29 Mart 2017 Çarşamba

Aptallar!

İnsandan daha çok aptalların var olduğu dünyada insanca yaşayabilmek ve insani bir düzen kurabilmek mümkün değildir. Çünkü insan ile aptallar, seküler-laik düşünce düzeyinde öyle bir çatı altına toplattırılarak harmanlaştırılmış ki, kimin insan kimin aptal olduğu bilinmez bir karmaşa oluşturmuştur.

Eğitimi aptallığı yenebilmek için çözüm sananlar, aptallığı idrak edememiş eğitimli öyle cahillerdir ki, daha fazla bilmeyi aptallığı ortadan kaldırabileceği düşüncesini savunurlar. Oysa cahillikle aptallık birbirlerinden apayrıdırlar! Dolayısıyla cahil ve eğitimli kişiler arasındaki fark, eğitimlilerin daha fazla bilmeleridir. Fakat bunun aptal veya akıllı olmaları ile hiçbir ilgisi yoktur.

Her ne kadar aptallık bir akılsızlık ise de, dünyadaki aptalların çoğunluğu, aslında aptallığın da bir akıllılık olduğu algısını meşrulaştırmış olmalı ki, vahiy dışı eğitim ve kariyer gibi unvanlarla akıl, rasyonalist ve pozitivist düşüncelerle tanrılaştırılabilmiştir.

Ayrıca rasyonalizm yani akılcılık felsefesinin kurucularından Aristo dahi beynin sadece kanı soğutmak için var olduğunu, akıl ile ilgili bir işlevinin bulunmadığını düşünürdü. Aklı tek başına tanrı olarak savunup sayfalarında hiçbir şeyin yazılı olmadığı boş bir kitap addeden Aristo, yaratıcı Allah’ı ve ruhu inkâr etmesinden hayatı boyunca çelişkilerden kurtulamamış; gerçek ile düş yani kuram arasında sıkışan bir aptal olarak tarihe geçmiştir. Ki, İslam filozofları olarak tanınan İbni Sina ve Farabi de Aristo’nun etkisinde kalarak görüşlerini Kur’an’a ve şeriatın diğer kaynaklarına uydurmaya çalışmış dahi aptallardır. Hem kaderi savunup hem de özgür irade’den yana olmak nasıl bir tezattır? 

Bu sebeple kimin aptal ya da akıllı veya iyi ya da köyü olduğu yargısı nefislere terk edilip yaratıcı Allah dışlanılmıştır. Oysa Allah’ın indirdiği Kur’an’ı Kerim, kimin ne olduğunu açıkça ortaya koymasına karşın insan, yaratıcısı yerine hilkatteki eşinin bakışlarına önem vererek referans edinmeye kalkışıp tutunmaya çalışmış ama geçicilikten öteye gidemeyip kalıcı olamamıştır.

Kalpte saklı olanı bilmeyen yaratılmış bir insanın herhangi bir konuda ahkâm kesebilmesi imkânsızdır. İnsanın kulsal fıtratı yaratıcısının dileği dışında hiçbir şeye muktedir olamadığı tecrübeleriyle kanıtlı olsa da, inat ve ısrarından dolayı kabule yanaşmamaktadır.  

Doğruyu yanlıştan ve iyiyi kötüden ayırıp muhakeme yetisi kazandıran akıl, bilgi yani eğitimle kazanabilen bir imtiyaz olabilseydi; fani dünyada aptallar iktidarlara gelemez ve vahyin dışındaki gerek dinsel, gerek bilimsel, gerek sosyal ve gerekse siyasal düşünceler hayat bulamaz; dolayısıyla aptallar yığını oluşamazdı.

Her aptalın kendisini beğenen başka bir aptalı bulmasıyla insanlık ölmüş ve yaratıcı Allah’a olan asilik yeryüzünü sarabilmiştir. Öyle ki, cahil aptallardan çok daha tehlikeli olan bilgili aptallar, akıl hocaları olarak insanları öyle güderek aptallaştırmışlar ki, yaratıcı değil yaratık egemen sahibi yapılabilmiştir.

Bu sebeple aptallar, düşlerinde kısıtlayamadıkları sınırı pratik yaşamada geçirmek isteyerek kurmak istedikleri hayat için cebelleşip durur ancak sinema kurgularından öteye gidemezler. 

Aslında dünyadaki en temel sorun nedir bilir misiniz; aptalların kendilerinden son derece emin, sözde akıllıların ise birçok gerekçe öne sürerek daima şüphe içinde olmalarıdır. Bu durumda vahiy dışı bir akılılık, aptallık değil de nedir!
Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır. Çünkü bir saniye sonrası meçhul ve ölüm olan hayatıyla ilgili hiçbir bilgi, vaat, ölüm ötesi malumat vermeyen düşüncelere inanıp rehber edinebilmektedirler. Haydi, ölümsüzlük yani ebediyetlik veremiyorlar da, bir yaşam garantisi sunabiliyorlar mı; yaşam boyunca sağlıklı kalabilme garantisi verebiliyorlar mı; musibetlerden sakındırabiliyorlar mı? Öyleyse nasıl inanılıp güvenilerek rehber edinebiliniyorlar?

Hayvanların en aptalı nasıl istiridyeler ise, insanlarında en aptalı yaratıcı Allah’a asi olan; indirdiği hükümlere itaat etmeyen; Kur’an’ı Kerim’i rejim yapmayan, Hakk’a değil batıla odaklı siyaset yapan; Allah ve Resul’üne uymayıp nefsi arzu ve isteklerinin peşine takılan; vahyi siyasetten ve devletten dışlayan; yaratıcı Allah’ın ayetlerini gericilik, yobazlık, çağ dışılık ve ilkellikle aşağılayarak küçümseyen; Allah’tan değil insanlardan korkan; Allah’ın şeriatını mukim kılmayarak hak ve adaletle hükmetmeyen; çıkarı Allah’ta değil beşerde gözeten; ebedi ahiret hayatını fani dünyaya peşkeş çekendir.

İnsanı bozan aptallıktan daha korkuncu yoktur. Seküler-laik çarkına kapılmış bir insanın öğütülmeden dişlilerin arasından kurtulabilmesi mümkün değildir. Tıpkı İslam filozofları İbni Sina ve Farabi gibi teist olsalar da ateist düşüncelerin etkisinde kalır; hipotezden ibaret batıl saçmalıkları yereceklerine Kur’an’ı o saçmalıklara uyarlamaya çalışırlar. 
     
Dolayısıyla seküler-laik rejimi sindirmiş her devlet; her meclis; her vekil ve her millet aptaldır; Allah’a şirk koşan akılsızlardır. Bugün için yaşam garantisi veremeyenlerin yarın için verebilecekleri bir garantileri olmadığından ölüm ve ötesi için yaratıcı Allah ve düşüncelerinden başkasına inanılıp güvenebilinir mi?

“Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit «Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!» derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler. Bakara 13


“Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız? Casiye 23 

Hiç yorum yok: