Yahut
ahiret değil dünya için mücadele veren Filistinliler, Allah’ın hor ve hakir
bırakarak zulüm altında esarete mahkûm kıldığı toplum olmayı hak etmiyorlar mı?
Allah, apaçık bana sığının yardım ve destek
olarak “BEN
YETERİM” buyurarak, küfre ve zalime karşı savaşı emredip akabinde
şahadetle ebedi cenneti müjdelediği halde; Filistinliler, onlarca yıldır süren
yüzlerce bomba ve binlerce ölümden dahi ibret almayarak, topyekûn İsrail’e
karşı savaşacaklarına ateşkese razı olup ambargonun kalkması için bile
direnişte bulunamıyorlar.
Savaşacaklarına ağlayıp ABD güdümündeki
İslam ülke iktidarlarından merhamet dilenerek tutsaklıklarının sonlanması
konusunda politik hesaplar yapmaları daha da batırmakta, dolayısıyla vahşice
öldürülen eş ve çocuklarının azmettirici katilleri olarak yaftalanmaktadırlar.
Bu sebeple İsrail, fizikken her ne kadar katleden olsa da, asıl katiller
Filistinlilerin ta kendileridirler.
En azından bombalardan kaçıp
saklanacaklarına ölümlü bedenlerini “şahadet kalkanı” siper etmek suretiyle yurt satıhlarını
tek bir boş yer kalmamacasına sarıp sarmasalardı, Müslümanların ölümden
korkmayan ahiret sevdalıklarını kanıtlar, asıl yaşamın dünya değil ahiret hayatı
olduğu amaçlarıyla İsrail ve ABD’nin cüretkârlığına son verirlerdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, kızı
öldürülen yaşlı baba ile fotoğrafı her ne kadar duygu seli oluşturduysa da,
imani mücadelede hiçbir değer taşımamaktadır. Özellikle o baba, kızının
ölümünden sorumlu bir sefildi. Düşmana karşı savaşmamasının bedelini kızının
kollarındaki cesediyle ödemiş ve asla hak etmediği bir merhamet hissettirmişti.
Oysa o baba, günahkâr ve korkak bir haindi; yakınlarını yitiren diğer
Filistinliler gibi “masum çocuklarımızın
ne suçu vardı” gibi sömürüsel iniltilerle pespayeliklerini örtbas etmekten
başka bir tablo içermiyordu.
ABD’nin birkaç saatlik izniyle Gazze’ye
giden dışişleri bakanlarının gözyaşları ve liderlerin meydan okuyucu
yaptırımsız sözleri, Peygamberimize hakaret içeren o malum filme duyulan tepki
sonrası ABD’li diplomatların öldürülmemesi ve olabilecek Yahudi saldırılarının
engellenebilmesi için basıncın elimine edilmesiydi. Maalesef bu taktik başarılı
olmuş, ABD ve İsrail’i koruma amaçlı aslanlık, sahiplerine kahramanlık payesi
dahi kazandırabilmiştir. Oynanılan tiyatro bugün başarılı olsa da, bakalım
yarın ne olacak?
Oysa Gazze’ye giden devlet temsilcileri,
kalplerinde zerre kadar iman, hak ve adalet taşımış olsalardı, beyhude nutuklar
ve gözyaşları yerine Filistinlilerin yanında kalarak, yıkımın ve katliamların
önüne geçebilir, en azından ambargoyu kaldırabilecek duruşla İsrail ve ABD’ye
geri adım attırabilirlerdi. Ancak ABD güdümündeki birkaç saatlik ziyaret ve gerilimi
düşürecek lâfsı çıkışlarla kurtarıcı olunabiliyor ise, riske ne gerek var?
Allah’ın yanlarında
olmasına güvenmezler ama aciz beşerin sözle yanlarında oldukları vaatlerine
itimat edenlerden daha hain ve nankör kim olabilir?
Filistinliler mazoşist mi ki, bomba
yemekten, yıkılıp yakılmaktan, bitmek tükenmez acı ve dehşetten, din ve
namuslarına saldırıdan, yüzlerce ölüm ve yaralı vermekten zevk alıyorlar? Her
zamanki gibi İsrail, onur ve şereflerini aşağılayarak taş üstünde taş
bırakmıyor, sonrada hiçbir şey olmamış gibi önlerine konulan ateşkesi kabul edip
zafer naralarıyla çığlık atıyorlar. İsrail, hedeflediğini yaptı diye mi
sevindiler? ABD kuklaları da ihanetsi ateşkesi sağlamanın gururuyla
böbürleniyorlar.
Acaba
haçlılarla girişilen müttefiklikle; adam gibi ölünebilinir mi?
Yüzyılın mücahidi şehid Osame Bin Laden,
zulme karşı adaleti egemen kılabilmek için şeytan merkezleri ve müttefiklerine
operasyonlar düzenlemiş, o büyütülen haçlıların nasıl birer hiç olduklarını kanıtlamış
ama Müslüman kimlikli münafıklarca dışlanıp terörist ilan edilmişti.
Ne mutlu Osame Bin
Laden ve geriye bıraktığı kahraman ordusuna!
El Kaide, kendisini dokunulmaz tanrı sanan
ABD adlı şeytan imparatorluğunu topraklarında vurup diz üstü çöktürerek İsrail
ve müttefiki Avrupa’ya korku salmışken, Filistinliler, topraklarını işgal eden
Allah düşmanı İsrail’in kölesi olmayı sürdürebilmektedirler. Çünkü El Kaide’nin
imanlı mücahidleri, her türlü beşeri güce karşı kul olmayı reddedip Allah’a
kulluk için savaşmış, dolayısıyla nefislerine değil İslam özgürlüğü için şahadete
koşmuşlar ve devam etmektedirler.
Allah adına savaşanın ölüm ya da sağ kalma,
galibiyet veya mağlubiyet gibi bir tereddütleri ve çıkar hesapları yoktur. Onlar
sadece Allah adına savaşıp insanlığın hak ettiği şeref ve itibarının yücelmesi
için mücadele eder, takdiri Allah’a bırakırlar. Sadece verilen hükmü yerine
getirmekle kulluklarının gereğini ifa ederler.
Zalim Esed’in acımasızlıkta İsrail’den bir
farkı var mı ki, Suriyeli mücahidler, ellerindeki hafif silahlarıyla bomba ve
füzelere karşı kıyasıya savaşıyorlar. Ki, Filistinlilerin ellerinde füze dâhil
çok daha ağır silah ve yıllarca süren Müslümanların desteği olmasına rağmen;
savaşmalarının sebebi, mazlumluk adı altında sömürmeyi bir kazanç kapısı
görmelerinden midir?
Ülkelerini kavurup yıkan Esed zalimine karşı
savaşmayarak bölge ülkelere kaçmak suretiyle sığınan Suriyeliler de başka bir
hain ve alçaktırlar. Ancak çocuk-kadın-hasta ve yaşlıların dışında eli silah
tutabilen sağlıklı Suriyelileri kamplarda tutarak beslemek, hem dini hem de
insani olarak haramdır. Onlar ne insan ne de Müslüman olmayan mahlûklardır. Hele,
halka karşı Esed ordusunda görev yapıp akabinde nedamete gelerek ülkesini terk
eden subaylara ne demeli? Vallahi ve Billahi bunlar Müslüman olmadıkları gibi
insanda değillerdir.
İslam ve insanlıkla yakından ve uzaktan
ilgisi olmayanlara Müslüman denilemeyeceği gibi merhamette duyulmamalıdır. Bu
asalaklar sadece vatanlarına değil insanlığa da zarar vermekte, bulundukları
yerde fitne çıkarmaktan başka bir amaçları yoktur.
İşte bu münafıkların Müslüman olarak
anılmaları, Allah’ın halifeleri olan Müslümanlara da kara bir leke sürmektedir.
Şöhretleri Arap Birliği yahut İslam
teşkilatı olan Haçlı mandası altındaki münafıklar, tehdidi topyekûn ortadan
kaldıracaklarına, barış adına küfre aman dileyerek olayların tekrar tekerrür etmemesi
için ödünler vermekte, münafıkların kâfirlerden ne denli daha zararlı ve düşman
olduklarını ortaya koymaktadırlar. Dolayısıyla güya Filistin-İsrail arasındaki
ateşkese zil çalıp oynayan ahmaklar, bir mum misali nasıl tükendiklerini dahi
muhakeme edemeyecek yetisizliktedirler. Telaşa düşenlerin beladan
kurtulabilmeleri ve kurtuluşa erebilmeleri mümkün müdür?
Onlar, gövdesi yerden koparılmış ve o
yüzden ayakta durma imkânı olmayan pis bir ağaçtan farksızdırlar ama mevkilerinden
dolayı yanılgıya düşülerek güçlü ve caydırıcı oldukları sanılmaktadır.
Başlarına bir bela sararlar tedirginliğiyle
şeytan dostlarından korkup Allah’tan korkmayarak yolunda cihad etmeyenlerin
mümin olabilmeleri söz konusu değildir. Ancak sözle Allah’tan korktuklarını
dile getirenler, bilinmelidir ki gövdesi yerden koparılmış o pis ağaç misali mümin
yahut insan olundukları zannedilmektedir.
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya
yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” Maide 35
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder