Azılı İslam
ve millet düşmanı PKK müşriki ile sözde barış adına girişilen teslimiyetsi
müzakerelere destek veren Fetullah Gülen, Nisa Suresi 128. Ayeti referans
göstererek sulh için “el de öpülebilir, etek de öpülebilir” açıklaması,
ne kadar cahil ve ayet saptırıcı bir münafık olduğunu kanıtlamıştır.
“Şu ümmet
için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile âlim; kalbi ile cahil olan
kimselerdir.” Hz.
Ömer (r.a)
Söz konusu ayet, birbirlerine düşman olmayıp
sadece geçimsizlikten ve birbirlerine yüz çevirmelerinden ötürü endişe duyan
eşleri sulha çağırmakta, dolayısıyla hayra
işaret etmektedir.
PKK denen
müşrikle yapılan barış diyaloglarını ayetlere atıfta bulunarak dolaylı
yollardan meşrulaştırma çabasının açıkça bir manipülasyon olduğunu kendide
itiraf etmektedir. Diyor ki, “Ayetin
belli bir hadise ile alakalı olmasının, onun mana ve kapsamının da hususi
kalmasını gerektirmeyecektir.”
Oysa ayette
mevzu edilen olay geçinemeyen karı-koca ilişkisi, diğer tarafta ise önüne geleni
katleden sapkın bir terör örgütü! Bu iki olayı müsavileştirebilmek ve aynı
açıdan değerlendirebilmek mümkün müdür?
Ayrıca Allah, Maide suresi 208. Ayette; “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin.
Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.” buruğuyla,
yalnızca kendine iman ettikleri halde ayrılığa düşmüş müminleri barışa davet
etmektedir. Yaklaşık 700’e yakın ayette de kötüye karşı savaşılmasını ve
iyiliğin egemenliği için ne cezadan vazgeçilmesini ne de tövbe edinceye kadar bırakılmalarını
emretmektedir.
Bu
sebeple din ve insanlık düşmanı canileri eşlerin geçimsizliklerinden doğan anlaşmazlıklarıyla
aynı düzeyde kıymetlendirmek, apaçık bir cinayet ve ayetleri alaya almaktır.
Açık
ve seçik ayetlere karşı gelen Gülen, ayetle kesinlikle ilgisi olmayan katilleri
sulh adına aklama girişimi, ne denli bir düşman olduğunu belgelemektedir.
Madem
öyle:
“Dinlerine uymadıkça
yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru
yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak
olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” Bakara 120
“Ey iman edenler!
Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin
tarafını tutarlar). İçinizden onları
dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” Maide 51
“Müminler, müminleri
bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah
nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden
sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.” Al-i İmran 28
“Allah
nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten
sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın
ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.”
Al-i İmran 19
“Kim, İslam'dan başka bir
din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette
ziyan edenlerden olacaktır.” Al-i
İmran 85
“Sizin dininize uyanlardan
başka hiçbir kimseye inanmayın.” Al-i
İmran 73
Görüleceği
üzere; gerek yorumları gerekse davranışlarıyla yukarıdaki hükümlerin tamamına
muhalif olan Gülen, arzularına uyduğu hıristiyan ve yahudilerin sevgi, destek
ve rızalarını kazanmış olmasının küfrü içindedir.
Allah,
hak ve tek din olarak İslam’ı belirtmesine ve İslam’dan başka hiçbir dinin
kabul edilmeyeceğini vurgulamasına rağmen; neden Gülen, hıristiyan ve yahudilere
tek dinin İslam olduğunu ve kendilerinden inandıkları dinlerinin kabul
edilmeyeceğini söylemekten kaçınmaktadır? Sürdürdüğü dini diyalogla Allah’a savaş açan
Gülen, barış adı altında hıristiyan ve yahudileri dost edinerek mi İslam’a
hizmet etmektedir?
İşte
Gülen, apaçık ayetleri yok sayıyor ama PKK ile sürdürülen teslimiyetsi barış
için Kur’an’dan ahkâm keserek, ayetleri eğip bükmek suretiyle küfre peşkeşini
sürdürebiliyor.
Fetullah
Gülen’in öncesinde cennette yaşayan şeytan misali saptırılmış olması her ne
kadar aşikâr ise de, kimilerince Allah ve Resulünün önüne konularak daha iyi
bildiği konumu çarpıklıkları da beraberinde getirmekte, böylece vahiy
doğranmaktadır.
Öyle
ki, Peygamber efendimizin yaptığı Hudeybiye Antlaşması’nı
örnek göstererek, “Hudeybiye Sulhu'ndaki
mantık ve muhakemeyle, yapılması gereken şey neyse onu yapmak lazım”
açıklaması, ya Hudeybiye Anlaşması’nı bilmediğini ortaya koymakta ya da
bilinçli saptırmaktadır.
Hudeybiye Antlaşması, teslim olan Mekkeli
müşriklerin İslam devletinin şartlarını kabul etmeleriyle yapılmış, dolayısıyla
barış maddeleri İslami hukuk çerçevesinde belirlenmiştir. Günümüzdeki PKK’lı
müşrikler misali Mekkeli müşrikler hiçbir talep ve dayatmada bulunmamış, İslam
devletinin ve Kur’an’ın bekası adına insani değerlere ve adalete razı
olmuşlardı.
O zaman nasıl Mekkeli müşrikler Müslümanların
savaş için geldiklerini zannedip korkuya kapılarak söz konusu anlaşmayı teklif
etmeleriyle sulh sağlanmış ise, bugün PKK’lı müşrikler meydan okumasını
sürdürmekte ve Müslüman Mehmetçiklerimizi şehit etmeye devam etmektedir.
Oysa yapılmak istenen barış, sanki Mekkeli
müşrikler misali devlet mağlup olmuş ve PKK’lı müşriklerden korkmuşçasına ‘aman’
denilerek barış teklif edilmiştir.
BDP Genel Başkanı terörist Demirtaş, “Yendiyseniz neyi müzakere ediyorsunuz”
ana başlığıyla devlete ve millete meydan okumasını sürdürmekte, asla taviz
vermedikleri ültimatomlarını daha da cesaretlenerek sıralayabilmektedir.
Ancak hükümete “el
de öpülebilir, etek de öpülebilir” fetvasını veren F.Gülen, düşmana
karşı onursuz ve imansız bir beyaz bayrak çektirebilmiştir. Oysa Allah resulü,
Hudeybiye Antlaşması ile Mekkeli müşriklere beyaz bayrak mı çekmişti?
Maalesef Başbakan Erdoğan, “Para her şeyi yapar” felsefesiyle
güttüğü Manukyan politikası doğrultusunda askeri harcamaları kısıtlayabilmek,
terörle mücadelenin ekonomiye getirdiği yükü engelleyebilmek ve oy kaybına
uğramamak için, neden PKK’nın elini de eteği de öpmesin? Nasıl olsa hocaefendi
fetva vermedi mi?
PKK, asla barışa yanaşmamakta ve taleplerinden
zerre misali ödün vermemektedir. Gerçekte sözle değil özde barış yanlısı bir
politika gütselerdi, kabadayılığa son verir, benliği terk eder ve silah
bırakırlardı. Zaten en korkunç ölümcül hata, Müslüman Kürtlerle PKK’lı
müşrikleri özdeşleştirmek değil midir?
Kanla ve ağlayarak doğan insanoğlunun kanını ve
gözyaşlarını durdurabilmek imkânsızdır. Bugün kan akmasın ve analar ağlamasın
diyerek lanetli PKK ile uzlaşarak huzur ve güvene kavuşacaklarını sananlar,
bilmelidirler ki etraflarını çevreleyen binlerce musibetle o kanlar akacak ve
anaların gözyaşları durmayacaktır. Ne zaman ki doğum kansız ve doğan bebekler
gülerek dünyaya gelirler, o zaman kandan ve gözyaşlarından kurtulabilinir.
Allah, üstün durumda olan Müslümanların dahi
barışa gitmelerini yasaklamışken, F.Gülen kim oluyor ki müşrik canilerle
yapılacak bir barışı savunabilmektedir? Demek ki Gülen, İslam’a göre değil
hümanizme göre fetva vermekte, Türkiye’nin parçalanmasına ve ezeli bir düşman
edinmesine çabalamaktadır.
PKK’ya güneydoğu verilse de, gözünü İstanbul’a
dikeceğinden şüphe duyulmasın. Aslında kalplerinde yatan Türkiye’nin tamamıdır.
Hıristiyan ve yahudilerle yaptığı ittifak
doğrultusunda misyonunu sürdüren Gülen, Allah yolunda cihad eden Müslümanlara
nasıl hasım ise, Müslüman milletimizin de düşmanı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü
dostları haçlı Batı, vahyin emrettiği Müslüman bir Türkiye değil Gülen’in
asimile etmeye çalıştığı münafık bir Türkiye özlemindedir. Yoksa Gülen’i neden
desteklesinler!
“Üstün durumda
iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla
eksiltmeyecektir.”
Muhammed 35
Yoksa Allah, barış düşmanı mıdır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder