Bir musibetten
kurtulmuş olmak; etrafınızı sarmış diğer binlerce musibetten kurtulmuş olacağınız
garantisi vermez.
“(Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız,
kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir.” Ahzab 36
Aslında
ülke olarak üzerimize öyle bir ölü toprağı serpilmiş ki, ne batıp ne de
çıkamayarak sürekli sürünüyoruz.
Gerek
içeride gerekse dışarıdaki düşmanlarımızı demokrasi adına dost yapabilmemiz ya
da toleransta bulunup hoşgörüyle bağrımıza basabilmemiz sürünmemizin yegâne
sebebi olup, demokrasinin hileli güdümünden kurtulup bağımsız olamayışımızın
temelidir.
Sözde
Allah ama öze gelince tağut yani nefis diyen devlet ve siyasetin karmakarışık
kafası halkı da etkilediğinden düşmanları dost, dostları ise düşman kılmıştır.
Seküler-laik
düşüncenin en büyük düşmanı kimdir bilir misiniz; doğrudan Allah, Resulü,
kitabı ve iman etmiş Müslüman kullarıdır. Dolayısıyla Müslümanlar, her zeminde
egemenliği öyle ellerinde bulunmalıdırlar ki, yaklaşık 20 saatte bastırdıkları
darbe misali göğüslerini şehadete açabilmelidirler. Kimileri her ne kadar “demokrasi
şehidi” deme aşağılık kompleksini sürdürse de!
Söz
konusu isyanın F. Gülen tarafından yapıldığı tereddütsüz ise, ABD’yi Gülen’den
ayrı tutabilmek imkânsızdır. Çünkü dostu ve azmettiricisi ABD olmaksızın Gülen’in
böylesi bir operasyona ne cüret edebilir ne söz konusu subayları etkileyerek
cesaretlendirebilir ne organizede ne de halka karşı kamikaze de bulunabilir.
Darbenin
bastırılma şokunu hala üzerinden atamayan ABD’nin dumura uğramış hali aşikâr
olup, Gülen’in ABD’siz düşünülemeyeceği tartışılmazdır. Dolayısıyla Gülen ile
ABD tıpkı ruh ile beden misali bir bütün olup ancak ölüm birbirinden ayırır.
Hâlâ
“bir kanıt olursa” iade talebini ciddiye alabileceği söyleyen ABD Dışişleri
Bakanı, üstü kapalı olarak diplomasi üslupla “isteme Gülen’i benden, buz gibi soğurum senden” uyarısında
bulunmaktadır. Başka bir açıklamada ise, şartlı teslim edebileceğini
söylemişler. Yani Pensilvanya’daki evinde çekildiği inziva ortamıyla aynı standartlarda yaşam hakkı
verilmeliymiş!
Lakin
şartlıda olsa teslim edeceklerine inanmıyor; ölüsü dışında dirisine
ulaşılamayacağını düşünüyorum. Zaten şartlı bir teslimiyet kabulü, 80 milyonu zincirlemiş
bir mahkûmiyet olur!
Allah,
bir ibret ve imtihan olarak Türkiye’nin başına sardığı dâhili hainler PKK/HDP
ve FETÖ’nün düşmansı eylemlerinden hiçbir ders alınmadığı düşünce ve
davranışlarla ortadadır.
ABD’ye
karşı herhangi bir yaptırım uygulamaya cesaret olmadığından Gülen’in sadece
adını zikretmekten öteye gidilememektedir. Şah damarına kadar ABD mandası
altındaki Türkiye’nin istiklal ilan etmesiyle hem ABD’den Gülen’e hem de AB’den
PKK/HDP’ye öyle darbe vurur ki, zaman içinde namlarıyla birlikte leşleri de
çürür.
Kendini
tamamen ekonomiye ve hümanist düşünceye adamış iktidarın ABD’ye hesap sorabilmesi
mümkün olmadığından Gülen’e ilişebilmesi imkânsızdır. Oysa çıkarlar karşılıklı
hesap edildiğinde kimse kimseye mutlak esir düşmez. Lakin “babasın, efendisin, lidersin, idolsün, baş tacısın hatta tanrısın” diyerek
dinin dâhil namusunu ABD gibi haçlı-siyonist bir barbara teslim etmişsen; Gülen’i
alabilmek için savaş gereklidir.
Şu
gerçek bilinmelidir ki, Gülen, ABD ve İsrail başta olmak üzere haçlı-siyonist
güçlerce cihada karşı bir şövalye olarak öyle koruma altındadır ki, kendi
liderlerinden vazgeçerler ama Gülen’den asla! Unutulmamalıdır ki, haçlı-siyonistlerin ezeli ve ebedi tek
düşmanları Müslüman Türklerdir!
Dolayısıyla
sözde Allah’a ama özde ABD’ye dayanmış bir Türkiye, hiçbir haçlı-siyonist
ülkede caydırıcı ve yaptırımcı bir varlık hissettiremez. Düzen ve siyasetini
Allah’ın indirdiğine değil haçlı-siyonistlerin karaladıklarına adapte etmiş bir
Türkiye’nin kime güvenip dayandığı aşikârdır!
“Allah size
yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi
bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.” Al-i İmran 160
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder