23 Ocak 2013 Çarşamba

İslami bir iktidar olsaydı; haçlılar hükmedebilir miydi?


“Yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer küfre son verirlerse onları bırakın.” Enfal 39
Allah, İslam dinine iman eden müminlere fitne yok edilinceye, diğer bir tabirle Allah’a isyan esası üzerine kurulan bütün düzenler yok edilinceye, bütün kulluk ve itaat nizamı sırf Allah için oluncaya kadar yeryüzündekilerle savaşmayı ve bundan hiçbir surette vazgeçmemeyi emretmiştir.

Ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere; Müslümanlığın günde beşer dakikadan yirmibeş dakika namaz, yılda otuz gün oruç, zenginlerin yüzde ikibuçuk zekât, umre veya hac farizasından ibaret mastürbasyonsu bir ritüel olmadığıdır. Hatta sevişmeyi, cinselliği ve seksi ibadetle özdeşleştiren bir anlayış, adeta bitkisel hayattaki sözde Müslümanların delaletlerini de ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla sevişmek varken neden meşakkatli bir şahadeti seçsinler! Bu sebeple iman, ancak Allah’ın dinini egemen kılabilmek için küfre karşı verilen mücadele ve Allah’ın hükmettiği anayasadan başkasına boyun eğmemek ve kabullenmemektir.

Ne yazık ki kendi nefisleri doğrultusunda batıllaştırdıkları bir İslam ile haçlıların hegemonyalığını sindirerek din dışı düzelerle Allah nizamını reddeden iktidarlar, idareleri altındaki Müslüman toplumları manipüle edip vahiyden uzaklaştırmışlardır.

Ancak Kur’an buyruklarına sadakatle bağlı ihlâslı müminler, yoldan çıkmış devletlerine ve haçlı müttefiklerine Allah adına başkaldırarak emir gereği direnişleri, Müslümanlar için kaçınılmaz olan vahyi yükümlülüklerindendir.

Allah için kenetlenmiş toplumlar; dil, ırk, tabiiyet, kültür, ulus, devlet ve vatan gibi maddesel öğelere değil nefsi hiçbir çıkar gözetmeksizin İslam kardeşliğiyle bir araya gelerek, hak ve adalet için mücadele etmektedirler. Zaten Allah’ın nizamı; insaniyetin, barışın, hak ve adaletin hâkim kılınması ve azgınların cezalandırılarak toplumdan soyutlanmalarıdır. Dolayısıyla muhakeme yetisi bulunan hiçbir insan, Allah nizamına karşı çıkamaz.

Kendilerini Allah’a ve dinine adayarak dünya debdebesini ahret karşılığı satan mücahitler, her ne kadar münafıklar ve müşriklerce kınanıp terörist olmakla suçlansalar da, asıl muttakiler ve Allah rızasını kazananlar ta kendileridirler.

Yaratıcı Allah ve insanlık düşmanlarına karşı savaşarak ilahi düzenin egemenliği adına mücadele edenlerin terörist sayılabilmeleri mümkün müdür? Mümkün ise, Allah da teröristlerin elebaşlısı olmuyor mu?

Değişik şöhretlerle adlandırılan mücahit gruplara yardım ve destekte bulunmak, olmazsa olmaz imani bir zorunluluktur. 

Allah nizamına sadece müşrikler mi karşı çıkıyor, İslam olduğunu iddia edenler de aynı şiddetle muhalif etmekte, batıl saflarda yer alarak askeri ve siyasi desteklerini esirgememektedirler. Korkuları adil bir düzenin vaki olmamasıdır.
  
Sömürgeci zalimler karşında Allah’tan aldıkları güçle korkusuzca İslami düzen kurma adına beşeri sistemi sonlandırmaya çalışan Mali’deki mücahitleri elimineye kalkışan Fransa’ya münafık ülkelerin arka çıkmaları, vahye iman etmediklerini ortaya koymaktadır.

Örneğin; İslam olduğunu ve İslami rejim iddiasında bulunan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad,  Allah, Resulü ve Kur’an’a meydan okurcasına, ”Mehdi hazretleri olmasa dünya yıkılırdı, İmam Mehdi’nin dünyanın tüm işlerini organize ettiğini, tüm varlıkların varlığını ondan aldığı” inancı, apaçık bir şirk ve küfürdür. Hıristiyan, Yahudi ve Budistler gibi haddi aşarak İmam Mehdi adında bir varlığa tapan mehdiperest Ahmedinejad ve Şiilerin İslam olabilmeleri nasıl imkânsız ise, vahyin buyurduğu İslami düzenlerin dışındaki rejimlere rıza gösterenlerde İslam değildir.

İslam adına herkesin kurtarıcı bir İmam Mehdi’si olması, neden sözde Müslümanların zillete mahkûm olduklarına bir kanıttır. Yoksa Allah’ın yardım ve desteğine duçar olmuş müminlerin herhangi bir alanda başarısızlıkları ve haçlı altındaki kullukları asla söz konusu olamaz.
   
Yaratıcı Allah’ın hükmü doğrultusunda cihad ehli müminleri teröristlikle yaftalayan haçlı emperyalistleri, kendilerini yok edip hakkı ve adaleti mukim kılacak mücahitleri dünyada karalayarak işgal ve zulümlerini kolayca sürdürmektedirler. Nefislere tavan yaptıran markalarıyla sömürgeci acımasız barbarlıklarını maskelemekte, şeytansı zalimliklerini ıslah ediciler olarak gizleyebilmektedirler.
    
“Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.” Bakara 11  
Kendilerine biat etmemiş toplumları terörist bahanesiyle işgal edip yeryüzünden silebilmek için sömüren ve katleden haçlılara verilen her prim, kıyametin bir işareti olsa gerek. Lakin şükürler olsun ki, sayıları azda olsa haksızlık ve adaletsizliğe karşı savaşan müminler, bir nebze de olsa dengeyi muhafaza ederek dünyada ki umut oksijenini tükettirmemektedirler. 

Haçlı barbarların hegemonyasındaki BM, dünyanın neresinde haykıran ve direnişte bulunan bir Müslüman topluluk var ise yargılamaksızın infaza kalkışmakta, yakıp yıkılmalarına geçit vermektedir. Buna karşı İslam ülkelerinin sessizlikleri hatta dolaylı yollardan destekleri, çok daha can acıtmaktadır.

Müslümanların kâfir-münafık cephesine karşı mücadelelerinden elde edecekleri mükâfat her ne kadar bu dünyada karşılık bulmasa da, ahrette ziyadesiyle karşılanacaktır. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? Zaten iman etmiş bir müminin beklentisi, ahrette ki ebedi yaşam değil midir?
        
Hangi düşman nereye çökerse çöksün, sonunda kaybedecek olan onlardır. Yaratıcısı Allah için kendini feda edenin ziyana uğrayabilmesi asla mümkün değildir. Her an üstün olan Allah’ın mutlak iradesini idrak edemeyenler, kozmetik ürünler misali etki kudreti oldukları sanılanların yanılgısıyla mahvolurlar.

Allah diledikten sonra, bir çalı parçasıyla dahi o muhteşem silahları yerle bir eder, güçleriyle övünüp böbürlenenleri savurtur. Her şey üzerinde iktidar sahibi Allah olduğuna iman edenin, beşeri herhangi bir güçten korkabilmesi ve direnişte bulunabilmemesi nasıl mümkün olur?

Nasıl ki şeytana kıyamete kadar verilen mühlet fayda sağlamayacaksa, şeytan adımlarını takip eden haçlıların da geçici hükümranlıkları yarar temin etmeyecektir.

Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a iman etmiş bir mümin, dünyadaki debdebeye aldanarak içinde ebedi kalacağı ahiret hayatına bedel biçmez, hilkatteki eşlerinin gösterdikleri ilgi, itibar, tazim ve makamlara kanarak şahadet yüceliğini terk etmez.

Bilinmelidir ki, bedenleriyle Allah yolunda savaşma ayrıcalığını yaşayamayanlar, en azından maddi yardımlarıyla mücahitlerin yanında olmalıdırlar. Şükürler olsun ki, bugüne kadar Allah adına yaptığım yardımlar, doğrudan küfre karşı savaşan o eşsiz mücahitlere ve geriye bıraktıkları yakınlarına olmuştur.
   
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” Enam 32

Hiç yorum yok: