Ancak
ne Başbakan Erdoğan ne de Ak Parti’nin böylesi cesur ve iman dolu bir kalpleri
olmadığı, PKKBDP teröristleri karşısında dik durmamakla ortaya çıkmıştır.
Teröristlerin açlık grevi gerekçelerinden
biri olan “anadilde savunma” talepleri
ne kadar hakka uygun olsa da, apaçık meydan okuma, infial oluşturma ve hunharca
katliamlara girişmelerinden dolayı bu aşamada kabul edilmesi söz konusu
olamayacak bir haktır. Ne var ki Başbakan Erdoğan, anadilde savunma ile ilgili
tasarıyı meclise göndererek, “Bununla ilgili onlara
değil, milletimize verdiğimiz sözü yerine getireceğiz. 13 maddelik bu tasarı da
inşallah meclisimizden süratle gelip geçecektir. Buna inanıyorum. Bu arada
grubumuzun hassasiyeti bellidir'' sözleri,
takdir edilir ki masumiyetten çok daha öte bir teslimiyettir.
Ki, terörist Selahattin Demirtaş,
söz konusu tasarının meclise gelmesiyle ilgili olarak; "Dün gece
anadilde savunmayla ilgili yasa tasarısı meclise ulaştı. Bugün komisyona
gelmesi, birkaç gün içerisinde de yasanın çıkmasını bekliyoruz. Bu önemli bir
adımdır. Bunu küçümseyemeyiz, yok sayamayız" zafersi açıklaması, boyun eğmeyi kanıtlamaktadır.
Bugüne kadar
beklendi de, neden şimdi kabul edildi sorusu, öyle millet edebiyatı gibi politik
söylemlerle geçiştirilemez.
Ah, Başbakan
Erdoğan! Gürlediğinin yarısı kadar eylemde bulunmuş olsaydın, yığınların
hiçbirini sokaklarda bulamaz ve terörist vekilleri ahkâm kesemezlerdi!
Sizi daha fazla
eleştirmeyecek, yetişmenize katkı sağlayan o mücahit namlı merhum Erbakan’ın 28
Şubat’taki pespaye politikasının Müslüman milletimizi ve İslam’ı nasıl aşağılayıp
işgal ettirdiğini ve teslimiyetle bir yere varamayacağınızı ortaya koyacağım.
Birkaç gündür
haber vaktim sitesinden öğrendiğim gerçekler, 30 Ağustos 2005 tarihinde Tempo
Dergisine verdiğim röportajdaki; “Türkiye’de Allah’ın emrettiği şekilde yaşayan Müslüman
yoktur. Buna ben de dâhilim” açıklamamamın doğruluğunu
kanıtlamıştır.
Dönemin
İstanbul 2.Zırhlı Tugay Komutanı Trabzonlu Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu adlı kâfir,
Necmeddin Erbakan’ın Başbakanlığı sırasında ezanları yasaklamış, camileri
kapattırmış, cami şadırvanı ve diğer bölümlerini buldozerlerle yıktırıp talan
ettirmiş, başörtüsü takan subay eşlerine hakaretler yağdırmış, Müslüman subayları
ordudan attırmış, İstiklal Marşımızın dini kavramlarından tiksindiğini
açıklamış, besmeleye tükürmüş ve açıklamayı sindiremediğim nice saldırılardan
geri durmamış. Sanki ülkeyi yöneten bir hükümet ve özellikle Başbakan Erbakan
değilmiş gibi geçmişteki haçlı kuvvetlerin yapmaya cesaret edemediği
değerlerimize savaş açmış ve tek bir mümin kendini feda edip de o kâfiri
öldürememişti.
Bırakın
öldürmeyi başta Erbakan, hükümet üyeleri, mangalda kül bırakmayan Refah
Partililer tek bir eleştiri hatta şikâyette bulunmaya bile cesaret edememişler.
Sebep darbe olurmuş! Yuh, sizin gibi nefis düşkünü münafıklara! Kâfir kalkmış
açıkça dine savaş açıp Müslümanlara ve değerlerine yapmadığı zulmü bırakmıyor, adamlar
darbeden korkarak Allah’a, Peygambere ve Kur’an’a küfrettiriyor.
Haydi,
cesaretsi bir imanınız yok; 40-50 000 dolar verip yurt dışından bir sniper’da
mı getirtemediniz?
Sonunda ne oldu? Öyle sefillerdi ki, fiziki bir darbeye
bile ihtiyaç duyulmadan üfürükle yıkılıp gittiler.
Hele,
Sultanbeyli’nin o dönem Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak adlı katmerli münafık,
sıkılmadan olayları anlatarak şikâyette bulunuyor. Ama merak etmeyin, o dönemin
hesabını ahrette öyle verecekler ki, günde bin rekât namaz dahi kılsalar ihanet
yaftasından asla kurtulamayacak, kâfirlerden çok daha berbat bir azapla
kavrulacaklardır.
“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık
onlara asla bir yardımcı bulamazsın.” Nisa
145
Bu Erbakan mı
mücahitti? Bu Erbakan mı İslam’ı savunmuştu?
Yıllar önce
Gebze’de bulunan Mesaj FM radyosunun daveti üzerine canlı yayına katıldım. O
sıralar Müslüman toplum nezdinde bayağı itibar görüyordum. Konuşma sırasında Erbakan’a
önce münafık sonra kâfir demen üzerine konuşmamı kestiler ama canlı yayına
bağlananlar “Şadoğlu’nun sesini niye kesiyorsunuz” diyerek tepki
gösteriyorlardı. Gece yarısı 2000’e yakın partili radyo’yu bastı. Akılları sıra
bana hesap soracaklardı. Radyo yöneticiler güvenliğimden dolayı beni koruma altına
almak istemiş ama kabul etmemiş ve polis çağırmamalarını söylemiştim. Her taraf
tutulmuş, merdivenler ve sokaklar hınca hınç doluydu. Aralarına girip, “işte buradayım”
dediğim halde içlerinden biri çıkıp da tek bir laf edememişti. Neden o
tümgeneral kâfir dinlerini aşağıladığında tugayı basamamışlardı? Çünkü onların tanrıları Erbakan, dinleri de
milli görüştü!
Sayın Erdoğan! Zihninizle değil kalbinizle hareket edin. Unutmayın
ki asıl gören göz, gönül gözüdür. Her yerine getirdiğiniz PKKBDP’lilerin
talepleri, sizi hem bu dünyada hem de ahrette tarumar edecektir. Politik
manevralarla belki halkı ikna edebilirsiniz ama açığa vurmadığınız düşünce ve
duygularınızla Allah’ı kandıramazsınız. Eylemsiz sözlerle de bir yere kadar
günü geçiştirebilirsiniz. Bir saniye sonrası meçhul yaşamınız için ahretinizi ziyan
etmeyiniz. PKKBDP’li şeytanların hiçbir taleplerini ciddiye almamalı ve muhatap
kabul etmemelisiniz. Partinizdeki bazı PKK sempatizanlarının fısıltılarına
kulak kabartmayınız. Şeytanla pazarlığa oturanın sonu şeytandan farksızdır. Hem
silah bırakmadan PKKBDP’lilerin hiçbir taleplerini karşılamayacağınızı söylüyor
hem de dolaylı yollardan pazarlık yapıyorsunuz. Onlar milletinizin ve dininizin
düşmanıdır.
Açlık
grevi sonlanmadan, velev ki kıyamet kopacağını bilseniz dahi o tasarıyı
geçirmeyiniz. Hem dininize hem milletinize hem de devletin caydırıcı gücüne
ihanet etmiş olursunuz. Unutmayınız ki şeytan da nefsi odaklı sevgi, barış ve
kazanç uğultularıyla tuzağa düşürür.
Aksi takdirde sonunuzun
Erbakan gibi olacaktır…
Allah’a güvenip dayanın, vekil ve destek olarak Allah size yeter.
“Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a
inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.” Tegabun 11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder