Dünyanın
gelmiş geçmiş hangi ülke tarihinde ve medeniyetinde Türkiye’deki gibi alçaksı
bir anlayış vardı ki, yıllardır katleden,
yakıp yıkan, tehdit eden, meydan okuyan,
aşağılayan, parçalamaya çalışan, gözyaşlarını sellere ağıtları gök gürültüsüne dönüştüren,
mal ve can güvenliğini ortadan kaldırarak otoriteyi etkisiz kılan azılı düşmana
kol kanat geren bir devlet mevcuttu?
Hem de öyle bir kollama ki, dünyadaki her
ülkede ihanetten yargılanarak idama mahkûm edilmesi mutlak olan BDPPKK’lı vekillerin,
sadece dokunulmazlıklarının kaldırılması dahi tartışma konusu yapılarak aba
altından gösterilen sopaya teslim olunabilen bir politika ve düşünce, PKK’nın
kök salarak BDP adı altında meşrulaşmasına yegâne yanıttır.
Gerek Ak Parti içindeki PKK ajanı vekiller gerek
PKK’nın gizli işbirlikçisi CHP, gerek adalet karşıtı medya gerekse haçlı sözcülerinin
dokunulmazlıkların kaldırılmamasıyla ilgili görüşlerine zerre kadar önem
vermiyor isem de, Cumhurbaşkanı Gül’ün devlet ve millet aleyhtarı terörist desteksi
açıklamaları yenilir yutulur değildir!
Cumhurbaşkanı Gül, safını hak, adalet,
vicdan ve hukuk yanında değil de canavar vekillerin tarafında mukim kılarak
dokunulmazlıkların kaldırılmaması için herkesi sorumlu olmaya davet etmesi,
fevkalade ürpertici bir yenilgidir.
1994 yılındaki PKK’lı vekillerin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını kastederek, ”Geçmişte yaşananların tekrar
edilmemesi gerekir” açıklaması, devletin teröre ve terörist vekillerine
karşı hukuku çalıştırmaması gerektiğini vurgulamakta, ne kadar azgın olsalar ve
kan dökseler de görmemezlikten gelinmesini istemektedir. Ayrıca
geçmişten bugüne kadar tekrarlanmayan yaptırım, terörü bitirdi mi yoksa çıkmaz
bir sokağa mı toslattı? Oysa 1994 yılındaki terörist vekiller, günümüzdeki
şeytanların yanında masum idiler. Tabii ki şeytanın masumu var ise!
Açıklamasının
devamında; “BDP'lilerin şiddet içeren sözleri
tasvip edilemez. Tüm yetkililere sesleniyorum. Kendimizi çıkmaz sokaklara
itmememiz lazım. Akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz. Daha önceki
teşebbüsler sabote edildi. Devletimiz kanı durdurmak için çalışıyor. Terör
örgütü zayıf olduğu için propaganda yapıyor. Artık yanlış yapmak zor” ifadeleriyle, gücüne inanıp güvenmeyen ya bir cumhurbaşkanı psikolojisiyle
karşı karşıyayız yahut BDPPKK lehine çaba gösteren bir hainle…
Bir taraftan ‘BDP’lilerin şiddet içeren sözü tasvip
edilemez’ diyor, diğer taraftan dokunulmazlıklarının kaldırılmaması yönünde
fikir beyan ediyor. Oysa sokaktaki bir insana “ulan” demek dahi ceza yasasında karşılığını
buluyor ama millet düşmanı canilerin muaf tutulmaya çalışılması kime hizmet
ediyor?
Cumhurbaşkanı, ‘Kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz
lazım. Akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz’ açıklaması, Gül’ün derhal ya
istifasını ya da ihanetten yargılanmasını mecbur kılmaktadır. Milletiyle, ordusuyla,
polisiyle, kurum ve kuruluşlarıyla koskoca bir devlet, sapık bir terör örgütü ya
da vekillerine işletilecek yargıdan dolayı mı çıkmaz sokağa saplanacak? Yoksa
Gül, kendini böylesine aciz bir devletin başında mı zannediyor? Ya da terör
örgütünün elinde nükleer imha silahları, 75 milyonu katledebilecek bir gücü
olduğu telaşından dolayı mı çıkmaz sokak vurgusunu yapıyor? Açıkça teslim
olmaktan başka bir yol olmadığını mı anlatmak istiyor?
Nasıl olurda, ‘akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz”
açıklamasıyla, halkını çocuk-kadın demeden katleden, insanları diri diri yakan,
güvenlik güçlerini genç yaşlarda öldürerek geriye sayısız dul ve yetim bırakan
şeytanların aktığı kanlarına üzülüyor? Gül, bu milletin Cumhurbaşkanı değil midir?
Gül, vicdanı ve dini olan insan değil midir? Köşke davet ettiği şehit
yakınlarına da, teröristlerin akan kanlarına üzüldüğünü söyleyebilir mi? Hangi
din ve düşüncede şeytanın aktığı kanından üzüntü duyan bir insan mevcuttur? Masum
insanların ve şehitlerin kanını terörist kanlarıyla müsavileştirebilen bir
insan, cumhurbaşkanı da olmuş olsa sağlıklı sayılabilir mi? Nasıl bir Müslüman’dır
ki, Allah’ın açık ve seçik ayetlerine de karşı çıkabiliyor?
Devletin kanı durdurması, ancak devlet duruşuyla
mümkündür. Yoksa yoldan çıkmış ve asla iflah olmaz sapkınlarla girişeceği
uzlaşma, pazarlık ve taleplerini yerine getirebilme arayışları, kanın daha
zalimce akmasına ve durmaksızın dökülmesine neden olur. Unutulmalıdır ki,
tükenmekte olan kötüyü canlandıran umuttur. Dolayısıyla her beyan, kötünün
umutlanmasına ve azmasına neden olmaktadır. Bu sebeple Türkiye’de hâkim politika,
yıllardır PKK’ya umut vererek beslemiştir.
Dünyanın büyük bir çoğunluğu nefislerinin
doğrultusunda şeytanın adımlarını takip ederek büyük bir dostluk ve barış
sağlamalarına rağmen, neden şeytanın ihanetiyle karşı karşıya kalarak perişan
olduklarını hiç sorguladınız mı? Çünkü şeytanla barışın ilk kuralı, YAPMA’dır.
Dolayısıyla şeytan dostu PKKBDP ile yapılacak bir uzlaşı veya barıştan yarar
beklenemez. Ancak Cumhurbaşkanı Gül, Allah’tan
da daha iyi bildiğini varsayarak aksini düşünmekte ve şeytanla barışın mümkün
olabileceğini umut etmektedir.
Nasıl olurda zayıf olan bir terör örgütünün
propagandası etkili olabilir? Zayıf bir terör örgütünün propagandasından
çekinen Gül, 75 milyonu yöneten devletin başında değil mi ki, devlet gücünün o
propagandayı etkisiz kılamayacağından tedirginlik duyuyor? Acaba terör örgütünün
devletten fazla bir gücü mü var? Bu açıklamasından dolayı Cumhurbaşkanı Gül, terör
örgütünü devletten daha etkili ve güçlü bulmasından yargılanmalıdır.
Cumhurbaşkanı Gül,
“Artık yanlış yapmak zor” ifadesiyle, sonucu her ne olursa olsun terör
örgütüne boyun eğmeyi mi kastetti? Eğer akan kanı durdurmak PKKBDP’ye teslim
olmaktan geçiyor ise, etrafımızı çevirmiş yüzlerce musibete karşı reçetesi
nedir? Kötülüklerin temsilcisi sadece PKKBDP mi? Böylesi insanlığın onur ve
şerefini doğrayıp hak ve adaleti yıkan bir anlayış, can vermiş ve vermeye devam
eden insanlığın karşısında barınamaz…
Şükürler olsun ki merhum Erbakan misali tuzağa
düşmeyen Başbakan Erdoğan, millet vicdanının temsilcisi olduğunu kanıtlayarak,
adaletten geri adım atmamıştır.
Eğer merhum Erbakan’da çevresindeki Abdullah Gül ve
Bülent Arınç gibilere kulaklarını tıkayıp imanının sesini dinleyerek cesaretli
davranabilseydi, bugün cezaevinde yakaran hiçlerin 28 Şubat kabadayılıklarını
alaşağı eder, zillet içinde iktidardan ayrılmazdı.
Cumhurbaşkanı Gül, bugün azılı teröristlerin
dokunulmazlarının kaldırılmaması konusunda yaptığı açıklamayla vicdanları
kahrettirirken, türbanıyla meclise giren partisinin kadın milletvekili Merve
Kavakçı’ya neden sahip çıkmamış ve lehinde tek bir açıklama bile yapmaya
cesaret edememişti? Ki, Merve Kavakçı ne terörist ne terörist vekili ne halkı
şiddete azmettirmiş ne de devlete ve millete meydan okumuştu!
Seni ne kadar eleştirsem ve kusurlarını hediye etsem
de, iyi ki varsın Başbakan Erdoğan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder