28 Mayıs 2012 Pazartesi

Konuşan hayvanlar…


Bunlar öyle vahşi hayvanlardır ki, balta girmemiş ormanlarda bile rastlayamayacağınız yırtıcı sıfattan olup liderleri uludukça, inlerinden çıkararak insanlara saldırırlar. Oysa Allah, insanoğlunun menfaati adına hayvanlara akıl vermemiş ise de, insan hilkatindeki iki ayaklı hayvanlara şeytani misyon gereği akıl vermesinin elem ve kederini ibretle yaşıyoruz. 

Sakın ha, bunlar nasıl hayvanlardır diye düşünüp araştırmaya kalkışarak vakit kaybetmeyin.

Şüphesiz bu iflah olmaz kuduruk hayvanlar, Enfal Süresi 22. Ayette de buyrulduğu üzere; Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.“ vurgusuyla insanoğlunun sakınmalarını uyarmıştır.

Görünüşleri insan ancak fıtratları hayvan hatta daha da gafil olan bu mahlûklar, kibirlenip Yaratıcılarına sadakatle boyun eğmek yerine başkaldırmalarından aşağılık maymunlara dönüştürülmeleriyle azgınlıklarında sınır tanımamaktadırlar.

İyilik çağrısına kulak vermeyen bu hayvanların durumu, tıpkı çobanın bağırıp çağırmasını işiten sürülerin durumu gibidir. Onlar sağırlar, dilsizler ve körler olup, insanlar gibi düşünerek muhakeme edemezler.
 
Sapıklıklarından ötürü sürekli boş kuruntularla cebelleşmekte ve her sesi aleyhlerine sanmakta olup, yoldan çıkmış olmalarının bedelini sadece kendilerine değil hümanistlik adına bertaraf etmeyen toplumlara da ödetmektedirler.
 
Yaratıcılarının helal kıldığını haram, haram saydığını helal edinerek alenice böbürlenebilmelerinin herhangi bir mantığı olmaması, idrak edebilen insan değil hayvandan da aşağı olduklarını kanıtlamaktadır. Kendilerini yaratıp düzenlerini kuran bir İlaha karşı gelebilenin insan aklı taşıyabilmesi mümkün müdür?

Kendileri gibi yeryüzünde yürüyen ya da sürünen hayvanlar ile gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan daha şaşkın oldukları, düşünce ve davranışlarıyla ortadadır.

Unutulmamalıdır ki göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlar Allah’a secde eder ve tumturaklı teslim olurlarken; onlar isyanlarında doruğa çıkmakta, dolayısıyla hor ve hakir kılınmayı hak etmektedirler. Bu sebeple insan görünümündeki hayvanlara insan seviyesinde değer vermekten dolayı belalardan kurtulamamakta, bozgunculuk sona ermemektedir.
        
İlişkilerindeki sevgi, düşmanlık, barış ve savaşlarını Yaratıcıları Allah için değil de nefisleri adına yapmaları, onların insan olmadığına bir delildir. Hele, nasıl olurda ırki veya sekülerlik lehine kinle mücadele ederek insanları kıyabilmelerinin haklılığını savunmadaki ısrarları, mühürlenmiş yaratıklar olmalarındandır.

Her ne kadar kadersel bir hüküm gereği saptırılmışlar ise de, benliklerini tanrılaştıran heva ve heveslerini bilim ya da özgürlük adına seküler düşüncelere dayatma sebeplerini de etkileyici kanıt olarak almalıyız. Vahşi hayvanları özgürlük gerekçesiyle kafeslerinden çıkarıp salıverilmeleri nasıl ürkütücü bir tehdit ise, insan kisvesindeki hayvanlarında başıboş bırakılmaları çok daha korkunç bir süreci doğurmaktadır. 
         
Vahiysel din psikolojisinde; bir insan, yaşamı boyunca elde ettiği olumlu veya olumsuz her türlü oluşumun Yaratıcı’dan geldiğine inanarak ya şükreder ya da sabreder. İnancı gereği Allah’ın izni ve iradesi olmaksızın herhangi bir musibete uğraması, bir şeyi başarma veya kaybetmesine olanak olmadığı imanıyla teslimiyetinde şüphe duymaz. Çünkü her iş O’nun dilemesiyle gerçekleşir. Seküler psikolojide ise; bilim, üstün ve özgür aklın zekâ seviyesine göre eğitsel, içgüdüsel, kalıtsal, rastgelesel, yani tesadüfen kendiliğinden oluşan bilgileri işleyip sözde muhakeme ederek iradesiyle ortaya çıkardığı bağımsız yargılar olarak kabul edilir. Aklın, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran bağımsız bir güç olmasıyla insanın egemenleşmesine neden olan özgür irade; dilenileni yapabilen, kaderini yazabilen, olumsuzlukları engelleyebilen ve seçme hakkı olabilen mutlak bir güç olarak tanımlanır. Ancak hayattaki yığınla olumsuzlukların nasıl engellenemediği konusunda hiçbir açıklama yapamamaktadırlar!

Örneğin maymuncu Charles Darwin, özellikle koloniler halinde yaşamaları nedeniyle “sosyal böcekler” olarak adlandırılan arılar ve karıncaların davranışlarını kendi teorisinin mekanizmaları ile açıklamakta zorlandığını pek çok ifadesinde itiraf etmiştir. Türlerin Kökeni adlı kitabında sorduğu bir soru ile Darvin, teorisinin içgüdüler konusunda içine düştüğü çelişkiyi şöyle vurgulamaktadır: “İçgüdüler doğal seçmeyle kazanılabilir veya değişikliğe uğratılabilir mi? Arıyı, -büyük matematikçilerin buluşlarından çok önceden- petek gözlerini yapmaya yönelten içgüdü için ne diyeceğiz?” Darwin’in, neden kendi teorisini sorgulayacak kadar zor durumda kaldığı, arıların petek yapımını incelemesi akabinde ortaya çıkmıştı.

Dolayısıyla zekâ, inanç ve davranışları; bilinç, içgüdü, kalıtım ve mantık çerçevesinde değerlendirerek özgür bir iradeye bağlamak, apaçık bilimsel bir felakettir. En vahim temel hata; ruhla bedeni, akılla kalbi, mantıkla duyguyu, yaratıkla Yaratıcı’yı farklı kuvvetlermiş gibi mütalâa ederek düşünce yürütülmesi ve bu bağlamda arayışlara gidilmesidir.

"Ben hep gize baktım, gerçekliğin gizine. Bütün yaşamım boyunca, herkesin karşılaştığı bir soru aklımı kurcalamıştır: Yaşamın ve ölümün anlamı! Bu, aslında, başlangıçtan bu yana her düşünen hayvanın takıldığı tek sorudur. Düşünen hayvanlar, ölülerini gömen tek hayvandır, ölümü düşünen tek hayvandır. Karanlıklar içindeki yolunu aydınlatmak, ölüme uyum sağlamak içinde, yaşamı boyunca uyum sağlayan bu hayvanın elinde sadece iki ışık vardır. Birinin adı din, ötekinin adı bilim". Jean Guitton

Örneğin, ülkemizdeki saldırgan vahşi hayvanların toplandıkları yer; PKK, BDP, KCK, CHP, ADD gibi yuvalar olup, savaşları ya ırki ya da dinidir…

Bu çatılar altında toplananların söz dinlemeyecekleri ve düşünemeyecekleri ayetle de sabittir.   

“Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.” Furkan 44

Her ırk, din, inanç, düşünce ve kültür sahiplerinin eşit bir adaletin mukim kılınabilmesi adına işbirliği ve mücadeleden yana tavır almak yerine, galebe çalan benlikleri peşinde koşarak çıkarlarına odaklanmaları, insaniyetin yok edilip hayvanlaşmanın meşrulaşmasına neden olmaktadır.  PKK ya da BDP katledince direniş, güvenlik güçleri savunma yapınca barbarlık! Yahut CHP baskı, darbe ve yasak uygulayınca cumhuriyet ve çağdaşlık, millet veya yargı hesap sorunca kanunsuzluk!

Kendi saflarında olmayanlara karşı ırkçılık ve dinsizliklerini adalet gibi olmazsa olmaz kutsallığın içine katmak suretiyle ezeli düşmanlıklarıyla insanlığı doğrayan ve hedefleri barış ve adalet olmayanlarla insani çerçevede uzlaşılabilir mi? Nefsi üstün tutan bir düşüncenin başkaları hakkında iyi niyet taşıyabilmesi ve adil davranabilmesi mümkün müdür? Yarattığı ve rızıklandırdığı kulları arasında ırk ve güç ayırımı yapmaksızın Yaratıcıdan bir başkasının adaletle hükmedebilmesi söz konusu mudur?

İnsan olmayanı zorla insan statüsünde değerlendirerek merhamet güden anlayışların hakkı ve adaleti egemen kılabilmeleri olası değildir.

İnsanlıkla şereflendirilmiş hiçbir mahlûk, girdikleri çatılardaki hayvanların emrine uymamalı, vaatlerine kanmamalı, destekleriyle cesaretlendirmemelidirler. Sonlarının o hayvanların vicdansızlıklarından olacaklarını her daim, kalplerinde hissetmelidirler.

Kimi hayvanların evcilleştirilmeleri gibi onların evcilleşebilmeleri fıtraten mümkün değildir…

“Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A’raf 179  

Hiç yorum yok: