20 Aralık 2012 Perşembe

Fasıklığını tescilletti…


“Allah’tan başka ilah olmayana yemin ederim ki; muhakkak sizden biri cennet ehlinin amelini işlerde, cennet ile onun arasında ancak bir kulaç kala (hakkında yazılmış olan) kitap ona üstün gelirde, onun amelleri cehennem ehlinin amelleriyle tamamlanır ve cehenneme girer” Hz. Muhammed (S.A.V)

Ki, cennette yaşayan ve yaratılmışların içinde eşsiz bir ilimle yüceltilen şeytan dahi Allah’ın saptırtmasıyla bir anda ebedi cehenneme gark edilerek hakkındaki kader üstün gelebiliyor ise, ilmi ve ameli ne olursa olsun herhangi bir insanın da saptırılarak kaderinin hükmettiği sonuca kavuşabileceğinden şüphe duyulur mu?

Gerek Ayet gerekse hadislerin açık uyarılarına rağmen insanoğlunun idolleştirdikleri siyasi veya dini önderlerini yahut sevdiklerini hatandan yoksun yücelterek ilk imajlarındaki sebatkârlıklarını sürdürmeleri, hem dini hem de siyasi felaketlerin yegâne sebebidir.
     
Dolayısıyla şeytana inanan satanistler de; “en azından şeytan, gerek ilmi gerekse önceden cennette yaşamasıyla sizin öderlerinizden üstün durumda; eğer onun yanlışı baz alınarak ebedi laneti devam ettirilebiliyor ise, şeytan gibi beşeri olan insanların yanlışları neden örtbas edilebiliyor” sorguları, düşünebilenler için bir açıdır.
  
Bir saniye sonrasının belirsiz olduğu bir yaşamda tıpkı sağlık ve hastalık yahut zengin ve fakirlik gibi küfrün ve imanın da saf değiştirebileceği kadersel düzende, geçmiş referanslara bağlı kalınarak ebedîleştirilen yargı, apaçık bir şirktir.
 
Oysa milyonlarca cemaati olan nice din ve siyasi önderlerin şeytan adımlarını takip etmelerine rağmen hatadan münezzeh görülmeleri ve geçmişlerine vurgu yapılarak eleştirilmelerinin önüne geçilmesi ve kanıtlara karşın savunulmaları, içten içe insanın nasıl tanrılaştırıldığını ispatlamaktadır.
Her ne kadar tanrı olarak Allah’a iman edildiği iddia edilse de, tazim, itaat ve davranışlarda Allah ikinci plana ötelenerek önderlere şartsız bir bağlılık sürdürülmektedir.  Bu sebeple doğru-yanlış, iyi-kötü, din-vahiy nefsi yorumlarla tahrip edilerek, yaratıcı hükümlerinin geçersiz kılınması önemsenmemektedir. Dolayısıyla Kur’an’dan uzaklaştıkları halde kendilerini kurtarılmış sanan önder ve tabi olan topluluğun en şiddetli azapla cezalandırılacakları açıkça belirtilmiştir.

“O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. (Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.” Bakara 176

Seküler düzenle uyum adına Allah’ın ayetlerini dolaylı yollardan hiçleştiren dini ve siyasi şöhretler o kadar çok ki, ancak gündemde olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamalarına değinerek, İslami referanslı bir cehennem ehlinin nasıl ölümüne bir kulaç kala saptırılmış olduğu üzerinde duracağım.

Sözde hümanizm ilkeleri doğrultusunda İslam ve insanlık dışı verdiği beyanatlarla eleştirmekten usandığım Bülent Arınç, azılı düşman ve terörist bir vekile merhamet göstererek, onun yerine olsam “Ben de dağa çıkardım”; yani Müslüman halkı ve Müslüman askerleri doğrar, bebekleri katleder, çocukları diri diri yakar, ülkeyi parçalar, toplumun mal ve canlarını tehdit ederek boyun eğdirirdim sözleri, apaçık vicdansız bir terörist olduğuna delildir.

Oysa İslami referansla politik arenada varlık gösteren Bülent Arınç, yıllardır Müslüman toplumun karşılaştığı şiddet, işkence, baskı ve yasaklara karşı dininin emri gereği iddia ettiği haksızlık karşısında dağa çıkmayıp cihad yapmamış biri olarak, PKK denen zalim bir terör örgütünün katliamlarını meşrulaştıran açıklamaları, Peygamber Efendimizin buyurduğu üzere, amelini cehennem ehlinin ameliyle tamamlanarak cehenneme gireceğini ortaya koymaktadır.

Müslümanlar horlanıp acı içinde süründürülürken dağdan ve cihaddan söz etmeyen Bülent Arınç, PKK’lı vahşilerin eylemlerini haklı çıkarma arayışı, din için değil ırk için mücadelenin meşru olduğu savunusuyla Allah ve Resulüne savaş açmıştır. Ancak hakkında verilmiş hükmü değiştirebilmek imkânsız olduğundan lanetiyle baş başa kalacağı tartışılmazdır.

Özellikle içinde bulunduğu Milli Görüş davasıyla ilgili partileri onlarca kez kapatılmasına, 28 Şubat darbe süresince ezanlar susturulmasına, camiler yıktırılmasına, Müslüman sürek avı sürdürülmesine, Allah diyene her türlü baskı ve işkence yapılmasına karşı ağzını açamayan Bülent Arınç’ın, nasıl bir lanete çarptırıldı ki teröristleri sahiplenebilmiştir?

Kanaatimce geçmişte de sanıldığı gibi tumturaklı bir imana sahip olmadığı, yer aldığı saftan ve Lawrenc’si sözlerinden dolayı öyle sanıldığı bugünkü dönüşümünden bellidir. Artık hakkında yazılmış olan yazgı, ölümüne az bir zaman kalmasından kalbindeki gerçekleri saklı tutturmamakta, böylece hak ettiği sonuca kavuşabilmesi için deliller deşifre ettirilmektedir.

Şüphesiz işkence, sadece insana değil hayvana dahi yasaklanmış ve dinen çok büyük günah sayılmıştır. Bir kişi, gördüğü işkenceyi bahane ederek katliamları ve teröristliği mücbir bir sebep sayamaz. Allah, kendisine iman eden müminlere, herhangi bir musibet veya zorlukla karşı karşıya kalındığında acımasız bir katilliği değil sabrı tavsiye etmiştir.

Arınç, öncesinde nefret edip beddua yaptığını söylediği düşmanı, gördüğü işkenceden dolayı eylemlerindeki haklılığına işaret etmesi, ya muhakemeden yoksun bir akıl hastası olduğunu ya da lanetlendiğini ispatlamaktadır.
     
Şayet söz konusu terörist vekilleri yahut yandaşlarına zamanında işkence yapılmayıp idamla cezalandırılmış olsalardı, bugünler yaşanmayacak ve binlerce masum katledilmeyecekti. Geçen gün DHKPC adlı diğer azılı bir sol terör örgütünün kadın militanı da geçmişteki eyleminde halkın linçinden kurtarılıp salıverilmiş, bedelini bir polis kardeşimiz ve ailesi ödemişti. Bu sebeple azgının asla iflah olmayacağı uyarısını yapan Allah, cezadan ödün verilmemesi gerekliliğini bildirmiştir.

İnsan ile hilkatindeki canavarı ayıramayan toplumlar, acıya müstahaktır.

Bülent Arınç; Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a iman ettiğini iddia etmesine rağmen Allah ve Resulünün hükümlerine göre değil de nefsi istekleri doğrultusunda seçim hakkı kullanması, onun sapıklığa düştüğüne açık bir kanıttır.

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36 
        
Bülent Arınç ve benzerlerinin şöhret ve besi kaynakları, toplumların maskeli riyakârların artlarına takılmalarına neden olmakta, gerek dini gerekse siyasi özü bilmemeleri hem dünya da hem de ahrette hüsranı tatmalarına zemin hazırlamaktadır.

PKK-BDP-KCK gibi İslam ve insanlık hasmı sapkınlara duyulan merhamet, kıyamete davet çıkarmaktır.
  
Allah yolunda taviz vermeden hak ve adaletin bekası için mücadele ettikleri sanılan maskelilerin maskeleri düştükleri halde ısrarla saklamaya çalışan körler, kara maskeyi nur saçan bir ışıkmış gibi görme delaletlerinden kendilerini de perişan etmektedirler. Dolayısıyla hak yolunda varlık sürdürdüğü düşünülenlerin batılılıkları, kimi ve neyi daha sevgili bulduklarıyla aşikârdır.

Irki mücadeleleriyle vahşi hayvanlardan çok daha aşağı yaratıklara merhamet duyarak Allah’a, Resulüne, İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırılarda silah kuşanma bir yana hapsi dahi göze almaktan kaçınan Bülent Arınç’ın, dinen ve milleten düşmanı olduğu azgınlara arka çıkarak, “Ben de aynısını yapardım”  açıklaması, onun Müslüman olmadığı gibi insan olmadığını da ortaya koymaktadır. Öyle ki, "BDP'li kadın vekilin yaşadıklarını yaşasam ben de dağa çıkardım" sözleri, zaten Müslüman olmadığının bir itirafıdır. Çünkü Müslüman olup da CHP Diktatoryasın da şiddet, zulüm ve baskı yaşamamış tek bir Müslüman yoktur.

De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben ilk defa yazilarinizi okuyorum.Sunu soylemek isterimki boyle acik sekilde ve korkusuzca yazi yazan yazarlarimizin oldugunu bilmek,dokunulmaz sanilanlara yazilariylada olsa dokunan birinin yazdigi metinleri okumaktan mutluluk duydum.Tebrikler