlere karşı hakların müdafaası için yapılan
başkaldırış gayrimeşru sayılarak terörle özdeşleştirilmiştir. Oysa haksızlık ve
adaletsizliklere karşı girişilen eylemler, nefsin değil yaratıcının koyduğu
hükümler çerçevesinde meşrudur ve farzdır. Direniş, insanı insan yapan ve ona
erdemlik kazandıran temel bir davranıştır. Kendini Allah’a ve adalete adamış
insanların hak arayışları iman temelinde şeytan ve dostlarına karşı ifa edilip
kötüyü ve fitneyi yok etmek maksadıyla yapıldığından ibadetlerin en makbulü ve
yücesidir.
İslam’ın, diğer bir ifadeyle adaletin hüküm sürdüğü
toplumlarda kutuplaşmalar olmaz. Çünkü adalet, tüm kutuplaşmaların
panzehiridir. Seküler düzenlerde adalet var olmadığından ne kutuplaşmaların ne
de çatışmaların önüne geçilebilmektedir. Kâinata hükmeden Allah’ın koyduğu
kurallara muhalefet ederek nefsin egemen olduğu rejimlerle inşa edilmiş
devletler, kutuplaşmaların, katliamların ve savaşların yegâne müsebbibidirler.
Dolayısıyla toplumları tehdit ederek düşmanlıklara ve çatışmalara yol açan,
nefisleri galebe çaldıran rejimlerdir.
Şüphesiz haksızlık ve adaletsizliklere karşı yapılan direniş
ve çatışmalarda, ister istemez taraf olmayan insanlar, çocuklar ve kadınlarda ölebilmektedirler.
Bu insanların öldürülmelerinden sorumlu, aslında öldürenler değil doğrudan
iktidarlardır. İktidarlar, halkının can ve mal güvenliği koruma adına adil
olmakla mükellef ve isyanlara sebebiyet verecek her türlü oluşumdan
kaçınmalıdırlar.
Hatadan ve günahtan münezzeh bir insan olamayacağından hiçbir
kulun masum olabilmesi mümkün değildir. Çocuklar her ne kadar istisna ise de
yaratıcı Allah, eceli gelenin yaşına bakmaksızın canını almakta, binlerce sebep
yaratarak ölümleri gerçekleştirmektedir. Kimileri rahat ve güvenli
yataklarında, kimileri hastanelerde, kimileri de savaş meydanlarında ve
bombalar altında! Şüphe yok ki menfi yahut müspet her olay, Yaratıcı’nın
“bir bilgi”’sine göre oluşarak kader akışı içinde biçimlenmek suretiyle ivme
kazanmaktadır. Peygamberler iyiliğin, şeytanda kötülüğün temsilcileri olarak
nasıl görevlendirilmişler ise, sokaktakiler ve devletler de bu temel yapıya bağlı
iyi veya kötü saflarda yerlerini almakta, dolayısıyla hak ile batılın
mücadeleleri sürerek ölümler vuku bulmaktadır. Sokaktaki adamın nasıl ‘ben’
diyerek meydan okuma hakkı yok ise devletlerinde yoktur ve bedelini halkına
ödetmektedirler.
Yıkılmaya
mahkûm bir yapı düşünün; görünüşteki makyajı yıkılmasını engelleyemeyerek
içindeki onlarca insanın mezarı olabiliyor ise, adil olmayan devletlerde tıpkı
o yapı misali halkının yok edilmesine mazeretlerdir.
Şiddete
karşı şiddet, silâha karşı silâhla, öldürmeye karşılık öldürmeden
kaçınılıyorsa; neden barış, hümanizm, yaşam, demokrasi, diyalog, diplomasi ve
insan haklarıyla ilgili ahkâm kesen devletler; insan ırkını yok edebilecek
silahlanma yarışını sürdürebilmekte ve bir canlı kalmamacasına girdikleri
yerlere ölüm yağdırabilmektedirler? İnsan haklarının bayraktarlığını yapan bu caniler,
dünyayı kana bulayan BM’nin 5 ülkesi değiller midir? Geri kalan ülkeler de
bunların kuklası değiller midir? Silâh, savaş, katliam, öldürme ve işgal etme
bu devletlere ve kuklalarına helâl de, kendilerini müdafaaya çalışıp adaleti
arayan direnişçilere mi haramdır?
Müslüman
kanıyla ve ırzlarıyla beslenen sadist devletlere karşı hiçbir yaptırım
uygulamaya cesaret edemeyen köleler, sıra mücahitlere geldiğinde taş üstüne taş
bırakmıyor, vicdan sömürüsüne ve şeriatına karşı oldukları İslam’ı istismar
ederek, Allah yolunda savaşan mücahitlerin masum insanları öldürdüğü ve
çocukları katlettiği yaygarasıyla zalimleri koruma altına alıyorlar. Şüphesiz
düşmana karşı yapılan her saldırı, tıpkı trafik kazaları misali sivil zayiatlar
meydana getirebilmektedir.
Allah,
bir beldeye günahlarından dolayı doğasal musibetler yağdırıp canlıların bebek
mi, çocuk mu, kadın mı, masum mu, hayvan mı, bitki mi olduklarına bakmaksızın
helak edebilmektedir. Bu durumda ‘onların ne günahı vardı’ şikâyeti nasıl
apaçık bir isyan ise, savaşta da can alan Allah’tır. Bir depremde sorumlu fay
hattı olabiliyor da, neden haksızlık ve adaletsizliklerinden iktidarlar sorumlu
tutulmuyor? Canı veren kimse, alanda O’dur. Ancak sorumluluk ve ceza
yükümlülüğü açısından canın Allah için değil de nefis için alınmasında fail
olanlar, tüm insanları öldürmüş sayılmaktadır.
“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü
onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir
imtihanla denemek için (yaptı).
Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” Enfal 17
Konumuzun
dışında olması hasebiyle her ne kadar ayrıntılara girmeyecek isem de, bedenin
sağlıklı kalabilmesi için besinden ibaret bir gıda dahi helal olmayıp yenmesi
nasıl haram yahut Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemek büyük bir
günah ve yasak ise, Allah’ın koyduğu sınırlar dâhilinde Allah için bir adam öldürmek
günah değil cennete götüren bir sevaptır.
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını,
kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda
savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu),
Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha
çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış
verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. “ Tevbe 111
İslam kimlikli
sözde Müslüman iktidarların batıla karşı Allah yolunda cihad eden mücahitlere
olan düşmanlıkları, münafıklıklarının apaçık bir kanıtıdır. Her ne kadar
Müslüman şöhretleri var ise de, rejim ve iktidarları batıl olmalarından hak ve
adaletin inşa edileceği bir düzene karşıdırlar. Bu sebeple kınadıkları
mücahitleri teröristlikle özdeşleştirip manipülasyonlarla toplumları kandırmaya
çalışsalar da, Allah’a karşı sebatkâr olan mücahitler, sahayı kendilerine
bırakmayıp büsbütün şeytanlaşmalarını engellemektedirler.
İktidarlarını
vahiysel haklılığa değil de batıl haklılığa dayandıranların adalet anlayışları,
şeytanın adalet anlayışla aynıdır. Dolayısıyla kendilerinin nefisleri adına
yaptıkları kayırışlara, suskunluklara, adaletsizliklere, zulümlere, zorbalıklara,
katliamlara, sömürülere, namussuzluklara, hilelere ve despotluklarına değil de
mücahitlere sözlü ya da fiziki saldırışları, gerçeğin açık perdelerini
kapatmaya yetmemekte, Allah’ın ayetlerle bildirdiği hakikatleri saptıramaya kâfi
gelmemektedir.
El
Kaide ve bağlı örgütler ile İslam, yani hak ve adalet adına savaşan
mücahitlerin tamamının direnişleri Allah nezdinde makbul ve meşrudur. Seküler
düşüncede gayrimeşru sayılıp teröristlikle suçlansalar da hiçbir şey ifade
etmemektedir. Siyonistlerin terörist dediğine terörist diyen bir Müslüman,
İslam’dan çıkmıştır. Hele de PKK gibi nefsi amaçları uğruna öldüren teröristlerle
mücahitleri aynı kefede değerlendirenlerin vay hallerine!
Bir kimse, Allah yanında makbul
ise, bütün insanlar ondan yüz çevirse ona hiçbir zarar gelmez. Allah yanında makbul
olmayan bir kimseye bütün insanların hürmet ve tazimi, ona ne fayda temin eder?
Dolayısıyla kimin Allah nezdinde makbul olduğunun kanıtı, ayetlere kayırsız-şartsız
bağlılık ve sadakatle orantılıdır.
Evet,
mücahitlerin kimi eylemlerinde iktidarlarının günahlarını çeken bazı insan ve
çocuklar öldürülmüş olabilirler. Belki de onların ölümleri şer değil hayırdır.
Allah adına verilen bir mücadelede ölmüş olmalarından günahlarının affa
uğrayarak cennetle müjdelenmedikleri ne malum! Kul olan bizler bilemeyiz ama
Allah’ın kıl kadar haksızlık yapmayacağı malumdur! Ayrıca kimin kalbinde ne
sakladığını da bilememeyiz. Şeytan nasıl silahla dolaşmayıp vesveseleriyle
düşmanlık yapıyor ise, kimin masum olup olmadığını da bilebilmek mümkün
değildir! Çünkü Çin’deki bir kelebeğin kanat çırpışı, Karayip’ler de
fırtınalara sebep olabilmektedir. “Genelde
insanlığın kaderi, hak ettiği olacaktır.” A.Einstein
“Bir
de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle
kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir. “ Enfal 25
“Fitne
tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar
onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı
yoktur. “ Bakara 193
“Artık
Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik
et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar
vermelerini önler). Allah'ın gücü daha
çetin ve cezası daha şiddetlidir.” Nisa 84
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder