Kim
kötülüğün, şerrin, felaketin, ızdırabın, acının, dehşetin, sıkıntının, belânın
ve zulmün kendisine musallat olmasını ister ki? Nefis öyle bir tıynettir ki, şeytana tapan satanistler dahi arzulamaz!
Öyleyse şeytanın musallat olması
iradesinden mi, insanın dileğinden mi, Allah’ın takdirinden mi yoksa
başıboşluğundan rastgele midir?
Şeytan, lakırdıdan öte
hiçbir uğraşısı olmayanların yegâne ve vazgeçilmez dostudur. Onun için şeytan, hayalperest
ve boş insana musallat olur.
Etrafınızda gördüğünüz bilgeler,
analistler, stratejisiler, teorisyenler, yorumcular, komplocular, senaristler,
gazeteciler, kurgucular, gaypçılar, falcılar, astrologlar ve bilinmeyenle
ilgili ufkun ötesini gördüğünü iddia edenlerin neredeyse tamamı şeytanın hizmet
eridirler. Birçoğunun iknadaki argümanları, olasılığa dayalı tahminleri ve zan
odaklı istihbarat bilgileridir. Yeter ki bir ateş böceğinin yansıttığı yanıp
sönen ışık misali bir foto görmesinler; öyle içini doldurmaya koyulurlar ki,
uydurduklarına kendileri dahi inanır ve muhakemeden yoksun insanlara da
inandırırlar.
Gerçeğin karşısında duran gerçeğin açık perdeleriyle
ilgilenmez, örtünün altındaki gizeme hedeflenerek, şeytandan aldıkları
vesveseyle yetenekleri seviyesinde çizer dururlar. Üretenler bir yana, bir de artıklarla
beslenenler vardır ki, kulaklarına bir fısıltı kaçmaya dursun!
Öylesine haksızlık, adaletsizlik,
acımasızlık ve sömürünün hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz ki, seküler
düzenin egemen tanrısı olarak ABD’yi kabulle; din, siyaset, ekonomi ve askeri
kararlar ABD merkezli alınmakta, dolayısıyla ABD boyunduruğu kuşatmasıyla cihad
ehli hariç tüm dünya etkisi altına girmektedir. ABD’nin dost ya da düşman
edindiği dost ve düşman bellenmekte; önce ABD çıkarları, sonra arta kalanlar
paylaşılmaktadır.
Sayıları az, silahları yetersiz, imkânları
kısıtlı ama imanları kâinatı sallayacak etkideki Irak Şam İslam Devleti’nin ortaya
çıkmasıyla yürekleri korku kaplayan seküler dünya, ne yapacaklarını bilemez bir
panikle tavşanın farlar karşısında kaskatı kesilmesi misali birbirlerine
sığınarak, cihaddan nasıl kurtulacakları arayışıyla çırpınıp durmaktadırlar.
Ne var ki, seküler dünyanın ittifak kurup
oluşturduğu cephe karşısında Müslümanlarında Irak Şam İslam Devleti’nin safında
birleşmemeleri için öyle yalan ve iftiralar düzdüler ki, neredeyse IŞİD’i İslam, insanlık, cani ve ahlak
düşmanı yaptılar.
IŞİD’i ABD, İngiliz ve İsrail’in müşterek
kurduğu bir yapı; lideri Ebu Bekir Bağdadi’nin Tel Aviv doğumlu bir yahudi
asıllı ve asıl adının da Simon Eliot olduğu; kimileri CIA tarafından
yetiştirilmiş bir CIA ajanı, kimileri MOSSAD ajanı, kimileri de M 16 ajanı
olduğu gibi nice yaftalar!
Aklıma, Aziz Nesin’in başına ödül koyduğum
gün, benim içinde CIA ajanı ve MIT ajanı olduğum yalanını yayan Refah Partisi,
Fettulah Gülen, hatta İsmailağa cemaati öyle korkmuşlardı ki, rahmetli babamın
üzerinde baskı kurarak açıklamamı ve koyduğum ödülü geri almam konusunda nasıl
entrikalar çevirdikleri hiç unutamıyorum. Müslümanların desteklememesi için
IŞİD’e atılan iftiraların aynısıyla karşılaşmıştım. Allah ve İslam adına yaptığım
davranışımdan kendileri zarar görebilecek endişesiyle alçaklığa kalkışan
Müslüman maskeli münafıklar, Allah’ın ayetlerine şeytan ayetleri denilirken ve
ülke kaosa girip, Sivas olaylarıyla birlikte yok edici bir iç savaşa ramak
kalmışken ne yapmışlardı? Ayetlere küfredilirken inlerine çekilip sinmek
suretiyle, “aman bizlere bulaşılmasın” diyerek titrememişler miydi?
Velev ki, Ebu Bekir Bağdadi’nin yahudi
asıllı; ana ve babasını da yahudi; haydi Tel Aviv de doğduğunu da kabul edelim;
haydi ABD, İngiltere ve İsrail’in kurduğu bir örgüt olduğunu da kabul edelim;
haydi CIA, MOSSAD ve M 16 ajanı olduğunu da kabul edelim; haydi senaryo
aşamasında açıklamadıklarını da söylemiş varsayarak geçmişinde insan olmadığını
da kabul edelim.
Eğer bugün Allah’ın dinini egemen
kılabilmek ve küfre karşı cihad yaparak İslam’ı ve Müslümanları şerefli kılmaya
çalışıyor ise, Allah nezdin de sen mi değerlisin yoksa o mu? Örneğin Allah’ın
aslanı ve kılıcı övgüsü kazanmış Hz. Halid Bin Velid (r.a), peygamber efendimize
ve İslam ordularına karşı savaşmamış mıydı, Müslümanları öldürmemiş miydi? O
zaman müşrik olması, aleyhine bir delil olabilir miydi? İslam adına yüzlerce
savaşa katılarak vücudunun herhangi bir yerine ok ve kılıç yarası almamış olan Başkomutan
Halid Bin Velid, İslam öncesiyle yargılanabilinir, Müslüman olmadığı iddia
edilebilir mi? Veya IŞİD saflarında cihad eden hıristiyanlıktan İslam’a geçmiş
Müslümanlara, gayrimüslim denilebilinir mi?
Ya da öncesinde iman edip cennette yaşayan
şeytan, ebedi lanetlenmesi akabinde sonsuza dek cehenneme gark olmasını;
öncesini referans alıp “cennet ehliydi, sevgi ve saygı duymak” gerekir, bakışı
getirebilinir mi?
Her ne kadar çabalasalar da, cihad ehlini
yermeye kalkışsalar da, fitne yaymakta sınır tanımasalar da, rüşvet, makam ve
fidye verseler de, yalan ve iftiraları kâinat
boyu sıralasalar da, şeytan fısıltılarıyla amel etseler de, Lawrence’in İslam
kılığına girmesi misali fetvalar yayınsalar da, firavunun büyücüleri misali gözbağında
bulunsalar da, iman ehlini etkileyemeyecekler ve Allah yolundaki cihaddan
saptırıp döndüremeyeceklerdir.
(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık
ben de yeryüzünde onlara (günahları)
süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım! Ancak
onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesna.” Hicr 38-39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder