14 Kasım 2012 Çarşamba

Savaş kalple kazanılır…


Ancak ne Başbakan Erdoğan ne de Ak Parti’nin böylesi cesur ve iman dolu bir kalpleri olmadığı, PKKBDP teröristleri karşısında dik durmamakla ortaya çıkmıştır.

Teröristlerin açlık grevi gerekçelerinden biri olan “anadilde savunma” talepleri ne kadar hakka uygun olsa da, apaçık meydan okuma, infial oluşturma ve hunharca katliamlara girişmelerinden dolayı bu aşamada kabul edilmesi söz konusu olamayacak bir haktır. Ne var ki Başbakan Erdoğan, anadilde savunma ile ilgili tasarıyı meclise göndererek, Bununla ilgili onlara değil, milletimize verdiğimiz sözü yerine getireceğiz. 13 maddelik bu tasarı da inşallah meclisimizden süratle gelip geçecektir. Buna inanıyorum. Bu arada grubumuzun hassasiyeti bellidir'' sözleri, takdir edilir ki masumiyetten çok daha öte bir teslimiyettir.

Ki, terörist Selahattin Demirtaş, söz konusu tasarının meclise gelmesiyle ilgili olarak; "Dün gece anadilde savunmayla ilgili yasa tasarısı meclise ulaştı. Bugün komisyona gelmesi, birkaç gün içerisinde de yasanın çıkmasını bekliyoruz. Bu önemli bir adımdır. Bunu küçümseyemeyiz, yok sayamayız" zafersi açıklaması, boyun eğmeyi kanıtlamaktadır.
Bugüne kadar beklendi de, neden şimdi kabul edildi sorusu, öyle millet edebiyatı gibi politik söylemlerle geçiştirilemez.

Ah, Başbakan Erdoğan! Gürlediğinin yarısı kadar eylemde bulunmuş olsaydın, yığınların hiçbirini sokaklarda bulamaz ve terörist vekilleri ahkâm kesemezlerdi!

Sizi daha fazla eleştirmeyecek, yetişmenize katkı sağlayan o mücahit namlı merhum Erbakan’ın 28 Şubat’taki pespaye politikasının Müslüman milletimizi ve İslam’ı nasıl aşağılayıp işgal ettirdiğini ve teslimiyetle bir yere varamayacağınızı ortaya koyacağım.

Birkaç gündür haber vaktim sitesinden öğrendiğim gerçekler, 30 Ağustos 2005 tarihinde Tempo Dergisine verdiğim röportajdaki; “Türkiye’de Allah’ın emrettiği şekilde yaşayan Müslüman yoktur. Buna ben de dâhilim” açıklamamamın doğruluğunu kanıtlamıştır.

Dönemin İstanbul 2.Zırhlı Tugay Komutanı Trabzonlu Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu adlı kâfir, Necmeddin Erbakan’ın Başbakanlığı sırasında ezanları yasaklamış, camileri kapattırmış, cami şadırvanı ve diğer bölümlerini buldozerlerle yıktırıp talan ettirmiş, başörtüsü takan subay eşlerine hakaretler yağdırmış, Müslüman subayları ordudan attırmış, İstiklal Marşımızın dini kavramlarından tiksindiğini açıklamış, besmeleye tükürmüş ve açıklamayı sindiremediğim nice saldırılardan geri durmamış. Sanki ülkeyi yöneten bir hükümet ve özellikle Başbakan Erbakan değilmiş gibi geçmişteki haçlı kuvvetlerin yapmaya cesaret edemediği değerlerimize savaş açmış ve tek bir mümin kendini feda edip de o kâfiri öldürememişti.

Bırakın öldürmeyi başta Erbakan, hükümet üyeleri, mangalda kül bırakmayan Refah Partililer tek bir eleştiri hatta şikâyette bulunmaya bile cesaret edememişler. Sebep darbe olurmuş! Yuh, sizin gibi nefis düşkünü münafıklara! Kâfir kalkmış açıkça dine savaş açıp Müslümanlara ve değerlerine yapmadığı zulmü bırakmıyor, adamlar darbeden korkarak Allah’a, Peygambere ve Kur’an’a küfrettiriyor.

Haydi, cesaretsi bir imanınız yok; 40-50 000 dolar verip yurt dışından bir sniper’da mı getirtemediniz?

Sonunda ne oldu? Öyle sefillerdi ki, fiziki bir darbeye bile ihtiyaç duyulmadan üfürükle yıkılıp gittiler.

Hele, Sultanbeyli’nin o dönem Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak adlı katmerli münafık, sıkılmadan olayları anlatarak şikâyette bulunuyor. Ama merak etmeyin, o dönemin hesabını ahrette öyle verecekler ki, günde bin rekât namaz dahi kılsalar ihanet yaftasından asla kurtulamayacak, kâfirlerden çok daha berbat bir azapla kavrulacaklardır.

“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” Nisa 145

Bu Erbakan mı mücahitti? Bu Erbakan mı İslam’ı savunmuştu?

Yıllar önce Gebze’de bulunan Mesaj FM radyosunun daveti üzerine canlı yayına katıldım. O sıralar Müslüman toplum nezdinde bayağı itibar görüyordum. Konuşma sırasında Erbakan’a önce münafık sonra kâfir demen üzerine konuşmamı kestiler ama canlı yayına bağlananlar “Şadoğlu’nun sesini niye kesiyorsunuz” diyerek tepki gösteriyorlardı. Gece yarısı 2000’e yakın partili radyo’yu bastı. Akılları sıra bana hesap soracaklardı. Radyo yöneticiler güvenliğimden dolayı beni koruma altına almak istemiş ama kabul etmemiş ve polis çağırmamalarını söylemiştim. Her taraf tutulmuş, merdivenler ve sokaklar hınca hınç doluydu. Aralarına girip, “işte buradayım” dediğim halde içlerinden biri çıkıp da tek bir laf edememişti. Neden o tümgeneral kâfir dinlerini aşağıladığında tugayı basamamışlardı? Çünkü onların tanrıları Erbakan, dinleri de milli görüştü!

Sayın Erdoğan! Zihninizle değil kalbinizle hareket edin. Unutmayın ki asıl gören göz, gönül gözüdür. Her yerine getirdiğiniz PKKBDP’lilerin talepleri, sizi hem bu dünyada hem de ahrette tarumar edecektir. Politik manevralarla belki halkı ikna edebilirsiniz ama açığa vurmadığınız düşünce ve duygularınızla Allah’ı kandıramazsınız. Eylemsiz sözlerle de bir yere kadar günü geçiştirebilirsiniz. Bir saniye sonrası meçhul yaşamınız için ahretinizi ziyan etmeyiniz. PKKBDP’li şeytanların hiçbir taleplerini ciddiye almamalı ve muhatap kabul etmemelisiniz. Partinizdeki bazı PKK sempatizanlarının fısıltılarına kulak kabartmayınız. Şeytanla pazarlığa oturanın sonu şeytandan farksızdır. Hem silah bırakmadan PKKBDP’lilerin hiçbir taleplerini karşılamayacağınızı söylüyor hem de dolaylı yollardan pazarlık yapıyorsunuz. Onlar milletinizin ve dininizin düşmanıdır. 

Açlık grevi sonlanmadan, velev ki kıyamet kopacağını bilseniz dahi o tasarıyı geçirmeyiniz. Hem dininize hem milletinize hem de devletin caydırıcı gücüne ihanet etmiş olursunuz. Unutmayınız ki şeytan da nefsi odaklı sevgi, barış ve kazanç uğultularıyla tuzağa düşürür.

Aksi takdirde sonunuzun Erbakan gibi olacaktır…

Allah’a güvenip dayanın, vekil ve destek olarak Allah size yeter.  

“Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” Tegabun 11

Hiç yorum yok: