Hukuku toplum adına koruma ve kollamakla
mükellef İstanbul Barosunun, halkı acımadan tepelemek isteyen ve tahliye
olduklarında çoluk çocuk demeden rövanş alacaklarına ant içen teröristler
lehine mahkemelere savaş açabilmesi, isyanın nerelere vardığına açık bir
delildir.
Hukuksuz ilan ettikleri Türkiye Cumhuriyeti
mahkemelerinde müdafiliklerini sürdüren İstanbul Barosu; öylesine şeytani bir riyakârlık
içindedir ki, yargıyı tehdit etmekle kalmayıp sömürmeyi sürdürdükleri milleti
de yargıya karşı güvensiz kıldıkları halde vekilliklerini devam
ettirebilmektedirler.
İnsanlar, ne kadar zengin veya fakir de
olsalar ancak adaletle doyabildikleri bir yaşamda, toplumların en büyük güveni
olan adil mahkeme inançlarını bertaraf eden İstanbul Barosu, en azılı düşmandan
daha öldürücü zehir saçmaktadır.
Silahlı teröristlerden çok daha bozguncu olan
silahsız teröristlerin meydan okuyuşlarına caydırıcı bir karşılık vermeyen
gerek yargı gerekse hükümet, silah gibi anında sonuç doğurmayan ama zamanla çok
daha dehşetsi süreci oluşturan fitnecilerin üzerlerine gitmemeleri, memleketin
istikbali açısından fevkalade vahimdir. Zaten
teröristlerin nedamet getirmeyip vahşiliklerinde ısrar etmeleri, hukuk adına
cinayet işleyen baroların ve yasa yapıcı TBMM’nin tutumlarındadır.
Milletin egemenliğini ve mahkemelerin
millet lehine yaptığı yargılamaları sindiremeyen İstanbul Barosu adındaki terör
örgütü, hukuksal kimliğinin verdiği inisiyatifle gürlemekte, hukuk ve demokrasi
maskesiyle milleti teröre tutsak etmeye çalışmaktadır.
Nasıl olurda bir baro; onbinlerce insanı
katleden, darbeye kalkışan ve intikam naraları atan azılı canilere sahip
çıkabilir? Nasıl olurda Ümit Kocasakal adlı İstanbul Baro başkanı ve yönetim
kadrosu mahkeme basarak yargılamayı etkisiz ve güvensiz bırakmaya cesaret edebilir?
Nasıl olurda binlerce üyesi olan İstanbul Barosuna bağlı avukatlar, kendilerini
terörle özdeşleştiren yönetimlerine tepkisiz kalabilir?
Acaba İstanbul Barosuna üye avukatların
tamamı materyalistleşmiş teröristler midir ki, güvenlikleri için cephede
canlarını veren yiğitleri örnek almayıp, en azından istifa dahi etmekten kaçınabilmektedirler?
Yoksa terörist yaftasıyla dolaşmayı çağdaşlık, devrimcilik ve ilericilik mi
sanıyorlar? Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamak ise;
teröristlere talep edilen özgürlük, neden diğer suçlulara layık görülmüyor?
İnsani ve vatani değerlerini yitirmiş
avukatlar yığınına hiçbir insan güvenemez ve saygı duyamaz. Oysa yargıyı
tarumar edip millet aleyhine odaklanmış terörist bir baro yerine başka bir
baroya kayıt yaptırmaktan da mı acizler?
Adalet aleyhine bir
düşüncenin hakkı ve adaleti gözetebilmesi mümkün müdür?
“İnsancıl olmadıkça adil olamazsın.” Vauvenargues
İnsanlık ve meslek onurlarını ayaklar
altına alan İstanbul Barosuna bağlı avukatların, bundan böyle ne yargıçlar ne
emniyet ne de millet nezdinde bir kıymet ve itibarları kalmıştır.
Onlar için adil yargılanma, ancak halk
düşmanı teröristlerin serbest bırakılacak bir beraatla orantılıdır. Öyle planlı
haçlılardır ki, suçluları beraat ettirerek şerefli yargıçlara hüküm
giydirme öcündedirler. Kanunun
kendilerine tanıdığı hakları yargı ve millet aleyhine kullanmayı hukukla bağdaştırabilen
terörist figüranları, Adalet Bakanlığının izni olmaksızın kendilerine dava
açılamayacağı güvencesiyle yargı karşısında dokunulmaz olduklarını ifade
etmeleri, canlarını vatanları için veren sokaktaki insanlardan üstün olduklarını
işaret etmektedirler. Öyle ki, adliye girişlerindeki aramalarına dahi tepki gösterip,
üstünlüklerini açıklayan onlar değil mi? Adliyeler içinde işlenen cinayetlerle
ilgili suç aletlerini faillere teslim eden avukatlar değil mi?
Hukuksuzluklarını kendi hukuklarını oluşturarak
örtbas etme eğilimine giren terör temsilcisi İstanbul Barosu, tıpkı silahlı teröristler
gibi keyfiliklerini egemen kılabilmek için baskı ve tehditle hukuk güvenliğini
ortadan kaldırarak beylik olabilme mücadelesindedir.
Tıpkı ezberledikleri
ayetlerin anlamını bilmeyen hafızlar misali hukuk bilen avukatlar, dünyanın en
tehlikeli yaratıklarıdır.
PKK, Ergenekon ve Balyoz gibi azılı terör
örgütlerin isyanlarından çok daha cüretkâr olan İstanbul Barosuna gösterilecek
zerre bir müsamaha, unutulmamalıdır ki toplumun diğer katmanlarını tetikleyecek
bir ayaklanmayı infilak ettirecektir.
Hükümet ve yargının İstanbul Barosuna
teslim olmayacağına her ne kadar kuşku duymuyor isem de, millet olarak biz de
üzerimize düşen şerefli görevi yapmakla yükümlüyüz. Artık davalarımız ile
ilgili İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlara vekâlet vermeyip; yürekleri adalet
aşkıyla atan, milletin mal ve can güvenliğini önemseyen başka illerdeki
barolara kayıtlı avukatları tercih etmemizin hayati önemiyle hareket etmemiz
gerekmektedir.
Bundan böyle İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlarımı
azlediyor, halk ve yargı düşmanı İstanbul Barosunun adımlarını izlemeyen onurlu
bir baronun avukatına vekâlet vereceğimi beyan ediyorum.
Ne acıdır ki, yaklaşık 30000 üyesi olan
İstanbul Barosundan tek bir avukatın çıkıp da yönetimin karşısına dikilmemesi
yahut onurluca istifa etmemesi, insanların nasıl bozulduğunu ve değerlerini
tükettiğine bir kanıttır.
“Bozulduğu
zaman, insandan daha korkunç yaratık yoktur.”
Sophokles
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder