Mükâfatı dünya nimetlerine odaklayıp da
ahirete hesaba katmayanların olası bir kazançları dahi çerçöp olmaya mahkûmdur.
Sözü Müslüman özü münafık olanların şer
güçleri boyunduruğu altındaki politikaları kötülüğün kırılıp da iyiliğin egemen
olamamasına yegâne sebeptir. Mükâfatı Allah’ın yanında değil de şeytan
adımlarını takip edenlerin yanında arayanların izzete ve zafere ulaşabilmeleri
mümkün değildir.
Müslümanların zilleti sindirmesi, hor ve
hakir kalması, batılın esaretine razı olması, ölmekten veya öldürülmekten
korkması imanlarıyla çeliştiğinden münafık oldukları tartışılmazdır.
Allah, savaşı Müslümanların üzerine farz
kılıp izni ile düşmanlarını öldürecek vadini yerine getirdiği halde; zaafa
düşüp şüphe ve tereddüt geçirenlerin hayrı değil de şerri tercih etmeleri,
Allah’a olan güvensizliklerini ortaya koymaktadır. Böylece düşmana karşı boyun
eğilmekte, sabretmek yerine şeytanla uzlaşmaya gidilerek nefsi galebe
çaldıracak arayışlarla güdülmeye ve imansızlığa gönüllü olunmaktadır.
“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde
birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda
başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler.
Allah sabredenleri sever.” Al-i İmran 146
Yahudi gibi lanetlenmiş bir toplumun gücü
ve düzeni zayıf olmasına rağmen Filistin Halkına üstün gelişi, sözde Müslüman
Filistinlilerin gerçekten iman etmediğine bir delildir. Bağımsız bir devlet olma
arzularını doğrudan şeytan dostlarına endekslemelerinden ve kabul görebilme
hesaplarından Allah’ın hükümlerine sebatkâr kalmayıp topyekûn İsraillilerle savaşarak
elleriyle onları cezalandırma, rezil rüsva etme ve galip gelmek suretiyle
kalplerini ferahlatacaklarına, yıllarca eza ve cefa çekmektedirler.
Türkiye, Mısır
ve Suudi Arabistan gibi tamamen ABD kuklası iktidarlara dayanıp güvenmelerinden
zulümden kurtulamamakta, hunharca katledilmekte, din ve şerefleri tecavüze
uğramaktadır. Oysa ABD mandası altındaki münafıklara değil de yaratıcıları
Allah’a dayanıp güvenselerdi, biri en azgın on Yahudi’ye galip gelir, böylece
kurtuluşa erişebilirlerdi.
“Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et.
Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden
yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar
anlamayan bir topluluktur.“ Enfal 65
Dünya hayatının
faydası ahiretin yanında pek az olmasına karşın dünya hayatını ahirete tercih
eden Müslüman kimliklerin Allah tarafından kendilerine yardım edilmemesi,
münafıklıkları yüzündendir.
Allah yolunda
savaşmak ve sonunda şehit olmaktan daha üstün bir mükâfat olabilir mi? Şüphesiz
şeytan kötülüğün misyonu üzeri yaratılmış, İsrail ve ABD gibilerde şeytanın
adımlarını takip ederek yapması zaruri olanları yerine getirmektedirler. Bu
yüzden ‘neden canlara kıyıyorlar,
bebekleri öldürüyorlar, zulümlerden keyif alabiliyorlar, Müslümanlara
acımıyorlar ve yakıp yıkıyorlar’ gibi hayıflanmalar, ancak mücadele
etmekten korkan insan müsveddesi münafıkların mantıki hezeyanlarıdır. Şeytan ve
dostlarının var olduğu bir dünyada kötülüğün hükmetmemesi mümkün müdür?
İnsanlık
düşmanı İsrail ve destekçisi ABD’yi suçlamak yerine direniş göstermeyip
haksızlık ve adaletsizliğe karşı savaşmayanları lanetlemek çözümün anahtarıdır.
Ki, onlar, “eğer ABD ve batıl güçlerin
müttefiki olarak esareti kabullenip bizim yanımızda yer alsaydılar, ölmezler ve
öldürülmezlerdi” diyerek, güya ölenlere acır ve marjinallikle suçlarlar. Oysa
canı veren nasıl Allah ise, alan da Allah’tır. Dolayısıyla ne İsrail ne de ABD,
bir pirenin dahi canını alabilecek kudrete sahip değillerdir. Ancak sebep
oluşları, mutlak irade sahibi yanılgısına yol açmaktadırlar.
“Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve
yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim
yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın.
Allah bu kanaati onların kalplerine bir hasret olarak koydu. Canı veren de alan
da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür. “ Al-i İmran 156
Mal ve can
emniyeti adına kötüyle barış yapmak, ancak gelecek nesli de tehdit altında
bırakarak aynı acı ve dehşeti yaşamalarına zemin hazırlamaktır. Şeytanın doğru
yola gelebilmesi nasıl imkânsız ise, kötünün de iyi olabilmesi mümkün değildir.
Bu sebeple yok edilmelerini sağlayacak savaştan başka hiçbir çıkar yol yoktur
ama İslam ve hümanist imajı taşıyan iktidarlar, saltanatlarına bir halel
gelmemesi için tiyatrosal kınamalar ve vicdansı sömürüler ile alışılagelen
demeçler vermeye devam ederler. Asıl zalim onların ta kendileridirler.
Hiçbir mümin,
Allah yolunda ölmekten, öldürmekten ve öldürülmekten asla çekinmez. İmanları
gereği asıl hayat ahiret yurdu olduğuna göre; şehit olmanın bir kayıp ve üzüntü
değil ebedi dirlik olduğuna nasıl inanılamıyor? Ya da inanıldığı halde neden
iman edilemiyor?
Filistin
Halkının hem Allah’a hem de insanlığa karşı imani görevi; münafıkların önüne
koyacakları uzlaşı manipülasyonlarına sırt dönerek kıyasıya İsrail’le
savaşmalarıdır. Kötülüğün ve insansızlığın merkezi İsrail’e gösterilen her
tolerans, sadece Filistinlileri değil tüm dünyayı tehdit etmektedir. Şeytanı yok
etmek için savaşmayanların şeytandan şikâyetçi olmaları münafıklık değil de
nedir?
Eğer
Filistinliler, inandıkları gibi Allah’ın vaatlerine iman etmiş olsalardı
İsrail’i bugünlere getirtmez, böylece ne
kundaktaki bebekleri ve çocukları öldürülür, ne dul ve yetimleri çoğalır ne de
bombalar altında yaşadıkları korku ve dehşet tekerrür ederdi. Yarın kabul
edecekleri bir ateşkes ve politik entrikalar, bir süre sonra aynı şeyleri
yaşamalarına neden olacak, hem ahiretlerini hem de dünyalıklarını yitirmenin
bedbahtlığıyla onursuz ve imansız yaşamları tükenip gidecektir. Oysa ahiret
gibi ebedi bir hayatı kazanma fırsatını tepmekten daha büyük bir kayıp olabilir
mi?
İslam’ı kabul
etmekle peşinen dünyayı ahiret karşılığı satmaya ant içen Müslümanlar, Allah
düşmanlarına karşı savaşmaktan başka çareleri yoktur. Özellikle Filistinliler şükretmelidirler
ki, Müslüman kardeş sandıkları ancak münafıklıkları aşikâr olan iktidarlar gibi
imtihandan yoksun bırakılmayıp, İsrail şeytanıyla cenkleşme fırsatı
yakalamışlardır.
Türkiye’nin
Başbakan yardımcısı ve Müslüman imajıyla tanınan o adam, Müslüman kardeşlerinin
yanında İsrail’e karşı savaşacağına saldırıların durması için 9 vatandaşımızın
katili ve Müslümanların düşmanı İsrail ile görüşmeyi teklif edebiliyor ise,
Türkiye iktidarından fayda bekleyebilmek deveyi iğne deliğinden geçirmeye kalkışmaktan
farksızdır.
Başbakan
Erdoğan, peşine 200 işadamı katarak Mısır’a yapacağı ziyarette İsrail
mezalimine vermeyi düşündüğü mesajdan ne samimiyet beklenir? Bu sebeple İslam
ülkelerinin iktidarları, İsrail’i haklı bulan ABD’nin kurguladığı tiyatroyu sergileyip
şovsal nutuklarıyla Müslüman halklarına gövde gösterisi yaparak, olabilecek küresel
bir haykırış ve direnişin önüne geçmekten başka hiçbir amaçları yoktur.
Zaten Filistin
Halkının yanında Allah olduktan sonra tagut yolunda savaşan ABD figüranlarına
ihtiyaç duymalarına gerek yoktur. Yeter ki tumturaklı Allah’a güvenip dayanan
bir imanı ortaya koyabilsinler.
Çocuk-kadın,
yaşlı-genç demeden İsrail şeytanına öyle saldırsınlar ki, tüm dünya imanın
zaferiyle titresin. Belki büyük bir çoğunluğu öldürülecektir ama o ölümlerin
Allah nezdinde nasıl bir dirilik ve ebedi kurtuluş olduğuna kalpleri mutmainse;
inanmalıdırlar ki, önlerinde hiçbir beşeri güç kalmaz ve İsrail denen
cehennemsi karanlığı boğarak muhteşem bir Müslüman Filistin aydınlığını mukim
kılabilirler.
Yahudilerin nasıl
Müslüman düşmanı oldukları, İsrail’deki hükümetin tekrar seçimleri kazanabilmek
için akıttığı Müslüman kanıyla orantılı ise, sadece İsrail yönetimini suçlayıp
da halkını masum addetmek, şeytani bir saptırmadır.
Ey Müslüman Gazze Halkı!
Şüphesiz Mahmud
Abbas gibi İsrail işbirlikçi hainlerle zalimlere karşı mücadele her ne kadar
meşakkatli ise de, Allah size yeter. Zaten galebe çalamamanızın önemli bir
nedeni, içinizdeki hainlerdir. Onların öldürülmeleri, zafer kapısını aralayacak
bir anahtardır.
İsrail
şeytanına karşı onbinlerce şehit veren sizler, İslam ve insanlığın sembolü
olmanızı sağlamıştır. Böylesi ebedi bir izzet, itibar ve ayrıcalıktan kaçınmak
sizlere yakışmaz. Bu sayede İslam toplumlarının da lideri olursunuz.
Ezilmişlerin ve zulme uğrayanların da umutlarını yeşertirsiniz. İnsanların
emperyalist haçlılarca sömürülüp yağmalanmasına, dünyadaki haksızlık ve
adaletsizliklere son verecek tetiklemeyi yapacak darbeyi indirmeniz, imansı bir
kalple kolaydır. Velev ki tamamınız şehit bile olsa, şeytanın yok edilmesine
değmez mi? Allah için nasıl var olduysanız, Allah için ölünüz ki sonsuz saadete
ulaşınız.
Bizler, sizlerin şerefli mücadelelerini izlemekle yetinen
münafıklarız.
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar,
inanmayanlar ise tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı
savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa 76
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder