“Yeryüzünde
bir fitne kalmayıncaya ve din
tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer küfre son verirlerse
onları bırakın.” Enfal 39
Allah, İslam dinine iman eden müminlere
fitne yok edilinceye, diğer bir tabirle Allah’a isyan esası üzerine kurulan
bütün düzenler yok edilinceye, bütün kulluk ve itaat nizamı sırf Allah için
oluncaya kadar yeryüzündekilerle savaşmayı ve bundan hiçbir surette
vazgeçmemeyi emretmiştir.
Ayetten de açıkça anlaşılacağı üzere; Müslümanlığın
günde beşer dakikadan yirmibeş dakika namaz, yılda otuz gün oruç, zenginlerin yüzde
ikibuçuk zekât, umre veya hac farizasından ibaret mastürbasyonsu bir ritüel
olmadığıdır. Hatta sevişmeyi, cinselliği ve seksi ibadetle özdeşleştiren bir
anlayış, adeta bitkisel hayattaki sözde Müslümanların delaletlerini de ortaya
koymaktadır.
Dolayısıyla sevişmek varken neden meşakkatli bir şahadeti
seçsinler! Bu sebeple iman, ancak Allah’ın dinini egemen kılabilmek için küfre
karşı verilen mücadele ve Allah’ın hükmettiği anayasadan başkasına boyun
eğmemek ve kabullenmemektir.
Ne yazık ki kendi nefisleri doğrultusunda batıllaştırdıkları
bir İslam ile haçlıların hegemonyalığını sindirerek din dışı düzelerle Allah
nizamını reddeden iktidarlar, idareleri altındaki Müslüman toplumları manipüle
edip vahiyden uzaklaştırmışlardır.
Ancak Kur’an buyruklarına sadakatle bağlı ihlâslı
müminler, yoldan çıkmış devletlerine ve
haçlı müttefiklerine Allah adına başkaldırarak emir gereği direnişleri, Müslümanlar
için kaçınılmaz olan vahyi yükümlülüklerindendir.
Allah için kenetlenmiş toplumlar; dil, ırk,
tabiiyet, kültür, ulus, devlet ve vatan gibi maddesel öğelere değil nefsi
hiçbir çıkar gözetmeksizin İslam kardeşliğiyle bir araya gelerek, hak ve adalet
için mücadele etmektedirler. Zaten Allah’ın nizamı; insaniyetin, barışın, hak
ve adaletin hâkim kılınması ve azgınların cezalandırılarak toplumdan
soyutlanmalarıdır. Dolayısıyla muhakeme yetisi bulunan hiçbir insan, Allah
nizamına karşı çıkamaz.
Kendilerini Allah’a ve dinine adayarak
dünya debdebesini ahret karşılığı satan mücahitler, her ne kadar münafıklar ve
müşriklerce kınanıp terörist olmakla suçlansalar da, asıl muttakiler ve Allah
rızasını kazananlar ta kendileridirler.
Yaratıcı Allah ve insanlık düşmanlarına
karşı savaşarak ilahi düzenin egemenliği adına mücadele edenlerin terörist
sayılabilmeleri mümkün müdür? Mümkün ise, Allah da teröristlerin elebaşlısı
olmuyor mu?
Değişik şöhretlerle
adlandırılan mücahit gruplara yardım ve destekte bulunmak, olmazsa olmaz imani
bir zorunluluktur.
Allah nizamına sadece müşrikler mi karşı
çıkıyor, İslam olduğunu iddia edenler de aynı şiddetle muhalif etmekte, batıl saflarda
yer alarak askeri ve siyasi desteklerini esirgememektedirler. Korkuları adil
bir düzenin vaki olmamasıdır.
Sömürgeci zalimler karşında Allah’tan
aldıkları güçle korkusuzca İslami düzen kurma adına beşeri sistemi
sonlandırmaya çalışan Mali’deki mücahitleri elimineye kalkışan Fransa’ya
münafık ülkelerin arka çıkmaları, vahye iman etmediklerini ortaya koymaktadır.
Örneğin; İslam olduğunu ve İslami rejim
iddiasında bulunan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Allah, Resulü ve Kur’an’a meydan okurcasına,
”Mehdi
hazretleri olmasa dünya yıkılırdı, İmam Mehdi’nin dünyanın tüm işlerini
organize ettiğini, tüm varlıkların varlığını ondan aldığı” inancı, apaçık bir şirk ve küfürdür. Hıristiyan, Yahudi ve Budistler gibi
haddi aşarak İmam Mehdi adında bir varlığa tapan mehdiperest Ahmedinejad ve
Şiilerin İslam olabilmeleri nasıl imkânsız ise, vahyin buyurduğu İslami
düzenlerin dışındaki rejimlere rıza gösterenlerde İslam değildir.
İslam adına
herkesin kurtarıcı bir İmam Mehdi’si olması, neden sözde Müslümanların zillete
mahkûm olduklarına bir kanıttır. Yoksa Allah’ın yardım ve desteğine duçar olmuş
müminlerin herhangi bir alanda başarısızlıkları ve haçlı altındaki kullukları asla
söz konusu olamaz.
Yaratıcı
Allah’ın hükmü doğrultusunda cihad ehli müminleri teröristlikle yaftalayan haçlı
emperyalistleri, kendilerini yok edip hakkı ve adaleti mukim kılacak mücahitleri
dünyada karalayarak işgal ve zulümlerini kolayca sürdürmektedirler. Nefislere
tavan yaptıran markalarıyla sömürgeci acımasız barbarlıklarını maskelemekte, şeytansı
zalimliklerini ıslah ediciler olarak gizleyebilmektedirler.
“Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın,
denildiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.” Bakara 11
Kendilerine
biat etmemiş toplumları terörist bahanesiyle işgal edip yeryüzünden silebilmek
için sömüren ve katleden haçlılara verilen her prim, kıyametin bir işareti olsa
gerek. Lakin şükürler olsun ki, sayıları azda olsa haksızlık ve adaletsizliğe
karşı savaşan müminler, bir nebze de olsa dengeyi muhafaza ederek dünyada ki umut
oksijenini tükettirmemektedirler.
Haçlı barbarların
hegemonyasındaki BM, dünyanın neresinde haykıran ve direnişte bulunan bir
Müslüman topluluk var ise yargılamaksızın infaza kalkışmakta, yakıp
yıkılmalarına geçit vermektedir. Buna karşı İslam ülkelerinin sessizlikleri
hatta dolaylı yollardan destekleri, çok daha can acıtmaktadır.
Müslümanların kâfir-münafık
cephesine karşı mücadelelerinden elde edecekleri mükâfat her ne kadar bu
dünyada karşılık bulmasa da, ahrette ziyadesiyle karşılanacaktır. Allah’tan
daha çok sözünü yerine getiren kim vardır? Zaten iman etmiş bir müminin
beklentisi, ahrette ki ebedi yaşam değil midir?
Hangi düşman
nereye çökerse çöksün, sonunda kaybedecek olan onlardır. Yaratıcısı Allah için
kendini feda edenin ziyana uğrayabilmesi asla mümkün değildir. Her an üstün
olan Allah’ın mutlak iradesini idrak edemeyenler, kozmetik ürünler misali etki
kudreti oldukları sanılanların yanılgısıyla mahvolurlar.
Allah
diledikten sonra, bir çalı parçasıyla dahi o muhteşem silahları yerle bir eder,
güçleriyle övünüp böbürlenenleri savurtur. Her şey üzerinde iktidar sahibi
Allah olduğuna iman edenin, beşeri herhangi bir güçten korkabilmesi ve
direnişte bulunabilmemesi nasıl mümkün olur?
Nasıl ki
şeytana kıyamete kadar verilen mühlet fayda sağlamayacaksa, şeytan adımlarını
takip eden haçlıların da geçici hükümranlıkları yarar temin etmeyecektir.
Allah’a,
Resulüne ve Kur’an’a iman etmiş bir mümin, dünyadaki debdebeye aldanarak içinde
ebedi kalacağı ahiret hayatına bedel biçmez, hilkatteki eşlerinin gösterdikleri
ilgi, itibar, tazim ve makamlara kanarak şahadet yüceliğini terk etmez.
Bilinmelidir
ki, bedenleriyle Allah yolunda savaşma ayrıcalığını yaşayamayanlar, en azından
maddi yardımlarıyla mücahitlerin yanında olmalıdırlar. Şükürler olsun ki,
bugüne kadar Allah adına yaptığım yardımlar, doğrudan küfre karşı savaşan o
eşsiz mücahitlere ve geriye bıraktıkları yakınlarına olmuştur.
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki
olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor
musunuz?” Enam 32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder