“Türkler, insanlığın insan olmayan numuneleridir.
Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da
yok etmeliyiz.” William Ewart Gladstone - İngiltere Başbakanı-1868
Avrupalılar yani haçlı-siyonistlerce ‘geri ırk’ olarak yaftalanıp aşağılanmaya
çalışılan Müslüman Türk milleti, İslami kimliklerinden dolayı hiçbir dönemde
insan olarak kabul edilmemiş, menfaat endeksli ilişkiler köle düzeyinde
götürülmüştür.
Osmanlı İslam Devletinin lağvedilip seküler-laik
Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla Batı’nın esareti altına sokulan Türkiye’nin
bağımsızlığa koşacak olması öyle tedirginlik doğurmuş ki, kor halinde
bekletilen düşmanlık açığa çıkarak saflar alınmaya başlamıştır.
“Doğal seleksiyona dayalı kavganın, medeniyetin
ilerleyişine sizin zannettiğinizden daha fazla yarar sağladığını ve sağlamakta
olduğunu ispatlayabilirim. Düşünün ki, birkaç yüzyıl önce Avrupa, Türkler
tarafından işgal edildiğinde, Avrupa milletleri, ne kadar büyük risk altında
kalmıştı, ama artık bugün, Avrupa’nın Türkler tarafından işgali bize ne kadar
gülünç geliyor. Avrupa ırkları olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde
Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine
baktığımda, bu tür aşağılayıcı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar
tarafından elimine edileceğini görüyorum.” Charles Darwin
Tarih, sadece dün değildir; bugünde yarında
bir tarihtir! Dolayısıyla günümüzde dahi
Batı’nın ezeli ve ebedi düşmansı düşüncesi hiç değişmemiş ve
durağan yanardağ misali patlamaya hazır bekleyişi hiç sönmemiştir.
Medeniyetlerine girmek kâfi değildir;
dinlerine uymak vazgeçilmez şartlarıdır. Her ne kadar Türkler, İslami hüviyetlerini
kamufle edebilmek için seküler-laik bir çizgiyi kabul edip Batı’dan yana tavır
almış iseler de, özdeki inançları inandırmaya yeterli olmamış, hegemonyaları
altında sürdürülen yakınlık, dostluk ve müttefiklik pamuk şekeri misali öteye
gidememiştir.
Yahudilerin kutsal
kitabı ve aynı zamanda hukuk sistemi olan Talmud’da, Türkler maymuna
benzetilmektedir. “Müslüman Türkler, kuzey ve güneydeki göçebeler, zenciler
ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler, tabiatı çok daha düşük
sesli bazı hayvanların tabiatına benzer; bunlar insan seviyesinde değildirler.
Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü
görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir.”
Başta Türkler olmak
üzere İslam ülkelerinin Hıristiyan ve Yahudi dünyası karşısında yeterli kalkınmayı
ve gücü gerçekleştiremeyerek muhtaç kalmaları, inançlarının gereği gibi hareket
etmemelerindendir. Hıristiyan ve Yahudilerin sahip oldukları geçici
üstünlüklerinin altında ezilerek kendilerini geliştirememiş ve onlara karşı,
onlar gibi bir ittifak sağlayamayarak caydırıcı olamamışlardır. Çünkü hiç
ölmeyecek ve kaybetmeyecek sonsuz bir dünya yaşamıyla bütünleştiklerinden,
tanrı misali egemen gördükleri Hıristiyan ve Yahudilerden korkmakta; onları
rızık, huzur ve güven verici; istihdam sağlayıcı güçler olarak
yüceltmektedirler. Haksızlık karşısında dik duramayarak savaşmaktan kaçan ve
korkan her toplum; esareti, sömürülmeyi ve aşağılanmayı hak edendir.
Bir taraftan birbirlerine
karşı üstün gelmeye çalışırlarken, diğer taraftan düşman güçlerinin artıklarıyla
beslenmeyi ve onların yanında bir sığıntı gibi yaşamayı onur telakki
etmektedirler. Hâlbuki inandıklarını iddia ettikleri yaratıcı Allah’a ve kitabı
Kur’an’a gerçekten iman etmiş olsalardı, böylesine alçalarak ve birbirlerine
düşerek yönetilen değil yöneten bir konuma yükselebileceklerdi.
Yaklaşık iki
milyarlık bir İslam aleminin ve onlarca İslam ülkesinin Birleşmiş Milletler
güvenlik konseyinde daimi tek bir üyeliği, söz ve veto hakkı dahi bulunmaması;
alçalmışlığın, dışlanmışlığın ve mandalığın açık bir kanıtıdır.
Başta
Almanya ve Hollanda olmak üzere Batılı ülkelerle yaşanılan olaylar fevkalade
normaldir. Ne hakla neye kızılıyor? Onların
dinlerine uymadan topluluklarına girebilmenin, dost ve müttefik olabilmenin imkânsızlığı
öyle aşikâr ki, fıtratlarının yani kaderlerinin gereğini yapmalarından
hayıflanmanın hiçbir gereği bulunmamaktadır. Hem Müslüman olduğunu söyleyeceksin hem de yataklarına
girip bakire kalacağını mı zannedeceksin? Dolayısıyla ya müstemleke kalmaya
devam edecek ya da savaşmaya hazır olacaksın! Sözde evrensel insan hakları
denen düzmece nefsi balonun kalıcı hiçbir karşılığı olmadığı yaratıcı Allah’ın
hükümleriyle yani kaderle alenidir. Çünkü ip kimin uhdesindeyse, sözü O söyler!
“Dinlerine
uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol,
ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak
olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”
Bakara 120
“Kim Allah’ı, Rasul’ünü ve iman edenleri dost edinirse,
(bilsin ki)
üstün gelecek olanlar, şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır. Ey iman edenler!
Senden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu
edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah’tan korkun; e¤er mü’minler
iseniz.” Maide
56-57
“Ey iman
edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını
tutarlar). İçinizden onları dost
tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”
Maide 51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder