Kur’an
buyruklarının hükmetmediği bir devlette meşakkatsiz yani huzurlu bir ibadet,
tıpkı ölünün kırık kolunu tedavi etmek gibidir! Ölünün
dışa yansımayan tepkisizliği nasıl huzurlu olduğu kanaati verir ise, şeriatın
hüküm sürmediği bir otoritede yapılan ibadette aynı kanaati yansıtır.
Hz. Peygamber
Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret etmesi akabinde ilk iş olarak İslam
Devletini kurma ivedilikliyi Müslümanlar açısından hiçbir yoruma hatta eğip
büktürmeye veya saptırmaya mahal bırakmayacak açıklıktadır. Dolayısıyla Kur’an’ı
Kerim’in tartışılmaz küresel bir anayasa olduğu aşikârlığı her şeyin ‘Allah
adına’ yapılma zaruriyetini ortaya koymuştur. Diğer bir ifadeyle Türkiye’de
iddia edildiği gibi Kur’an şahsa indirilmiş kişiye özel bir ibadet kitabı
değildir!
Din dışı seküler-laik
bir devlet olan Türkiye’nin İslam ile anılabilmesi mümkün değildir. İslami yani
Kur’an’i hiçbir literatüre yapısında yer vermeyen, zikretmeyen ve yasaklar
getiren Türkiye, diyanet ve halkın ibadet yapmasını insani haklar çerçevesinde
serbest kılmış ise de, Allah adına muaf tutulmamasından ötürü hiçbir değer
taşımamakta; böylece ölünün kırık kolunu tedavi etmekten farksız bir yer ihtiva
etmektedir.
Türkiye’deki hak ile
batılın harmanlanmasıyla doğan kaos her ne kadar diğer sözde İslam ülkelerinde
mevcut ise de, Türkiye’de en radikal vahiy karşıtı bir iğfal yapıldığı ve tamamen
batı yani Hıristiyan odaklı hatta ateist yapıda olduğu tartışılmazdır.
Allah adına kesilmeyen
bir hayvanın etini yemek dahi büyük bir günah ve haramken; Türkiye’de hiçbir
şey Allah adına yapılamamakta ve yapılması serbest bırakılan dini vecibelere de
insanlık hürriyetleri gerekçesiyle izin verilmektedir. Eğer izin verilen dini yapı
ve vecibeler, seküler-laik rejimle çakışması durumunda derhal yasaklanmakta
hatta tehdit kabul edilip savaşılabilmektedir!
Ki, başa gelen darbe
girişiminde dahi “Allah, Allah” nidalarıyla şehid olmak isteyip Allah indinde
mükafat alabilmek maksadıyla kendilerini topa, tüfeğe ve tanka karşı siper eden
Müslümanlar bile Allah yolunda şehid sayılmamış, “demokrasi şehiti” olarak
tarihe geçirilmişlerdir. Çünkü Türkiye’de
Allah yolunda ölmek teröristliktir ve şehidlikle ithaf edilemezler.
Oysa Kur’an, ne vatan
ne bayrak ne millet ne de namus için ölmeyi şehidlikle mükâfatlandırmamış;
sadece Allah yolunda ölenleri şehid saymıştır. Dolayısıyla rivayetten öte hiçbir
bağlayıcılığı olmayan iddialar hurafedir, batıldır ve Kur’an’a aykırıdır. Hele
Peygamber Efendimize hadis adı altında atfedilen sözlerin tamamı yalandır,
uydurmadır ve batıla peşkeştir. Çünkü Allah Resulü, Kur’an’a muhalif ya da Kur’an
ile hükmedilmemiş hiçbir söze itibar etmemiş, söylememiş ve yapmamıştır.
Bu durumda
seküler-laik Türkiye’de ölenlerden hiç kimse şehid değildir ve ahirette hiçbir
karşılıkları yoktur. Şehidlik tamamen Kur’an’i bir kavram olmasından Allah
yolunda ölenlerin dışında hiç kimse için “şehidlik” ibaresi kullanılamaz. Ancak
batılı hak ile yamalayarak manipülasyonda sınır tanımayan maskeliler, şehidlik
gibi yüce bir kavramı öyle doğramışlar ki, şahit olunduğu üzere ‘demokrasi
şehdi’ dahi türetebilmişlerdir.
Devlet
için; millet için; vatan için; bayrak için fedakârlık yaparak kahraman
olabilirsin ama şehid asla!
Seküler ve laik
Türkiye’de Allah adına bir şey yapmak; ölmek; savaşmak; yasa çıkarmak yasaktır
hatta savaş sebebidir. Ancak evrensel insan hakları çerçevesinde bir şey elde edilebildiyse;
o da Allah nazarında bir küfürdür ve hiçbir kıymet taşımamaktadır.
Bana diyorlar ki, “Neden
Erdoğan ve Ak Partiye muhalefette bulunup şirkle suçluyorsun; onlarda senin
gibi Müslüman ve İslam için hizmet veriyorlar.” Diyorum ki; “Erdoğan da benim
gibi hilkatte bir insan ve Ak Parti beşeri bir yapıdır; onların yaptırım güçleri
bulunmadığından yükümlülükleri, hükümlere itaat etmektir. Sadece din dışı seküler-laik
rejimi hedef alarak İslami rejimin hâkim olmasına çalışıyorum. ALLAH’ın helal
kıldığını helal, haram kıldığını haram saymayan bir rejim küfürdür; dolayısıyla
ALLAH’ın mutlak egemenliğini devletinde tanımayan değil Erdoğan, kardeşim hatta
babam dahi olsa küfür ehlidir ve asla dostum olamazlar.”
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı
ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden
kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”
Tevbe 23
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine
verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit
kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini
duymaktadırlar.” Al-i İmran 169-170