Tükenmek bilmeyen laf, yeter oldu insana!
Karşılığı
aranmayan lafların âlemdeki değeri, din ve namus önemini öyle yitirtmiş ki,
artık vahiy, hak ve adalet değil ağızlardan dökülen laflar muteber hale gelerek
heyecan, umut ve güven doğurmuştur.
İnsan
ne kadar berbat, bezmiş ve yıkılmış bir psikolojide olsa da, laf kendisini öyle
dinginleştirir ki, sanki sorunları çözülmüş gibi rahata kavuşur. Oysa lafın
etkisi bitince altından kalkamadığı badireler ve sıkıntılar tekrar nükseder ve
laf, tıpkı soğuktan donarak ölmek üzere olan bir insanın uykusunun gelmesi ve
uyumasıyla beraber ölümünün gerçekleşmesi misali bitkisel hayata girer.
İnsan,
neden karşılığı olan sözlere değil de laflara itibar eder?
Karşılığı
olan sözler, yaratıcı Allah’ın sözleri; karşılıksız olanlar ise Allah’a karşı “ben”
diyen insanların lafları! “Ben” diye böbürlenerek kulluğu doğrudan yahut kısmen
veya dolaylı olarak reddeden insanın tek başına Allah’ın sözüne itibar
edebilmesi mümkün değildir. Onun için gerek din gerek iman gerek namus gerekse
şerefi nefsi doğrulara ya da yanlışlara göre kabullenir; Allah’ın sözleri ya inkâr
edilir ya da mazeretlerle savsaklanır.
Amele
değil lafa çok itibar edildiği hatta laf yarışında galebe çalanın üstün
kılındığı dünyada her nefis mükemmeli arar. Oysa sözün doğrusu ve mükemmeli
Allah’ındır ama benliği hoşnut etmediğinden ‘laf’ gibi muteber sayılmaz. Çünkü
insanın tamamen özgür kalma iddiası bulunduğu için kul olmayı sindiremez.
Dolayısıyla ne dilediği bir özgürlüğe kavuşur ne de mükemmelliğe! İnsan,
kendini yaratamadıktan sonra özgür olamayacağı gibi mükemmelliğe de erişemez.
Bu sebeple dünyada mükemmellik yoktur. Dualite yani ikilik vardır; iyi-kötü,
karanlık-aydınlık misali! Dünyada mükemmele yaklaşım olabilir mi diye sorulacak
olursa, yaratıcı Allah’a kayıtsız-şartsız itaat ve hiçbir gerekçeye sığınmayacak
bir aşktır ki, o’da ahirete götürüp cennete kavuşturur.
İnsanın
bozulması ve onurunu yitirmesinin nedeni, sözle değil lafla amel etmesi ve
kendine yol edinmesindendir. Söz ile laf arasındaki fark, tıpkı ruh ile beden
gibidir. Nasıl ki beden fani ise lafta fanidir. Allah söz, insan laf söyler!
Dolayısıyla muhakeme edebilen insan, bakiye değil faniye inanabilir mi?
Kaynağını
vahiyden almayan politikacı ve din adamları, yeryüzünün en tehlikeli
lafebeleridirler ki, toplumların zihin ve kalplerini iğfal ederek insanda değer
ne varsa silip süpürürler. Dolayısıyla insanı insan yapan din, namus, şeref,
hak ve adalet mücadelesi yok olur.
Böylece asıl kaçınılması ve sakınılması gereken
düşmanlar, kişi ya da toplumun hem dünyasını hem de ahiretini perişan eden siyasi
ve din adamlarıdır. Onun için lafa değil söze odaklanılabilinirse, her iki âlemde
de korku yaşanmayacaktır.
Yaşam ve ölümdeki
mananın derinliğini bilmeyenlerin lafları tükenmez ama bilen, Allah’ın sözlerinden
öte konuşmaya cesaret edemez. Hayatının nerede ve nasıl başladığı ya da nerede
ve nasıl sona erdiğine değil, ikisi arasında neler yaptığını sorgulamaya
başladığın an, yalanlardan uzaklaşıp gerçeğin açık perdelerine ulaşma ihtimalin
doğmuştur. Laftan söze geçiş, batıldan hakka geçiştir!
İnsanın politikacı ve
din adamlarının hazırladıkları tuzağa düşmelerindeki en büyük handikap nedir
biliyor musunuz; işittiklerini gerçeğin eleğinden geçirebilecek idrakleri
olmamalarıdır. Bilgileri demiyorum; çünkü her insan, yaşadığı olaylardan dolayı
yalanla gerçeği ayırabilecek bir tecrübeye ve muhakeme yetisine sahiptir. Lakin
lafı yani abartıyı kabul edip, sözü yani gerçeği dışlaması, aradığı ‘neden’ sorusuna açık bir yanıttır.
“Hayatımızda işlediğimiz hataların çoğu,
düşünmemiz gereken yerde hissetmekten, hissetmemiz gereken yerde düşünmekten
ileri gelmektedir.” John Colbins
Yeryüzüne halife olarak indirilen insanın söze değil lafa saygı duyup güvenmesi,
halifelik sıfatını da kaybedip düşünemeyen ve kavrayamayan bir mahlûk olmasına
sebebiyet vermiştir. Dinsizlikten, imansızlıktan, şerefsizlikten daha sert
yatak, daha keskin soğuk, daha acı sefalet yoktur.
Bu sebeple dinin, imanın,
namusun ve şerefin ne olduğu sözden değil laftan öğrenildiğinden, insan da ne
din ne iman ne namus ne şeref ne de hak ve adalet kalmış; böylece bozulan
insan, yaratıkların en korkuncu olarak dünyada peydahlanmıştır.
Oysa doğruluk ve
adalet bakımından kimin sözü tamamlanmış ise, O’na itibar gerçeğin ta
kendisidir.
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini
değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın
yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz
de söylemezler.” Enam 115-116
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder