Müslümanların kitabı
Kur’an’ı Kerim de, Hz. Peygamberin sünnetinde ve İslami literatürde olmayan “demokrasi”
öyle bir küfürdür ki, tıpkı ateist köklü laiklik misali hiçbir zaman kendini
sunmaz; akıl ve kalpleri iğfal ederek öyle manipülasyon yapar ki, insanken
insan numunesine, Müslümanken kafire yahut münafığa dönüştürüp hayvandan daha
aşağı mahluk kılar.
Allah’a
olan iman ve inancı reddedip aklın üstülüğünü kabul eden laiklik ile Allah
iradesini yok sayarak beşer iradesini üstün tutan demokrasi, dolaylı olarak İslam’a
karşı bir düşmanlıktır.
Haçlı-
Siyonistlerin İslam’a karşı sürdürdükleri argüman olan demokrasiye farklı anlamlar
yüklense de özü itibariyle dolaylı olarak Mutlak İrade’ye bir başkaldırı ve savaştır.
Nefislerin arzu ve istekleri için kendini adayan
şeytan ne kadar iyi ise, insanın egemenliği için var olan demokrasi de o kadar
iyidir.
Sekülerizm, ateizm, rasyonalizm veya pozitivizmin
dogması olan demokrasi, her düşünce ve inanç sahibinin kabul edebileceği öyle
sinsi bir nefistir ki, hedef ve gayesi yalnızca Allah’ın egemenliğine karşı
meydan okumak olup, eşitlik ve özgürlük adına otoriter tek çare savıyla insanı yani
toplumu dolaylı olarak mutlak irade sahibi kılar.
Dolaylı olarak insana üstünlük hakkı tanıyan demokrasiyi
Kur’an’a iman etmiş hiçbir Müslüman kabullenemez! Çünkü Müslüman, imanı gereği
Allah ve Resul’ünün hükümleri dışındaki her hükmü reddeder; dolayısıyla sözle
bağlı olduğu Allah ve Resul’üne ameliyle de riayet eder.
Hâlbuki demokrasi adına seküler yasaların koyduğu
hükümler gibi Allah’ta hükümler indirmiş ve o hükümler doğrultusunda insana
kulluk verilmiştir. Ancak demokrasi, insanı egemen kılıp Allah’a kulluğu
reddeden bir anlayış olmasından nefis, gerçekte olmasa da teoride egemen olma
mastürbasyonuyla seküler düşünceye tav olmuştur.
İnsana özgürlük değil kulluk
verilmiştir! Dolayısıyla Allah’ın hükümlerine karşı özgürlük değil kulluk
vardır. Özgürlük ve kulluk nasıl zıt ise, demokrasi ile İslam öyle zıttır! Cumhuriyet
düşüncesinde halkın kendi idarecisini seçme hakkı vardır ama demokrasi gereği dilediği
yasayı çıkarma, Allah ve Resul’ünün hükümlerini reddetme ya da bir başkasını
seçme hakkı bulunmamaktadır.
Aslında demokrasi inkârın, küfrün ve despotizmin en
ileri şeklidir. Dolayısıyla demokrasi, yaratıcı Allah’ın değil de beşerin yani
insanın sözün, sözlerin en yücesi, doğrusu, yöneticisi ve itaati kabul eder.
Demokrasi, adalet önünde öyle keskin bir kılıçtır ki,
tıpkı dini engelleyebilmek için kullanılan beyin ve bilim manipülasyonuyla
insanlar nasıl aldatılıyor ise, demokrasinin egemenlik iddiasıyla da
insanlar öyle kandırılmaktadır. Dolayısıyla seküler düşüncenin demokrat maskeli
hilesinin yegâne hedefi; Allah, Peygamber, Kur’an ve İslam’ın hâkim olmasını önlemektir.
Batıl düşüncede olan halk çoğunluğunun seçimi, dinen meşru kabul edilemez. Her
ne şartlarda olursa olsun her düşünce, mutlaka egemen olmak ister ve
egemenliğin paylaşımına hiçbir gerekçeyle izin vermez.
Diğer bir bakışla; din dışı seküler-laik rejimlerin
demokrasiyi yani halkın iradesel seçimini bloke eden totaliterliği, halk
iradesinin ve seçiminin nasıl etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır. İslam
kimlikli bir parti, lider ya da siyasetçi; halk çoğunluğunun onayını almasına
rağmen halkın dilediği İslami bir düzeni kurmakta özgür değil ise, demokrasi ne
işe yaramaktadır? Çünkü demokrasi, varlığı itibariyle İslami düzene karşıdır ve
İslami hiçbir şeyi onaylamaz; dolayısıyla halkın iradesi ve seçimi de dumur
olur. Demokrasi, seküler-laik düşüncenin teminatı olup, kulluğa karşı özgürlüğü
pompalayan nefsi bir başkaldırıdır. Her nefsin doğru yahut yanlışlarını
meşrulaştırma amaçlı demokrasi özlemi, demokrasinin batıl-şeytani olduğunu
kanıtlamaktadır.
Oysa insanın gıdası adalettir! Aç ve susuz kalmaya
razıdır ama adaletsiz asla! Haçlı-Siyonist güçlerin güdümündeki İslam maskeli sözde
Müslümanların adalete değil de özellikle demokrasiye ve çözümün demokraside
olduğuna vurgu yapmaları apaçık bir ihanet ve Allah şirktir.
Bu sebeple demokrasi
şövalyeliği yapan tüm İslam ülke lider ve siyasetçilerini lanetlediğim gibi
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti iktidarını da şiddetle kınıyorum.
Ülkemizdeki darbe
kalkışmasıyla birlikte abdestlerini alarak “ALLAH ALLAH” nidalarıyla silah ve
tankların önüne atlamak suretiyle şehid düşen şühedaya ‘demokrasi şehidi” ne
demek? Halk, ALLAH iradesine teslim olup azgınlara karşı adını anarak canlarını
vermiş ama geri kalanlar, sanki şehid düşen o insanlar ALLAH için değil de haçlı-siyonist
darbeciler yahut nefisleri için can vermişlercesine “demokrasi şehidi” olmakla
aşağılayabilmişlerdir. Öyleyse darbeyi yapan haçlı-siyonist güçlerden ne
farkları kaldı ki, Müslümanlara karşı kullandıkları argümana sarılabiliyorlar?
Haçlı-siyonistlerin
İslam’ı yıkma argümanları olan ‘demokrasi’ sözcüğünü kullanarak Müslümanları
aşağılayıp dışlayan iktidar, nasıl Müslüman ve adalet yanlısıdır? Neden adalet
değil de demokrasi! Allah’ın “el Adil” sıfatı taşıyıp seküler-laik rejime ters
düşmesinden mi? Siz demokrasinin
anlamını değiştirmeye çalışsanız da demokrasi, laiklik misali ALLAH’ın iradesinden
üstün ve meşru olduğunu kabul eder. Oysa demokrasi yerine “ADALET” desinler ki,
insanların tek gıdası olanı vermiş olsunlar. Demokrasi dikte edildiği gibi kimsenin
umurunda olmaz ama adalet olmazsa olmazdır. Unutmamalıdır ki, insanlar ancak
adaletle doyarlar!
Dolayısıyla demokrasi gerekçesiyle İslam ülkelerini işgal
edip çocuk-kadın-yaşlı demeden katlederek yurtlarını başlarına yıkan, ırzlarına
geçen, işkenceler altında zulmeden ve ALLAH’a savaş açan haçlı-siyonistlerin
elebaşısı ABD, yaptığı her kötülüğü demokrasi adına yapıyorsa; ABD’den ya da FETÖ veya PKK/HDP/PYD/YPG’den
ne fark vardır?
“Allah ve
Resûlü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder