İnsandan daha çok
aptalların var olduğu dünyada insanca yaşayabilmek ve insani bir düzen
kurabilmek mümkün değildir. Çünkü insan ile aptallar, seküler-laik düşünce
düzeyinde öyle bir çatı altına toplattırılarak harmanlaştırılmış ki, kimin insan
kimin aptal olduğu bilinmez bir karmaşa oluşturmuştur.
Eğitimi
aptallığı yenebilmek için çözüm sananlar, aptallığı idrak edememiş eğitimli
öyle cahillerdir ki, daha fazla bilmeyi aptallığı ortadan kaldırabileceği
düşüncesini savunurlar. Oysa cahillikle aptallık birbirlerinden apayrıdırlar!
Dolayısıyla cahil ve eğitimli kişiler arasındaki fark, eğitimlilerin daha
fazla bilmeleridir. Fakat bunun aptal veya akıllı olmaları ile hiçbir ilgisi
yoktur.
Her ne kadar aptallık bir
akılsızlık ise de, dünyadaki aptalların çoğunluğu, aslında aptallığın da bir akıllılık
olduğu algısını meşrulaştırmış olmalı ki, vahiy dışı eğitim ve kariyer gibi
unvanlarla akıl, rasyonalist ve pozitivist düşüncelerle
tanrılaştırılabilmiştir.
Ayrıca rasyonalizm yani akılcılık
felsefesinin kurucularından Aristo dahi beynin sadece kanı soğutmak için var
olduğunu, akıl ile ilgili bir işlevinin bulunmadığını düşünürdü. Aklı tek
başına tanrı olarak savunup sayfalarında hiçbir şeyin yazılı olmadığı boş bir
kitap addeden Aristo, yaratıcı Allah’ı ve ruhu inkâr etmesinden hayatı boyunca
çelişkilerden kurtulamamış; gerçek ile düş yani kuram arasında sıkışan bir
aptal olarak tarihe geçmiştir. Ki, İslam filozofları olarak tanınan İbni Sina
ve Farabi de Aristo’nun etkisinde kalarak görüşlerini Kur’an’a ve şeriatın
diğer kaynaklarına uydurmaya çalışmış dahi aptallardır. Hem kaderi savunup hem
de özgür irade’den yana olmak nasıl bir tezattır?
Bu sebeple kimin aptal ya da
akıllı veya iyi ya da köyü olduğu yargısı nefislere terk edilip yaratıcı Allah
dışlanılmıştır. Oysa Allah’ın indirdiği Kur’an’ı Kerim, kimin ne olduğunu
açıkça ortaya koymasına karşın insan, yaratıcısı yerine hilkatteki eşinin
bakışlarına önem vererek referans edinmeye kalkışıp tutunmaya çalışmış ama
geçicilikten öteye gidemeyip kalıcı olamamıştır.
Kalpte saklı olanı bilmeyen
yaratılmış bir insanın herhangi bir konuda ahkâm kesebilmesi imkânsızdır. İnsanın
kulsal fıtratı yaratıcısının dileği dışında hiçbir şeye muktedir olamadığı
tecrübeleriyle kanıtlı olsa da, inat ve ısrarından dolayı kabule
yanaşmamaktadır.
Doğruyu yanlıştan ve iyiyi kötüden
ayırıp muhakeme yetisi kazandıran akıl, bilgi yani eğitimle kazanabilen bir imtiyaz
olabilseydi; fani dünyada aptallar iktidarlara gelemez ve vahyin dışındaki
gerek dinsel, gerek bilimsel, gerek sosyal ve gerekse siyasal düşünceler hayat
bulamaz; dolayısıyla aptallar yığını oluşamazdı.
Her aptalın kendisini beğenen
başka bir aptalı bulmasıyla insanlık ölmüş ve yaratıcı Allah’a olan asilik
yeryüzünü sarabilmiştir. Öyle ki, cahil aptallardan çok daha tehlikeli olan
bilgili aptallar, akıl hocaları olarak insanları öyle güderek aptallaştırmışlar
ki, yaratıcı değil yaratık egemen sahibi yapılabilmiştir.
Bu sebeple aptallar, düşlerinde
kısıtlayamadıkları sınırı pratik yaşamada geçirmek isteyerek kurmak istedikleri
hayat için cebelleşip durur ancak sinema kurgularından öteye gidemezler.
Aslında dünyadaki en temel sorun
nedir bilir misiniz; aptalların kendilerinden son derece emin, sözde akıllıların
ise birçok gerekçe öne sürerek daima şüphe içinde olmalarıdır. Bu durumda vahiy
dışı bir akılılık, aptallık değil de nedir!
Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha
aptaldır. Çünkü bir saniye sonrası meçhul ve ölüm olan hayatıyla ilgili hiçbir
bilgi, vaat, ölüm ötesi malumat vermeyen düşüncelere inanıp rehber edinebilmektedirler.
Haydi, ölümsüzlük yani ebediyetlik veremiyorlar da, bir yaşam garantisi
sunabiliyorlar mı; yaşam boyunca sağlıklı kalabilme garantisi verebiliyorlar mı;
musibetlerden sakındırabiliyorlar mı? Öyleyse nasıl inanılıp güvenilerek rehber
edinebiliniyorlar?
Hayvanların en aptalı nasıl
istiridyeler ise, insanlarında en aptalı yaratıcı Allah’a asi olan; indirdiği
hükümlere itaat etmeyen; Kur’an’ı Kerim’i rejim yapmayan, Hakk’a değil batıla
odaklı siyaset yapan; Allah ve Resul’üne uymayıp nefsi arzu ve isteklerinin
peşine takılan; vahyi siyasetten ve devletten dışlayan; yaratıcı Allah’ın
ayetlerini gericilik, yobazlık, çağ dışılık ve ilkellikle aşağılayarak
küçümseyen; Allah’tan değil insanlardan korkan; Allah’ın şeriatını mukim kılmayarak hak ve
adaletle hükmetmeyen; çıkarı Allah’ta değil beşerde gözeten; ebedi ahiret
hayatını fani dünyaya peşkeş çekendir.
İnsanı bozan aptallıktan daha
korkuncu yoktur. Seküler-laik çarkına kapılmış bir insanın öğütülmeden dişlilerin
arasından kurtulabilmesi mümkün değildir. Tıpkı İslam filozofları İbni Sina ve
Farabi gibi teist olsalar da ateist düşüncelerin etkisinde kalır; hipotezden
ibaret batıl saçmalıkları yereceklerine Kur’an’ı o saçmalıklara uyarlamaya
çalışırlar.
Dolayısıyla seküler-laik rejimi sindirmiş her
devlet; her meclis; her vekil ve her millet aptaldır; Allah’a şirk koşan
akılsızlardır. Bugün için yaşam garantisi veremeyenlerin yarın için
verebilecekleri bir garantileri olmadığından ölüm ve ötesi için yaratıcı Allah
ve düşüncelerinden başkasına inanılıp güvenebilinir mi?
“Onlara:
İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit «Biz hiç,
sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!» derler. Biliniz ki, sefihler
ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler.”
Bakara 13
“Hevâ ve hevesini tanrı
edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye
göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?”
Casiye 23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder