Rahmetli annemi 2009 yılının Nisanı ayında Medipol Hastanesinde ahrete yolcu etmiştim. Bana çok düşkün olan ve 5 kardeş olmamıza rağmen sadece benim evimde kalıp huzur ve refah bulan annemi mücadelelerim ve hapis günlerimden dolayı çok üzmüş ve gözyaşlarına boğmuştum.
Ömrünü her an bana bir kötülük erişecek endişesiyle geçiren annemin ani rahatsızlığı üzerine kendisine hizmette sınır tanımayan ağabeyimle birlikte hastaneye götürürken, ısrarla Medipol Hastanesine gitmek istemeyip beyin kanaması geçirdiğim sırada tedavi gördüğüm hastaneye kaldırmamızı talep etmesine karşın trafik yoğunluğu gerekçesiyle acilen Medipol Hastanesine yatırmamız, şüphesiz hakkında yazılan ecelin bir hükmüydü.
Acil servise yatırıp kendisine serum takılarak yoğun bakıma alınması akabinde düzelmiş ve gülerek evlatlarıyla sohbet etmesi, bizleri bahtiyar kılmıştı. Doktorların son tetkiklerin bitmesi ardından eve gidebileceğini bildirmeleri, ne olacağını kestirememelerinin bir hezeyanıydı. Sonuçta iyi olduğunu ve tekrar birlikte zaman geçireceğimizi sandığımız sırada annemizin gülerken fenalaşıp ruhunu Allah’a teslim etmesi, ikinci bir yıkıma neden olmuştu. Oysa inancımız gereği; doğumda nasıl seviniyor isek, ölümde de aynı sevinci paylaşmamız ve takdire karşı gelmeyip sabır göstermemiz, imanın bir göstergesidir. Ama başaramıyoruz…
Annemin sanki olacakları biliyormuş gibi ısrarla Medipol Hastanesine gitmek istemeyişi, vuku bulan hissiyatından başka bir şey değildi. Ancak hakkında yazılmış olanı geri çevirebilmek mümkün olamayacağından elimizden bir şey gelmemiş ve takdire boyun eğmiştik.
Medipol Hastanesinde yakınlarını yitiren bazı arkadaşlarımın benzeri olayları üzerinde durmamış, iyileşti denilen hastaların nasıl aniden ölebildikleri konusunda ne bilimsel ne de kadersel bir araştırmaya gitmemiştim. Gereklide bulmuyordum!
Başbakan Erdoğan’ın rahmete kavuşan annesinin de aynı hastanede ve aynı koşullarda vefat etmesi, Medipol Hastanesinin ölüm iyiliği saçtığını ortaya koymaktadır. Acaba Medipol Hastanesinin ilahsal misyonu nedir?
Şüphesiz gerçeği Allah bilmekte, ecel geldikten sonra ister Medipol ister başka bir sağlık kuruluşu olsun yapılabilecek bir dönüşümün imkânsızlığı tartışılmazdır.
Kuruluş aşamasında da katkımın olduğu Yeşilyurt’ta ki İnternational Hospital adlı hastane, dünyaca ünlü kalp cerrahı De Bakey ile sözleşme yapmış ve her ay İstanbul’a gelerek birkaç kalp hastasını ameliyat yapıyordu. Tüm gazeteler manşetten haber veriyor ve o günlerde popülaritesi tavan yapmış olan İnternational Hospital, sadece ekonomik düzeyi yüksek olan hastaların tedavi görebildikleri bir ayrıcalıktaydı.
Bir gün, Adanalı milyarder bir çiftçi, kalp ameliyatı olabilmek için hastaneye yatmış ve kendisini De Bakey’in ameliyat yapacak olmasından sonsuz bir güven ve huzur duyduğunu belirtmişti. Özellikle Hürriyet Gazetesi konuyu sürmanşet yapmış ve çiftçi ile röportajına büyük puntolarla yer vermişti. Çiftçinin ifadelerinden De Bakey, kendisinin mutlak bir kurtarıcısı ve olabilecek aksaklıkları giderebilecek tanrı seviyesinde bir güce sahipti.
De Bakey, çiftçinin kalp ameliyatına giriyor ve masada bırakıyordu. Sandığı gibi De Bakey, ihtisasında ne kadar uzman da olsa tanrı değildi ve kaderce verilmiş kararı değiştirebilecek bir gücü bulunmamaktaydı. Ne var ki çiftçinin kurtarıcısı sandığı De Bakey, katili olmuştu. Bu olaydan sonra De Bakey’in karizması çizilmiş, medyanın abarttığı gibi can verici olmadığı kanıtlanmıştı.
Herkim olursa olsun insanların yalnızca bir araç oldukları ve yaptırım gücü bulmadıkları zihin ve kalplere nakşedilmediğinden, gerçekte kimi dayanıp güvenileceği, destek ve vekil görebileceği bilinememektedir. Söz ile ifade edilse de kalp ile tereddüde düşülmesi, söz ile ikrarın ehemmiyetini tahrip etmektedir.
Yaratıcı’nın Mutlak İradesi’ni aşabilecek bir yaratık olabilir mi?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder