Şirkten
sıyrılabilmek mümkün değildir.
Devlet, siyaset veya kamu
alanında Atatürk; evde veya camide Allah inancıyla yoğrulmuş Türk milletinin Politeizm
yani Çoktanrıcılık itikadı, üstü hiçbir manipülasyonla örtülemeyecek kadar
açıktır.
Doğuştan itibaren
gözlerini dünyaya açan bebek, önce duvarlarda asılı olan Atatürk fotoğraflarını
görür; gelişim ve eğitim esnasında Atatürk’ü anarak tazimi bir borç hatta
ibadet bilir; çalışma hayatında, sokakta yürürken, devlette görevliyken, milletvekili
olurken, mahkemede yargılanırken, alışveriş yaparken, yasalar çıkarırken,
yeminler ederken, bağlılık nutku atarken, ilkelere sadakat gösterirken Atatürk
ile yatıp Atatürk ile kalkar. Dolayısıyla Atatürk, Türk milletinin kaçınılmaz
bir besmelesidir; aksi takdirde ne siyaset yapılabilir, ne devlette görev
alınabilir, ne de ne vatandaş olunabilir.
Ne var ki, Atatürk
egemenliği ortadayken, sözde Allah’a iman edilmiş bir Müslüman olunduğu da
iddia edilir.
Allah’a apaçık şirkin
koşulduğu bir düzende ne ezanın, ne namazın, ne orucun, ne haccın, ne Kur’an’ın
ne de herhangi bir ibadetin hiçbir değeri bulunmamakta; mastürbasyonsu dini bir
tatminden öte bir kıymet taşımamaktadır.
Gerekçe her ne olursa
olsun şirkin görmemezlikten gelinebilmesi hele de Allah indinde bir bağışı söz
konusu değildir.
Türk milleti Müslüman
ise; nasıl oluyor da Allah’ın değil de Atatürk ilkelerine bağlılık
gösterebiliyor, devleti Atatürkçü olabiliyor, hatta seçilen vekiller Atatürk ilkeleri
üzerine yemin ederek Müslümanları yönetebiliyor?
Asıl trajikomik ise, seninle
birlikte camiye gelerek namaz kılan, oruç tutan ve birçok ibadeti yapan bir
vekil adayı, seçilmesiyle beraber öyle bir küfür ehli olabiliyor ki, mecliste
ya da hükümette olduğu sürece Allah’a ortak koşucu ne varsa hem işliyor hem de
oylarını aldığı insanlara fevkalade kötü örnek olup, Çoktanrılı inanca sürüklüyor.
Dolayısıyla ihaneti makul göstermede en mahir olanlar İslam ülkelerinin
milletvekili ve iktidarlarıdır.
Düşünün ki, Allah’a
iman etmiş bir Müslüman olarak mahkemeye gitmek suretiyle hak ve adalet
arayışına giriyorum ama mahkeme duvarında Atatürk’ün portresi ve sözleri! Oysa
ben putperest bir Kemalist olmayıp Müslüman olduğuma göre; o mahkemenin hakkımı
ve adaletimi tesis edebilmesi mümkün müdür?
Bir dergiyle yaptığım
röportaj sonrası Bakırköy 2. Asliye Ceza’da aleyhime açılan bir davayı
hatırladım. Söz konusu davada savunma yapmak amacıyla Kur’an’daki bir ayeti
delil gösterdiğimde hakım kızarak; “Burada ayet okuyamazsın” sözleriyle şahsıma
çıkışmıştı. Ben de “okurum” karşılığını verince; “seni tutuklarım” bağırması üzerine
aynı ses tonuyla; “Allah izin vermez ise beni tutuklayamazsın” demiş ve
akabinde büyük bir öfkeyle yüzüme bakarak; “Çık dışarı” demekle kalakalmıştı.
Türkiye, her ne kadar
İslam imajına sahip bir ülke olsa da vahye göre Müslüman değildir! Çünkü Atatürk
ilkeleriyle yönetilen bir ülke şirk içinde olduğundan Müslüman olamaz.
Ruh nasıl bedenden
ayrılmadığından ötürü insanın diriliği mevzubahis ise, Allah ilkelerinin
devletten koparılıp bir beşer olan Atatürk ilkeleriyle bütünleştirilmesinden
ölülük vuku bulmuştur. Bu sebeple ölü bir diyardaki canlılık, kalkınma veya iyi
gelişmeler yanıltmamalı; Atatürk’ü zombileştiren Türk milletinin ahkâmları aldatmamalıdır.
Hala “Tek Tanrılığa” geçmemekte inat ve
ısrar eden başta iktidar ve politikacılar olmak üzere Türk Milleti bilmelidir
ki, kurtuluşları için ya ALLAH, evet sadece ALLAH seçimini yapacaklar ya da Atatürk
ile birlikte Çoktanrılı bir inanç içinde başlarına gelecek felaketlere ve ecellerine
razı olacaklardır.
80 yıldır Atatürk adlı
bir ölünün tanrıymışçasına devletin tek ulu’su olduğu Türkiye’de nekrofiliciler
yani ölü sevicilere karşı konulmadığı müddetçe Türk Milleti’nin şirkten kurtularak
Müslüman olabilmesi imkânsızdır.
Her ne kadar Türk
Milleti’nin tanrısı ALLAH diye bilinip böylesi bir şöhrete sahip olunsa da,
Atatürk olduğu tartışılmazdır. Çünkü devletin inancı ne ise, o devlete rıza
gösterip küfrünü sindiren halkında inancı odur! Zaten evrensel bir din olan
İslam’ı, “Türk İslam’ı” gibi
ayırmak, Türkiye’de Müslüman olma yolunun Atatürk’e imanla mümkün olduğu
kanıtlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle Atatürk ilkelerini onaylamak, Allah’a
ortak koşmaktır!
Bazen ne istiyorum
biliyor musunuz; Türkiye’nin dört bir taraftan işgal edilerek çok derin ve
dehşetsi bir İstiklal savaşına girmesiyle Atatürk kurtarıcılığına son
vermesini! Böylece Allah’a ortak koşulmasından kurtulunarak Atatürk hegemonyalığına
son verilebilir mi; ya da çukurunda değil zombileştirilerek hayatta tutulmaya
çalışılan Atatürk hezeyanı devam ettirilir mi veya bir başkası çıkarak Atatürk’ün
yerine geçmek suretiyle Allah ve İslam karşıtlığı sürdürülür mü?
Ancak Atatürk her ne
kadar toprağa karışıp bedeni çürümüş bir beşer ise de, Türkiye’nin kurtarıcı
bir yücesi yani tanrısı olarak varlığını sürdürebilmiş olması kendisinden
değil, onu vazgeçilmez kılan nekrofilleşmiş Türk milletindendir.
Hani, şeytan hesap
günü insanlara diyecek ya; “Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size
vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben,
sadece sizi çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni
yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni
kurtarabilirsiniz!” misali Atatürk’te Türk milletine aynı sözleri
söyleyecek ve şahsını değil kendilerini suçlayarak yermelerini
isteyecektir.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; ondan
başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.”
Nisa 116
“Unutma o
günü ki, onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını
güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz. Sonra onların mazeretleri, «Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!» demekten başka bir
şey olmadı.” En’am 22-23
“(Hesapları görülüp) iş
bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size
gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten
benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi çağırdım, siz de benim
davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi
kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni
(Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için elem verici bir
azap vardır.” İbrahim 22
“O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı.
Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden)
çeşitli
ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın.
Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.” Bakara 22-23
Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.” Bakara 22-23