İmandan
sonra fasıklık çok kötü bir şeydir. Yaratıcı Allah yerine yaratık beşere
uyanlardan daha berbat kim olabilir?
Allah ve Resulüne iman eden birinin nefsi
galebe çalmış bir beşere itaati apaçık bir ortak koşmadır. Eğiticiye veya
rehbere sevgi ve saygı duyulabilir ama haddi aşan bir aşk ve tazim ile sorgusuz
teslimiyet kalbi hastalaştıran bir zehri doğurur ki, küfürden ya da yanlıştan
geri döndürecek tövbeye de imkân tanıtmaz.
İslam kimliği altında gençlerimizi iğfal
ederek vahiy aleyhtarlığına dönüştüren Gülen, tuzağı içindeki abi ve ablaları Allah
ve Resulünün izinde değil de kendi izinde yönlendirerek hem dünyalarını hem de ahiretlerini
kıyıma uğratmaktadır.
Amacı başta Türkiye olmak üzere ilişki kurduğu
ülkelerde dukalıklar inşa etmek olan Gülen, din kisvesiyle siyasi ve ekonomik
gücü eline geçirip gülenizm’i egemen kılmaktır.
Evet, bir hizmet hareketi var ama o hareket
Allah adına değil şeytan lehine olup, tamamen batıl odaklıdır. Dolayısıyla abi
ve ablalar, kendilerini adadıkları hizmetin İslam manipülasyonlu bir iblis yolu
olduğunu; ya fark edemiyorlar ya da zaman içinde nefislerine yenik düşerek tanrılığı
oynayan Gülen’e kulluğu kurtuluş sanıyorlar. Oysa Gülen’nin doğru mu yoksa
yanlış yolda mı olduğunu Allah’ın yüce ayetleriyle kanıtlayabilirler. Hatta Kur’an’a
uygun hadisler ve peygamber efendimiz (s.a.v) hayatıyla da ortaya
çıkarabilirler!
“Bana nispet olunan
hadisi Kur’an’la karşılaştırınız. Kur’an’a muvafık ise, o benimdir, ben
söylemişimdir.”
Hz. Muhammed (s.a.v)
Vahyi eğip bükerek parçalayan Gülen
çetesiyle hiçbir ilişkileri bulunmamasını emreden Allah’ın hükümlerine
kulaklarını tıkayan abi ve ablalar, iman sahibi Müslüman olduklarını iddia
etmelerine rağmen hem Kur’an’a hem de memleketlerine hasım tutumları, ancak
mühürlenmiş olmalarının bir sonucudur. Yoksa Gülen’in ne türlü dehşetli bir düşman
olduğu aşikârken; nasıl oluyor da gözleri oldukları halde göremiyor, kulakları
bulunmalarına karşın işitemiyor ve kalpleriyle kavrayamıyorlar? Eğer tanrıları Gülen
değil de Allah ise, Allah yerine Gülen’i yeğleyebilmeleri mümkün müdür?
Sözde Allah özde Gülen’i tanrı edinenler,
küfürlerini ne kadar kabul etmek istemeseler de söz ve davranışları beşere
odaklı itikatlarını kanıtlamaktadır. Amelsiz ilim, merkebe yüklenmiş ciltlerce
kitaptan farksızdır ama eğitici konumundaki abi ve ablalar, bu sebeple doğruyu
yanlıştan, iyiyi kötüden ayıramayarak muhakeme edememektedirler.
Bilgileri ezbere dayalı olmalarından kulaklarını
aşıp kalplerine inmemekte, dolayısıyla hem dünyevi hem de uhrevi olaylara nefsi
yorum katmalarından hain ve münafık etiketlerine maruz kalmaktadırlar.
İhlâslı bir iman, takiyye gibi adi bir riyakârlığa
gereksim duymaz. Madem her işte hüküm verici, gözetici ve koruyucu Allah ise, Mutlak
İrade’ye karşı herhangi bir beşerin üstün gelebilmesi, fayda veya zarar verebilmesi,
dilediğini gerçekleştirebilmesi mümkün müdür? Öyleyse takiyyeyi meşrulaştıran Gülen’in
nefsine iman ettiği alenidir. Böylece kendisine bağlı abi ve ablalarda küfrü
imana tercih ederek yoldan çıkmış takiyyecilerdir.
Ey abi ve ablalar! Ardına takıldığınız
zalim, sizleri Allah ve Resulünün hükümlerinden kopararak cehenneme koşturmaktadır.
Sizler gibi yaratık bir insan olan Gülen, Allah yanında kimdir ki, kendisinden
kazanacağınızı umut ettiğiniz şeylerin Allah’ın verecekleri yanında bir değeri
olabileceğini düşünebiliyorsunuz. Hem dininizin hem de vatanınızın aleyhine çalışan
Gülen’den öyle kaçınız ki, Rabbimin doğru yola eriştirdikleri kullarının
arasına katılabilin. Allah’ın yüce kitabı Kur’an’ı incelediğinizde, nasıl sapmışların
yolunda olduğunuzu inşaAllah kavrayabileceksiniz. Unutmayanız ki Gülen’in
sizleri aldatması kurtuluşunuz için bir mazeret olmayacak, dünyada ve ahirette kaybedenlerin
saflarına katılacaksınız.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve
kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve
Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder