9 Ocak 2013 Çarşamba

Yüzyılın münafığından inciler…


Azılı İslam ve millet düşmanı PKK müşriki ile sözde barış adına girişilen teslimiyetsi müzakerelere destek veren Fetullah Gülen, Nisa Suresi 128. Ayeti referans göstererek sulh için “el de öpülebilir, etek de öpülebilir” açıklaması, ne kadar cahil ve ayet saptırıcı bir münafık olduğunu kanıtlamıştır.

“Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile âlim; kalbi ile cahil olan kimselerdir.” Hz. Ömer (r.a)

Söz konusu ayet, birbirlerine düşman olmayıp sadece geçimsizlikten ve birbirlerine yüz çevirmelerinden ötürü endişe duyan eşleri sulha çağırmakta,  dolayısıyla hayra işaret etmektedir.
PKK denen müşrikle yapılan barış diyaloglarını ayetlere atıfta bulunarak dolaylı yollardan meşrulaştırma çabasının açıkça bir manipülasyon olduğunu kendide itiraf etmektedir. Diyor ki, “Ayetin belli bir hadise ile alakalı olmasının, onun mana ve kapsamının da hususi kalmasını gerektirmeyecektir.”
 
Oysa ayette mevzu edilen olay geçinemeyen karı-koca ilişkisi, diğer tarafta ise önüne geleni katleden sapkın bir terör örgütü! Bu iki olayı müsavileştirebilmek ve aynı açıdan değerlendirebilmek mümkün müdür?

Ayrıca Allah, Maide suresi 208. Ayette; Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” buruğuyla, yalnızca kendine iman ettikleri halde ayrılığa düşmüş müminleri barışa davet etmektedir. Yaklaşık 700’e yakın ayette de kötüye karşı savaşılmasını ve iyiliğin egemenliği için ne cezadan vazgeçilmesini ne de tövbe edinceye kadar bırakılmalarını emretmektedir.

Bu sebeple din ve insanlık düşmanı canileri eşlerin geçimsizliklerinden doğan anlaşmazlıklarıyla aynı düzeyde kıymetlendirmek, apaçık bir cinayet ve ayetleri alaya almaktır.

Açık ve seçik ayetlere karşı gelen Gülen, ayetle kesinlikle ilgisi olmayan katilleri sulh adına aklama girişimi, ne denli bir düşman olduğunu belgelemektedir.

Madem öyle:

“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” Bakara 120

“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” Maide 51

“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.” Al-i İmran 28

“Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.” Al-i İmran 19

“Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” Al-i İmran 85

“Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın.” Al-i İmran 73

Görüleceği üzere; gerek yorumları gerekse davranışlarıyla yukarıdaki hükümlerin tamamına muhalif olan Gülen, arzularına uyduğu hıristiyan ve yahudilerin sevgi, destek ve rızalarını kazanmış olmasının küfrü içindedir.

Allah, hak ve tek din olarak İslam’ı belirtmesine ve İslam’dan başka hiçbir dinin kabul edilmeyeceğini vurgulamasına rağmen; neden Gülen, hıristiyan ve yahudilere tek dinin İslam olduğunu ve kendilerinden inandıkları dinlerinin kabul edilmeyeceğini söylemekten kaçınmaktadır?  Sürdürdüğü dini diyalogla Allah’a savaş açan Gülen, barış adı altında hıristiyan ve yahudileri dost edinerek mi İslam’a hizmet etmektedir?

İşte Gülen, apaçık ayetleri yok sayıyor ama PKK ile sürdürülen teslimiyetsi barış için Kur’an’dan ahkâm keserek, ayetleri eğip bükmek suretiyle küfre peşkeşini sürdürebiliyor.

Fetullah Gülen’in öncesinde cennette yaşayan şeytan misali saptırılmış olması her ne kadar aşikâr ise de, kimilerince Allah ve Resulünün önüne konularak daha iyi bildiği konumu çarpıklıkları da beraberinde getirmekte, böylece vahiy doğranmaktadır.

Öyle ki, Peygamber efendimizin yaptığı Hudeybiye Antlaşması’nı örnek göstererek, “Hudeybiye Sulhu'ndaki mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım” açıklaması, ya Hudeybiye Anlaşması’nı bilmediğini ortaya koymakta ya da bilinçli saptırmaktadır.
Hudeybiye Antlaşması, teslim olan Mekkeli müşriklerin İslam devletinin şartlarını kabul etmeleriyle yapılmış, dolayısıyla barış maddeleri İslami hukuk çerçevesinde belirlenmiştir. Günümüzdeki PKK’lı müşrikler misali Mekkeli müşrikler hiçbir talep ve dayatmada bulunmamış, İslam devletinin ve Kur’an’ın bekası adına insani değerlere ve adalete razı olmuşlardı. 

O zaman nasıl Mekkeli müşrikler Müslümanların savaş için geldiklerini zannedip korkuya kapılarak söz konusu anlaşmayı teklif etmeleriyle sulh sağlanmış ise, bugün PKK’lı müşrikler meydan okumasını sürdürmekte ve Müslüman Mehmetçiklerimizi şehit etmeye devam etmektedir.

Oysa yapılmak istenen barış, sanki Mekkeli müşrikler misali devlet mağlup olmuş ve PKK’lı müşriklerden korkmuşçasına ‘aman’ denilerek barış teklif edilmiştir.
   
BDP Genel Başkanı terörist Demirtaş, “Yendiyseniz neyi müzakere ediyorsunuz” ana başlığıyla devlete ve millete meydan okumasını sürdürmekte, asla taviz vermedikleri ültimatomlarını daha da cesaretlenerek sıralayabilmektedir.

Ancak hükümete “el de öpülebilir, etek de öpülebilir” fetvasını veren F.Gülen, düşmana karşı onursuz ve imansız bir beyaz bayrak çektirebilmiştir. Oysa Allah resulü, Hudeybiye Antlaşması ile Mekkeli müşriklere beyaz bayrak mı çekmişti?

Maalesef Başbakan Erdoğan, “Para her şeyi yapar” felsefesiyle güttüğü Manukyan politikası doğrultusunda askeri harcamaları kısıtlayabilmek, terörle mücadelenin ekonomiye getirdiği yükü engelleyebilmek ve oy kaybına uğramamak için, neden PKK’nın elini de eteği de öpmesin? Nasıl olsa hocaefendi fetva vermedi mi?
 
PKK, asla barışa yanaşmamakta ve taleplerinden zerre misali ödün vermemektedir. Gerçekte sözle değil özde barış yanlısı bir politika gütselerdi, kabadayılığa son verir, benliği terk eder ve silah bırakırlardı. Zaten en korkunç ölümcül hata, Müslüman Kürtlerle PKK’lı müşrikleri özdeşleştirmek değil midir? 
   
Kanla ve ağlayarak doğan insanoğlunun kanını ve gözyaşlarını durdurabilmek imkânsızdır. Bugün kan akmasın ve analar ağlamasın diyerek lanetli PKK ile uzlaşarak huzur ve güvene kavuşacaklarını sananlar, bilmelidirler ki etraflarını çevreleyen binlerce musibetle o kanlar akacak ve anaların gözyaşları durmayacaktır. Ne zaman ki doğum kansız ve doğan bebekler gülerek dünyaya gelirler, o zaman kandan ve gözyaşlarından kurtulabilinir.

Allah, üstün durumda olan Müslümanların dahi barışa gitmelerini yasaklamışken, F.Gülen kim oluyor ki müşrik canilerle yapılacak bir barışı savunabilmektedir? Demek ki Gülen, İslam’a göre değil hümanizme göre fetva vermekte, Türkiye’nin parçalanmasına ve ezeli bir düşman edinmesine çabalamaktadır.

PKK’ya güneydoğu verilse de, gözünü İstanbul’a dikeceğinden şüphe duyulmasın. Aslında kalplerinde yatan Türkiye’nin tamamıdır.

Hıristiyan ve yahudilerle yaptığı ittifak doğrultusunda misyonunu sürdüren Gülen, Allah yolunda cihad eden Müslümanlara nasıl hasım ise, Müslüman milletimizin de düşmanı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü dostları haçlı Batı, vahyin emrettiği Müslüman bir Türkiye değil Gülen’in asimile etmeye çalıştığı münafık bir Türkiye özlemindedir. Yoksa Gülen’i neden desteklesinler! 
     
Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.” Muhammed 35   

Yoksa Allah, barış düşmanı mıdır?
    

Hiç yorum yok: