Düşmanların senden korksun ve onurlu zaferler elde ederek, gerektiğinde bir sözün kâfi gelsin.
Ecel geldikten sonra ölmek yahut öldürülmekten kaçmak isteseniz de, kaçmanın asla faydası bulunmamaktadır. Terörle mücadeleden ya da savaştan kaçınarak onur ve bağımsızlıklarına ipotek koyduranlar, sanki başka felaketler yokmuş gibi dünyada kalacaklarını, eş, çocuk ya da mallarının koruyarak garanti altına alabileceklerini zanneder ama haklarında yazılmış olan binbir çeşit musibetle daha beterlerini yaşamaktan kurtulamazlar. Her gün dünyada meydana gelen doğa felaketleri, hastalıklar, kıtlıktan kırılanlar ve taşıt kazaları gibi birçok olay kavrayabilmelerine yeterli ama başaramıyorlar.
Gerek İslam âleminin gerek insanlığın gerekse ülkemizin apaçık düşmanları olan İsrail ve pkk’ya karşı gösterilen tolerans, insanlığı yok edip barbarlığı meşru kılan nedendir. Merhamet, sevgi ve barış düşmanı gaddarlarla düşünülebilen herhangi bir uzlaşma, şeytanla mütareke anlamı taşır ki, ilk kuralı “yapma”’dır.
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin İsrail ve pkk karşısındaki kararlılığı, insanlığın umutla beklediği bir duruş ve geleceğin aydınlık mesajıdır. İsrail ve pkk’nın dolaylı sözcüsü CHP’nin de itiraf ettiği gibi, aslanlar benzeri kükrememizi “dış politika tarihinin en ağır hezimetlerinden biri” olarak tanımlaması, bugüne kadar varlığımızı esir almış olanlara başkaldırabilme cesaretini gösterememe korkaklığındandır. Eğer CHP’nin yaklaşımıyla haksızlıklar karşısında eskiden olduğu gibi sessizliğimizi sürdürüp alıştıkları “emredersiniz komutanım” hazır ol tavrında bulunsaydık dış politikada başarılı olur; böylece canilerin egemenliği sürer, dalaşma yaşanmaz ve mahpus bir halde onursuzluğumuzla baş başa kalmaya devam ederdik. En korkunç ihanet ise, İsrail’in 9 vatandaşımızı öldürdüğü Mavi Marmara baskınıyla ilgili BM’nin İsrail’i haklı gördüğü rapora CHP’nin savunabilmiş olmasıdır. CHP, Türkiye’nin mi yoksa İsrail’in mi siyasi bir partisidir?
Eğer CHP, kahraman atalarımızın iman ve cesaretini taşımış olsaydı; milletinin ve insanlığın özgürlük haykırışlarına destek verir, vatandaşlarının alçakça öldürülmelerini haklı bulmaz, dolayısıyla zalimlere kalkan olmazdı. Hükümetin haklı direnişini macerayla özdeşleştiren bir CHP’den bağımsız bir devlet değil, ancak tutsak bir köle olur…
Bedeli ne olursa olsun ne zaman ki hain yığınların uluma ve tehditlerine kulaklarımızı tıkar, işte o zaman Allah’ın yardım ve desteğiyle insanlığı ve adaleti hâkim kılarız.
İsrail’in acımasız başbakanı Benjamin Netanyahu ile halkı Müslüman olan adil hiçbir iktidar uzlaşamaz ve barış yapamaz.
1976 yılında Tel Aviv-Paris seferini yapan Fransa Hava Yollarına ait bir uçağın Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı militanlarca kaçırılma sonrası Uganda’nın Entebbe Havalimanına indirilme akabinde, yolcular dâhil militanları öldürebilmek için hiç beklenmeyen bir anda İsrail askerlerince operasyon düzenlenmiş, karşılıklı ateş sonrası mücahidler şehid edilmiş, 3 yolcu İsraillilerce öldürülmüş, 5 İsrailli asker yaralanmış ve ölen tek İsrailli ise, askerlerin komutanı ve Benjamin Netanyahu’nun ağabeyi Yonatan Netanyahu idi.
O yıldan bugüne dek sürekli sıcak tuttuğu kinini başbakan olmasıyla intikama çeviren Benjamin Netanyahu, barışa odaklı bir siyaseti değil, Filistin’i topyekûn yok etmeye dayalı bir soykırımı gütmektedir. Zaten bu intikam hırsıyla Filistin’i abluka altına almış, Mavi Marmara’daki silahsız kardeşlerimizi şehid etmiş, Filistinlilere yapılması zaruri yardımları engelleyip ve el koyarak korsanlığını belgelemiştir. İsrail Halkının böylesi bir şeytana iktidarı teslim etmeleriyle her türlü belayı davet ettiği, dolayısıyla kendilerinden başka hiç kimseyi suçlamaya hakları bulunmadıkları, akli ve vicdani insanların mutabakat ettikleri bir sonuçtur. Ancak sayıları çok az da olsa ırkı Yahudi, ruhu insan olanlar istisnadır.
İsrail’le ekonomik ilişkiler kesinlikle durdurulmalı ve turizmden kaynaklanan kayıplara endişelenmeyip, onlardan gelebilecek katkının bereket değil zehir getireceği bilinmelidir. Amaç ve hedefleri sadece Müslümanları değil insanlığı ortadan kaldırmak olup, gerek katliam gerekse işkence yaparken duydukları hazla şeytanı bile öfkelendiren İsrail, Allah’ın buyurduğu gibi bir pisliktir.
Vahiyle Mekke ve Medine’ye girişleri yasaklanan müşrikler, ekonomik gücü ellerinde bulundurmalarından tıpkı günümüzdekiler gibi telaşa kapılıp itiraz etmeleri üzerine, Allah’ın açık vaadi olan ayet inmiş, dolayısıyla Müslümanların yoksulluk değil, yerden çıkarttırdığı petrolle nasıl zengin bir güç haline geldikleri malumdur. Allah ve insanlık düşmanı İsrail’den fayda ummak, sırf Müslüman oldukları için haksız yere öldürülmüş ve katledilmeye devam eden o masum bebek, çocuk ve kadınların lanetlerini de kazandıkları idrak edilmelidir.
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllardan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” Tevbe 28
İsrailoğullarının şeytan misali lanetli bir toplum olduğu hafızalarda yer almalı, asla insan oldukları düşünülmemelidir. Şüphesiz bu tespit bana değil, yaratıcı Allah’a aittir. Dünya yaratıldığından bugüne ebedi olarak lanetlenip iflah olmaz tek toplum, İsrailoğulları’dır. Vahşet, fitne ve kötülüğün fiziksel temsilcisi olan İsrail, kimin koluna girerse, mutlaka ona hayatı cehenneme çevirmektedir. Tıpkı harami bir tatmin anında erişilen zevk benzeri o an gökyüzüne ulaşırcasına bir heyecan ve mutluluk sarmalasa da, akabinde korkunç bir acı ve helakle yerle bir olunması gibi.
İnsan olarak sadece kendilerini belleyip, geri kalan ırk ve dinde olanları insan seviyesinde görmeyerek çıkarlarına yaradıkları müddetçe köle olarak kullanan ve işleri bittikten sonra da öldürülmekten çekinmeyen İsrail, hilkatte insana benzeyen canavarlardır. Gerek vahiy gerekse tarih, bu gerçeğin apaçık kanıtlarıyla doludur. Hiçbir dine ve ırka yasak kılınmayan helal şeylerin Yahudilere haram kılınması, düşünebilen bir toplum için önemli bir ipucudur.
“Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helal kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık.” Nisa 160
Müslüman ve Hıristiyanlar başta olmak üzere diğer inanç sahiplerini başka ilahlara tapınan putperestler olarak düşünen Yahudiler, korkak olmalarından kıyıma gider ve herkesi düşman zannetmelerinden sürekli tedirgindirler. Mutlak bir tehlike karşısında siner ve tehlikeyi bertaraf edebilmek için kurguladıkları ikna yollarındaki alternatifleri sırasıyla ortaya koyarlar. Zayıfın karşısında meydan okur, güçlüyle dost görünürler. Tükürdüklerini yalamaktan asla gocunmadıklarından Türkiye’den özür dilemeleri an meselesidir. Sadece nasıl bir dönüşümle kıvıracaklarının tartışması içindedirler.
Başbakan Erdoğan’ın Gazze ziyaretiyle ilgili planı kahrolmalarına, sadece özür dilemekle kalmayıp diz çökmelerine de neden olacaktır. Yahudiler, sıradan insanları muhatap almaz, hedefleri sadece ve sadece güç ve iktidar sahipleridir. Çıkarları devam ettiği müddetçe akitlerini tanır, aleyhlerine olabilecek bir kuşkuda şeytanı arattırırlar. Esir alınmış bir askeri için Lübnan’ı yerle bir etmesi gibi nice vahşetleri müttefiklerince alkışlanırken, 9 vatandaşımızın öldürülmesine tepkimizin haksız bulunması, neden pkk çapulcularından farksız İsrail haydudunun ahkâm kesebildiğini ortaya koymaktadır.
Pkk da İsrail gibi barış diyerek katletmekle varlığını sürdürebileceğini ve karşısındakini korkutarak sindirebileceğini zanneder. Ancak Allah’ın tanıdığı sure bittiğinde, ne İsrail ne de pkk saklanabilecek bir in bulabileceklerdir.
Başbakan Erdoğan mutlaka Gazze’ye gitmeli, aksi takdirde tepkisindeki samimiyet sorgulanacak ve emperyalistlerin kuklası olduğu iddiası karşılık bulacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder