Her ne kadar
bedenen fahişe olup olmadığına şahit değilsem de zihnen fahişe olduğu; Müslüman
Türk milletinin yüz akı ve şerefi padişahları için veled-i zina benzetmesiyle
kanıtlanmıştır.
Aşırı bir CHP militanı ve Kemalist olan
Mazıcı; dini değer taşıyan tarihi şahsiyetlere haçlılardan daha şiddetli
saldırmakta, din ve namus abidesi padişahlarımıza ve iffetli analarına alçakça
küfredebilmektedir.
Dünya, padişahlarımızı yüceltirken hainlerin
alçaltma çabaları, insanlarımızın ne denli habis ve nankör olduklarını
ispatlamaktadır.
Amaç ve hedefleri Allah’ın yüce dini İslam’ı
yeryüzünde egemen kılarak hak ve adaleti yerleştirmek olan padişahları, iflah
olmaz laik savunuculuğuna rağmen İslam’ı referans alarak eşleriyle dini nikâh
yapmamakla ithamı, hem savunduğu laikliğe bir tezat hem de tarihimizi karamakla
görevli bir haçlı olduğuna delildir.
Allah adı anılmadan kesilen bir hayvanın
etini yemek dahi haram olduğuna göre; şeriat için savaşarak canlarını veren herhangi
bir padişahın Allah adına nikâh kıymaması yahut zinası mümkün müdür?
Ki, nikâhın anlam ve mahiyetini milleti
aptal yerine koymak suretiyle manipüle eden İslam düşmanı Mazıcı, Allah’a olan
iman ve inancı reddedip beyin üstünlüğünü kabul eden ateist anlayışından dolayı
karşı olduğu nikâhı kaynak alarak padişahlarımızı veled-i zinayla suçlaması,
nasıl kasıtlı bir düşman olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu düşüncesine göre başta CHP’liler olmak
üzere Kemalistler, solcular ve PKK’lıların tamamı veled-i zina olup, asıl
gayrimeşru olanlar Allah adına değil de beşer adına kıyılan nikâhlardır. Dolayısıyla
Mazıcı, laiklik gereği ülkemizde kıyılan resmi nikâhların haram, Allah katında
zina sayılan evliliklerden doğan çocukların da veled-i zina olduğunu itiraf
etmiştir.
Aynı zamanda Müslüman millet hasmı
Ergenekon Terör Örgütünün de destekçisi olan Mazıcı, adımızı altın harflerle
tarihe kazıyan ecdadımıza, sırf İslam inancından ötürü öyle katmerli bir müteneffirdir
ki, “Kral çıplaktır” sözünü “Padişah çıplaktır” diye değiştirerek kadim Osmanlı
karşıtlığını her mecrada sürdürebilmektedir.
Bilimle özde hiçbir bağı olmadığı halde
ezberleriyle hak etmediği unvanını bilim adamı Pasteur ile verdiği örnekten
anlıyoruz. Dine bağlılığı ve buluşlarını Allah’a olan inanç ve imanıyla
gerçekleştiği bilinen Pasteur’ün koyu bir dindar olmasını kabul ederek, güya
dini, laboratuarın kapısında bıraktığını iddia edip kendilerinin de dini
bırakmaları gerektiğini açıklayan dinsiz Nurşen Mazıcı, çok iyi kullandığı
sanılan mantığının nasıl aldatmacı bir şeytan taktiği olduğu, Pasteur’un şu
sözüyle ortadadır.
"Doğayı ne kadar çok
incelersem, Yaratıcının eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor. Bilim
insanı Allah’a götürür." Pasteur
Demek ki Nurşen
Mazıcı bilim adamı değil ki, Allah yerine şeytanı rehber edinmiştir!
Tıpkı padişahlara veled-i zina iftirasında
bulunduğu gibi Pasteur’u da iftira atarak, dini, laboratuarın kapısında
bıraktığını iddia edebilmektir.
Oysa Pasteur, o güne kadar Aristo felsefesi ve evrim teorisiyle hareket eden tıp
dünyasına karşı büyük bir mücadele başlatmış, kendiliğinden türemenin bir hayal
olduğunu kesin olarak ispat etmesiyle, her oluşumun bir yaratıcısı ve nedeni
olduğu, gözle görülemeyen virüslerin dahi bir program dâhilinde ürediklerini
savunmuştu. Pasteur, embriyoların kendiliğinden meydana gelmediği doktrinini açıklarken,
tabiat bilimleri müzesi müdürü ve o devrin Darwinist bilim adamlarıyla çok
büyük tartışmalar yapması bile, dini, laboratuarın dışında bırakmadığını ortaya
koyan somut bir kanıttır.
Pasteur’un
yıllarca eğitimini alıp kendisini otoriteliğe yükselten teorilere karşı gelmesi
ve tıp akademisinde köhnemiş kuramlara ayak direyenlerle mücadele etmesi,
Nurşen Mazıcı’nın savunduğu dinsiz (pozitivist) bilimden değil, dinsi bilimden
kaynaklandığı aşikârdır.
Öyle
ki, bir çocuğun köpek tarafından ısırılması üzerine Pasteur, inceleme amacıyla
kuduz mikrobunu bir şişeye koyar. Laboratuarındaki camın kenarına koyduğu şişenin
içine rüzgârla bir küf girer. Bir kaç gün sonra kuduza neden olan mikrobun yok olduğunu
görür. Buna neden olan küfü araştırarak kuduz aşısını bulur ve serumunu
gerçekleştirir. Böylece Pasteur, embriyoların kendiliğinden değil yaratıcının
programı dâhilinde ürediklerini ispatla, zaferini ilan eder.
Ancak
kendini duygulardan arındırıp mantık çıkarımlarına odaklı Nurşen Mazıcı gibi ölüler,
tıpkı ruhsuz beden taşıdıklarını zannıyla gerçeği kavrayamadıkları gibi bilim
adamı müsveddesi olmaktan da ileri gidememekte ve gelişememektedirler. Onlar
için bilim ve gelişim, Allah’ı, Peygamberlerini, kitaplarını ve dinlerini
reddetmekle orantılıdır.
Kendini
bilim adamı sanan Nurşen Mazıcı’nın bugüne kadar bir keşfi ve siyasette etkili
bir başarısı var mı ki, bilim adamı olarak ilgi ve itibara layık görülebilmektedir?
Olmadığından milletini egemen kılacak doktrinler geliştirmeyi ve öğrencilerinin
istikballerini karartmayı önemsemeyip, başarısızlığını dine ve tarihe
saldırarak gündemde kalmaya çalışmaktadır. Eleştirdiği ve hakaret ettiği kişi
ve değerler kadar bir başarısı mı var ki, şeytanın adımlarını izleyerek ezbersi
ve taklitsi papağanlığıyla kin ve nefret kusmaktan başka bir şey
yapamamaktadır.
Duygusuz ve dinsiz bir sosyal bilimci ne verebilir ki? Düz
mantığı kullanmadaki yeteneği, ancak kör, sağır ve kalpsizleri ikna eder.
Şüphesiz dedelerimiz ve analarımızı doğrayan
haçlıların fışkırttığı döllerden üremesi, ecdada ve millete düşmanlığına yegâne
delildir.
Evli ya da çocuğunun olup olmadığını
bilemiyor ve bu konuda hiçbir bilgiye ulaşamadım. Zaten gerekte duymuyorum. Hiçle
ilgilenmek, kişiyi de hiçleştirir. Eğer evli ise, kendisinin de itiraf ettiği
gibi dinsiz bir nikâh kıymasından evliliği gayrimeşru zinası bir beraberlik
olup, çocukları da veled-i zinadır.
Acaba Deniz Baykal’a karşıtlığı; Deniz
Baykal’ın Nesrin Baytok yerine kendisini tercih etmemesinden midir? O kadar
süslenmesine ve militarist CHP’li olmasına rağmen Deniz Baykal’ı etkileyememiş
miydi?
Adını ilk defa yaptığı ihanetsi küfürle
duyduğum söz konusu HİÇ’i, ilim sahibi görüp de konuk ettikleri Tv 8 kanalını
ve sunucusu Gökmen Karadağ’ı yaptıkları dolaylı ecdat düşmanlıklarından
şiddetle lanetlemek, Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne’yi de ecdadını
söven HİÇ’in ya ağzına bir tokat vurmayıp yahut orayı terk etmemesiyle
kınayabilmek için bu yazıyı ele aldım.
Nasıl olur da Nurşen Mazıcı adlı sapığı, millete meydan
okutturarak ecdada küfrettirebiliyorlar?
CHP, herhalde bayraktarlığını yaptığı din
ve ecdat düşmanlığıyla övünüyordur. Ancak Müslüman Türk milletini ne dinsiz ne
de ecdada saygısız bırakamayacak, hain ve nankörlükle yaftalamayacaklardır.
Gerek Nurşen Mazıcı gibi bilim
müsveddeleri gerek gazeteci gerekse CHP’liler, PKK’lı teröristlerin
yapamadıkları tahribatla milletimizi iğfal ederek tüketeceklerini düşünseler
de, sonunda asla dönüleceğinden şüphe duyulmamalıdır.
Nasıl ki ruhun bedenden ayrılmasıyla ölüm
gerçekleşip çürüyen cesetler, ruhun bedene intikaliyle tekrar canlanıyorlar
ise; Müslüman Türk milleti de aslına rücu edecektir.
Sonunda her şey
aslına rücu eder…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder