Ne
diyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan; “İslam Devleti bir terör örgütüdür; sessiz kalamayız; İslam
ile yakından uzaktan bir ilgileri bulunmamaktadır.”
Peki,
ne diyor ABD’nin cumhuriyetçi senatörü Michelle Bachman; “İslam Devleti'ne karşı yapılan savaş, esasında İslam'a
karşı yapılan bir savaştır.”
İslam karşıtı düşünceleriyle tanınan İsrail
dostu ABD'li senatör Michelle Bachmann, “İslam adına ölmenin kendilerini cennete götüreceğine
inanan radikal bir ideolojiye tabi olan cihadcılarla karşı karşıyayız. Bu ilahi
bir savaştır. Yapmamız gereken şey İslami cihadı yok etmektir. Malesef Başkan
Obama, yanlış bir reçete ortaya koydu. Cihadı beraberinde getiren dürtüyü bile
kabul edemiyor. Evet Başkan, bu İslam ile ilgilidir. Ben şuna inanıyorum; eğer
ortada bu büyüklükte bir şer varsa bunu ciddiye almalısın, buna karşı savaş
ilan etmelisin, bunun etrafında dolanmamalısın. Tıpkı İslam Devleti'nin ABD'ye
savaş ilan ettiği gibi. Onun liderini öldür, onun yöneticilerini öldür, onun
ordusunu öldür, ta ki onlar beyaz bayrağı çekip teslim olana kadar. Savaş böyle
kazanılır.”
Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan
Davutoğlu, Ak Parti ve diğer İslam kimlikli ülke iktidarlarının içinde yer
aldığı haçlı koalisyonun İslam’a karşı savaştıklarını haftalarca haykırmama
rağmen IŞİD’çi bir terörist olmakla itham edilmiş ve birçok ithamlarla karşı
karşıya kalmıştım. Ancak ABD’li senatör Michelle Bachman’ın da aynı gerçeği
dile getirmesi, şahsımı tekfir edenlere kapak olsun. Oysa bas bar bağırdım,
ALLAH, Resulü ve hükümleri dedim!
Artık söze gerek kalmamış, Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve Ak Parti hükümeti ile birlikte ABD ve Vatikan güdümünde olan diğer
Arap ülkelerinin de İslam’a karşı savaştıkları ABD’li senatörce de teyid
edilmiştir.
Ey
Cumhurbaşkanı Erdoğan; siz ne kadar haçlı ittifakında yer alarak İslam
Devleti’ne karşı savaşmaya hazır olsanız da, Müslüman askerlerimiz asla dinlerine
ve kardeşlerine karşı savaşmayacaktır. Unutmayınız ki, Müslümanlar ALLAH’ın
kuludurlar, ne sizin ne ABD’nin ne Vatikan’ın ne de haçlıların kulluğunu kabul
etmezler. Müslümanlık öyle bir cesaret, kararlılık, itikad, izzet ve şereftir
ki; hapsedilmeyi, ölümü ve binbir türlü felaketi göze alır ama yaratıcısı Allah’a
ortak koşarcasına İslam’a karşı savaşmayı ve haçlılara ittifak kurmayı asla
sindiremez. Onlar fani dünyaya değil ahirete iman etmiş olmalarından, bir
saniye sonrası meçhul dünyaları için ebedi kalacakları ahiret hayatlarına fiyat
etiketi koymazlar. Unutmayınız ki, Müslümanlık sözle karşılık bulsaydı, kimse
şahadete koşmaz ve sizler gibi dünyevi çıkarlar peşine düşerlerdi.
Diyorsunuz ki; “İslam Devleti konusunda farklı bir yol haritası hazırlıyoruz.” Temennim
o dur ki, hazırladığınız yol haritasının yanlıştan ve küfürden dönen bir tövbe
olmasıdır. Hâlâ batılı rehber edinmiş bir yol haritası ise, bilin ki, Allah’ın
yol haritası sizi çepeçevre kuşatacak ve o yolda haçlı müttefiklerinizle
birlikte darmadağın olacaksınız.
Diyorsunuz ki; “Başbakan iken şöyle diyordu, şimdi böyle diyor' filan gibi yazanlar
çizenler var. O kadar anlarsınız. Sizin sırtınızda küfe yok. Rahatsınız. Ama
bizim sırtımızda küfe var. Sorumluluk var. Onlarda böyle bir sorumluluk yok.
Biz bu sorumluluğun idraki içindeyiz.” Keşke müminler ifade ettiğiniz gibi
rahat olup kolayca cenneti kazanan bir sorumsuzluk taşısalardı. Ancak Allah,
her kuluna sorumluluk yüklemiş, kimilerini yönetici kılarak, sırtlarına daha
ağır yüklü küfeler koymuştur. Herhalde mürekkep yalamış olmanızdan, sorumluluk
ya da küfe yüklemediği tek bir kulunun olmadığı idraki içindesinizdir. Lakin o
küfelerin ağır gelmemesi için de hükümler indirmiş ve uyanları, sırat köprüsünden
kolayca geçirtmesi misali küfelerini kuş tüyü ağırlığında hafifleştirerek, sabırla
üstesinden getirtmiştir. Ama Allah’ı, Resulünü ve ayetleri değil de batılı
rehber edinmişseniz, sorumluluklar ve sırtınızdaki küfeler size öyle ağır gelir
ki, nefsiniz kabararak kendinizi başkalarından üstün, ayrıcalıklı ve başarılı
bulur, övülmek ve alkışlanmaksızın geçirdiğiniz her saniye gururunuzu alçaltır.
Çünkü o küfede Allah’a hizmet yok, nefse vardır! Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Kur’an’dan başka bir şeyle mi sorumlu tutulacağını düşünmektedir; iblis ABD liderliğine
katılmayı sorumluluk olarak mı telakki etmektedir? Ya da haçlı safında durmasıyla
mı sorumluluğu yerine getirmiş olacak ve sırtındaki küfe hafiflenecektir?
Diyorsunuz ki; “Çözüm sürecini mutlaka nihayete erdireceğiz.” Pkk ile giriştiğiniz
çözüm sürecini nihayete erdirebilmenizin ön koşulu, öncelikle pkk’nın tövbe edip
yanlışını ikrarla ıslah olduğunu kanıtlamasıyla başlar. Hâlâ azgınlıkta devam
eden ve meydan okumasını sürdürerek tehdit ve şantajlarında sınır tanımayarak saldıran
ve katleden pkk’yı, nasıl yola getirip kalıcı bir barışı tesis edebileceksiniz?
Siz her şeyi ekonomiden ibaret gördüğünüzden, ekonomiyle üstesinden
gelebileceğiniz düşüncesi ütopyadır. Bedeni ekonomi olarak ele alırsak, ruhu ne
yapacaksınız? İnancı parayla satın alabilir misiniz? Canını inandığı değerler
uğruna gözünü kırpmadan feda edebilen bir insana dünyayı verseniz, asla geri
adım attıramazsınız. Ancak gözleri paradan başka bir şey görmeyen münafıklar
istisna! Ekonomi, hiçbir zaman toplumsal huzurun ve güvenin teminatı
olmamıştır. Materyalistlerde etkili olabilir ama ideolojilerde asla! Eğer
çözümü Allah ve Resulünün hükümlerine göre değil de, batıl düşünce düzeyinde
gerçekleştirmeye çalışıyorsanız, bilin ki şeytan size hayır değil şer getirir.
Bu sebeple giriştiğiniz çözüm süreci hüsranla neticelenecek ve eskisinden çok
daha beter tahribata yol açacaktır.
Siz çiziyor, konuşuyor ve planlıyorsunuz
ama Allah yapıyor ve hiçbir beşer, yaptıklarının önüne geçemiyor ise,
varlığınızın ve bildiklerinizin yaptırım değeri nedir?
Platon’la
bir öğrencisi arasında geçen tartışma, nasıl bir yaptırımı olduklarını ortaya
koymaktadır. Öğrenci, matematik dersinin
sonunda, “Peki hocam” demiş, “İyi, güzel ama bütün bunların yararı?” Sonra
eklemiş, “Ne gibi sonuçlar çıkar bundan?” Platon köpürmüş, kölelerinden birini
çağırmış, “Bu öğrenciye bu hafta harçlığını vermeyeceksin” demiş. Sonra da öğrenciye
dönüp, “Gördün mü? Matematik dersinin böyle de sonuçları da olabiliyor” demiş.
“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da
az öğüt alıyorsunuz!” Araf 3
“Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce,
Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da
edemezsiniz.” Şura 47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder