18 Ekim 2011 Salı

Kadın şeytandır, ondan zinhar uzak durun…

Birçoğunuzun, “Oha! Bu ne sapık bir düşünce” diye tepki göstereceğini tahmin etmek zor değildir. Ama böylesi bir hüküm, onbinlerce kadın müridi olan bir ulemaca hatta bir din kurucusu tarafından fetvalandırılmış ise; itiraz edilebilir, yalan sayılabilir ya da şartlar gerekçe gösterilerek sindirilebilinir mi?

Oysa kadının anne olmasından ötürü hem Kur’an’da hem de hadislerdeki önemi vurgulanmış; Allah, Tevbe 23. ve 24. Ayetlerde küfrü imana tercih eden baba ve kardeş dahi olsa veli ve dost edinilmemesini emrederken, kadın olan anneye ise ne yaparsa yapsın asla yüz çevrilemeyeceği mesajını vermiştir. Öyleyse, nasıl olurda kadın şeytanlıkla özdeşleştirilebilinir?

Zamanın teki diye arşa yükseltilen Said Nursi adlı zat, doğu'daki müritlerine, "Kadın şeytandır, ondan zinhar uzak durun" derken, Batı illerinde Kürt ırkçılığından dolayı sürgün yaşadığı yıllarda bu nefretinden, Kürt nüfusunun artabilmesi için soydaşlarına bol
bol çocuk yapmaları maksadıyla fikrinden vazgeçtiği izlenimi vermiştir.

Said Nursi’nin hiç evlenmemesi ve yaşamı boyunca şeytan gördüğü kadınlara Ortaçağ Hıristiyanlık karanlığını aratmayacak bir merhametsizlikle tavır alıp kin ve nefret dolu duygularının asıl sebebi kalbinde ve Allah bilgisinde saklı olduğundan, gerekçelerini kendi ifadeleri çerçevesinde irdelemeye çalışalım.

Eserlerinde kadınları ‘şefkat kahramanı’ olarak nitelendiren Said Nursi, fiiliyatta bu övgüyü kanıtlayıcı tek bir davranışta bulunmamıştı. Kadınları çocuk yapma ve dininin yayılmasında potansiyel araçtan öte hiçbir değerde bulmayan Said Nursi, evlilik müessesi gibi bir birlikteliği beyhude ve lanet olarak telakki etmiştir.

Evlilikten uzak durmasının nedenini, öncesinde amansız düşmanı olduğu Osmanlı İmparatorluğunun parçalandığı zamana işaret ederek, birçok cephede savaş sürdüğünden kendini vahyin tefsiri için arşla irtibata adadığından büyük bir fedakârlık olarak nitelendirmiştir. “Kırk seneden beri gayet dehşetli bir zındığa hücumu karşısında her şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği zamanda, Kur’ân-ı Hakîm’in hakikatine değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa ahiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim. Çünkü bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlar ki, bunlara karşı gelmek için azamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu. Dünya zevceleri değil, dünyada on huri de verilse bırakmaya mecburdum.”

Allah’ın emri ve Peygamberimizin imani sünneti olan evlilik; cephelerin en şiddetli manevi noktası olup vicdan, merhamet, adalet, paylaşım, fedakârlık, idare, hissiyat, sorumluluk, mükellefiyet ve toplumun olmazsa olmaz ahlaki temel odağıdır.

Said Nursi, “Ayet-i kerimede ve hadîs-i şerifteki emirler emr-i daimî (temelli emir) ve vücubî (müspet) değildirler. Belki istihbabî (muhabbetin gereği olarak yapılması gereken iş) ve sünnet emirleridir. Hem şartlara bağlıdır. Hem de herkes için her vakit değildir” ifadesi, Ahzab Suresi 36. Ayete mugayir olup, apaçık bir sapıklığa düşmekti.

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Hz. Muhammed (s.a.v), peygamber olduğunu en zorba topluma duyurduğu vakit nasıl bir saldırı ve ölümüne düşmanlıkla karşılaştığı malumdur. Medine’ye hicret ederken geçirdiği süreç ve İslam devletini kurması akabinde yaptığı zor savaşlar ve tehditler kendisini yıldırmamış, bir taraftan vahiyle gelen ayetleri insanlara tebliğ ederken, diğer taraftan kâfir güruhun taptıkları putları yıkarak azgın putperestlere karşı mücadelesini sürdürüp, Allah’a ve Kur’an’a hizmet etmekten geri durmamıştı. Buna rağmen 11 defa evlenmiş ve yoksul bir hayat sürmüştü. Kimi zaman tek bir hurmayı eş ve çocuklarıyla birlikte paylaşarak şükürlerini bırakmamış, asla ne rızık telaşı yapmış ne de emrolonduğu elçilik görevini aksatmıştı.

Bakın, Said Nursi nasıl devam ediyor…

“Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini (eş, kadın) almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki; ihlas-ı hakiki ile hakikat-ı Kur’aniyeye hizmet edebileyim.”

Bu durumda; 11 defa evlenen Allah’ın Resulü Hz. Muhammed (s.a.v), Hz. Ebubekir (r.a), Hz. Ömer (r.a) Hz. Osman (r.a), Hz. Ali (r.a) ve Allah dini adına Kur’an’a hizmet etmiş, şehit düşmüş, zindanlara atılmış, tecrit edilmiş eş ve çocukları olan müminler, Kur’an’a hizmet etmemiş mi oldular?

Ayrıca Said Nursi’nin hizmet adına her şeyden vazgeçtiğini ileri sürdüğü “ihlas-ı hakiki ile hakikat-ı Kur’aniye”’den ne kastettiği sorusu, fevkalade önem taşımaktadır.

Said Nursi, hem Kur’an’ı Kerim’e hem de yetersiz gördüğü Hz. Muhammed (s.a.v)’a muhalifti. Peygamberimize vahiyle indirilen Kur’an’ı Kerim’in karanlık, verimsiz ve anlaşılmaz olduğu düşüncesiyle, “Kur’an’ın gizli gerçekleri Risalei Nur ile bize iniyor. Peygamber devrinde Kur’an’ın vahiy suretiyle inmesi gibi Kur’an’ın arştaki yerinden ve manevi mucizesinden feyiz ve ilhamla gizli gerçekler kesin delillerle iniyor. Dolayısıyla Risalei Nur, Kur’an’dan daha önemlidir. O gökten inmiş Kur’an’ın, doğunun da batının da üstünde olan arştaki yerinden alınmıştır. Son kitaptır” açıklamaları, kendisinin son peygamber olduğunu ve Risalei Nur’un da Kur’an’dan üstün ve son kutsal kitap olduğunu beyan etmişti. Dolayısıyla ihlas-ı hakiki ile hakikat- Kuraniye yolunda yaptığını ileri sürdüğü fedakarlık; Kur’an, İncil ve Tevrat’ı harmanlayarak yeni bir kitapla din kurması ve herkesten üstün bir peygamberlik iddiası; neden Sultan Abdülhamit tarafından tımarhaneye kapatılmış olduğuna açık bir delildi.

Said Nursi, şeytan misali öyle bir benlik sahibiydi ki, her şeyin en iyisini bilen ve tüm müşkülatları çözmeye vakıf peygamberler üstü seçilmiş bir psikolojideydi. Kendini Allah misali hata ve kusurdan münezzeh görürdü. “Risalei Nur denilen 33 adet söz, 33 adet mektup,31 adet lemalar, bu zamanda Kur’an’daki ayetlerin ayetleridir. Kur’an’ın doğru olduğunun delili Risalei Nur’dur. Sözler, şüphesiz Kur’an’ın nurlu parıltılarıdır. Açıklamaya muhtaç yerleri eksik olmamakla birlikte, tümüyle kusursuz ve eksiksizdir.” 11. Şua

Acaba Risalei Nur, bir Bahailik midir? Bahailik’te de semavi dinlerde olduğu gibi tek tanrıya inanılıp, Allah tarafından indirildiği iddia edilen bir kitaba iman edilir ve kendine indirildiğini iddia eden adam da gizli veya aşikâr peygamber kabul edilir. Ayrıca Sihizm’ de de tek tanrı inancı vardır ve tanrının elçileri olarak adlandırılan gurular, Said Nursi dinindeki şakirtler misali takip ettikleri Risalei Nur gibi yazılı kitapları vardır.

Anlaşılan Said Nursi ve Risalei Nur, tek tanrılı dinleri hümanist felsefede bütünleştirmiştir. Semavi addedilen Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam’ı, Bahailik veya Sihizm misali Risalei Nur’da toplamıştı.

Osmanlı’nın son döneminde Kürt ayrılıkçılığının bayraktarı olan Said Nursi (Kürt Said), kurucu olduğu cemiyetlerle Osmanlı’nın yıkılmasında öncülük yapmıştı. Sonradan tövbe edip yaptığı yanlışlıktan geri dönmesi gibi, acaba Allah ve Resulüne karşı gelerek kurduğu dinden de tövbe edip etmediği bilinmiyor.

Ateist ve özellikle İslam düşmanı olan Fransız düşünür Auguste Comte, Osmanlı toplumunu dinden uzaklaştıracak telkinlerde bulunarak, ırkçıları ve reformcuları örgütlemişti. Comte, Tanzimat Fermanının mimarı mason Mustafa Reşit Paşa’ya yazdığı mektupta, Osmanlı halkının İslâm'ı bırakıp din olarak pozitivizmi benimsemesini tavsiye etmiş, böylece "siyasi birlik fikrinden", yani Osmanlı'nın ve dünya Müslümanlarının birliği düşüncesi olan hilafetten vazgeçilmesi gerekliliğini vurgulamıştı. Comte, Osmanlı halkına "Allah yerine hümaniteyi" benimsemelerini tavsiye ederek, çağdaş ve laik düşüncelerinin ilk ateist temellerini attırmıştı.

Asıl konumuzu dağıtmamak maksadıyla tekrar kadın ve evlilik konusuna dönüyor; Said Nursi’nin kadın nefret ve düşmanlığını örtbas edebilmek için evlenmeme kararıyla ilgili getirdiği gerekçelerin nasıl trajikomik sebepler olduğunu hep birlikte incelemeye devam edelim.

Diyor ki; “Öylesine çetin yıllardır ki, evlilik sünnetini yerine getiren birçok âlim, ehl-i takva insan ve hocalar harama girmekte, birçok sünneti ve farzı bırakmaya kendilerini mecbur bilmektedir. Ev ahalisinin geçim derdi, bid’alara fetva verdirmekte, taraftar eylemektedir. ‘Virân olası hanede evlâd-ı iyâl var’dır.”

Evlilik emir ve sünnetini yerine getiren alim, ehl-i takva kimseler, hocalar ve Allah yolunda canlarını vermiş şehidleri harama sapmakla itham eden Said Nursi, onların evlendiklerinden dolayı ev ahalisinin geçim dertlerine düşmelerinden bid’alara fetva verme zorunda kaldıklarını ve İslam karşıtlarının tarafında yer alma mecburiyetinde bulunduklarını ifade etmesi, ancak zırdeli ve İslam dışı bir hastanın hezeyanlarından başka bir şey değildir. İnsan ve Müslüman olmanın vasfı, bakmakla yükümlü olduğu sadece kendi çoluk çocuğu değil, etrafında ne kadar muhtaç, dul, yetim ve yoksul var ise, sadaka ve zekâtlarıyla yanlarında olmak, bir dilim ekmeğini paylaşmak, yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmektir. Acaba 11 kere evlenmiş olan Allah’ın Resulü, halifeler veya ashabı ikram, ifadesine göre farzları bırakmış ve yanlış fetvalar mı vermişlerdi?

Madem öyle; neden selam verenin peşine düşerek öğrencileri okutma ve yardım etmeleri için hizmet adına para vermeleri konusunda baskı yapıyorlar? Ev ahalisini bakmak bile kişiyi farz ve sünnetlerden alıkoyup harama yönlendirebiliyor ise, başkalarının geçimlerini sağlamak daha beter bir gidişata yol açmıyor mu?

Sadi Nursi, kendisini tüm kâinatı sevk ve idare eden öyle bir konumda hissediyordu ki, yeryüzü sathını imana kavuşturabilecek güçlü bir iradesi bulunduğunu ima ederek, sözde arkasında boşluk ve dini ihtiyaçlardan insanları yoksun bırakmamak için evlilik gibi hac farizasını da yerine getirmemişti. Onun için Allah emrinin bağlayıcı bir hükmü olmayıp, içtimai görevlerle ferdi ibadetler arasında tercih yapma inisiyatifini dilediği gibi kullanma ayrıcalığı olduğunu düşünüyordu. Çünkü o, peygamberler üstü bir mevkie sahipti.

Gelelim Fetullah Gülen’e…

Her şey gibi evlilik ve kadın konusunda da efendisi Said Nursi’yi izleyen Fetullah Gülen’in rüyası, kadına bakış gerçeğini ortaya koymaktadır.

“1978 yıllarındaydı. Çamaşırlarım iyice birikmişti. Akşam yıkarken bayağı canıma tak etti. Bir ara içimden ‘Acaba evlense miydim?’ diye geçti. Katiyen düşünme şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fikir. Ertesi gün erken vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti: Akşam rüyamda efendimizi (Said Nursi) gördüm. Size selam söyledi ve ‘Evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem’ buyurdu. Bu bir rüyaydı, rüya ile amel edilmeyeceğini de biliyorum ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım."


Kendisiyle röportaj yapan Nuriye Akman adlı gazeteci şu soruyu sorar:

-Hz. Muhammed (s.a.v) Müslümanlara evlenmeyi salık verirken, kendisi de buna uymuşken, siz bu rüyanın sahihliğine nasıl inanırsınız?

“Beni yönlendiren bağlı bulunduğum prensipler vardı. Bunların tesirinde kalarak rüya ile amel esas olmadığı halde onu sadece tesir ettirici bir faktör olarak ele aldım. Kendi fıkıh telakkim içinde, bir insan kendisi şüpheli şeyleri yese içse bile başkasına, ikinci şahsa şüpheli şeyleri yedirmeye hakkı yoktur. Çünkü ben, çok düşük gelirli bir memurdum, maaşım ancak bana yetiyordu. Bir başkasına bakmak çok zordu. Kendi kendime; ‘Acaba gayrimeşru bir dairede bir kazanca tevessül eder miyim? Esas vazifemi bırakıp dünyaya talip ve ragıp olur muyum" dedim.

Açıklamalarına önyargısız bir muhakemeyle bakıldığında; hem Said Nursi hem de Fetullah Gülen’in gizli kadın düşmanlıkları gayet açık olup, Said Nursi’nin kadını şeytan addetmesinden, Gülen’in evlendiği gün öleceği ve cenazesine gelmeyeceği mesajı, hiçbir yoruma mahal bırakmamaktadır. Evlilik emrini şüpheli bulan Fetullah Gülen, nasıl iman etmiş bir Müslüman’dır ki, “sizin de çocuklarınızın da rızkını biz veririz” ayetine güvenmeyerek, maaşını yetiremeyeceği endişesinden evlenmeye çekindiği gerekçesini öne sürebiliyor. Kadına olan düşmanlığını açıklayamadığından, saçmalamakta sınır tanımıyor. Neredeyse Türkiye’nin % 90’ı iddia ettiği o maaşlarla evlenip geçimini tedarik etmiyorlar mı? Dünyada yaşayan 550 milyon insanın günlük geliri 1 dolar olmasına rağmen, evlenip düzinece çocuğa sahip olmuyorlar mı? Acaba düşük gelirli evliler, geçinebilmek için gayrimeşru yollara mı tevessül ediyorlar? Geçinebilmek için eşlerini veya çocuklarını mı pazarlıyor ya da harami fiillerde mi bulunuyorlar? Evlilik, esas vazifeyi bırakıp dünyaya talip olmak mı demektir? Peygamberimiz 11 defa evlenerek dünyaya mı talip olmuş ve dünyaya özlem mi duymuştu?

Dolayısıyla Saidi Nursi ve Fetullah Gülen, düşüncesini bile ürkütücü gördükleri kutsal evlilik bağını; şeytani bir felaket, dinden uzaklaşma, anında vuku bulabilecek lanetsel bir ölüm ve cenazesi kılınamayacak bir müşriklik olarak değerlendirmektedirler.

Fetullah Gülen, “Hz. Mesih ve Hz. Yahya evlenmemişlerdir" diyerek Hıristiyanların rabbini ve vaftizcisini referans göstermesi, “Allah’a ve Resulüne itaat ediniz” emrine apaçık karşı gelmektir. Ayrıca hiçbir Müslüman ve İslam âlimi Hz. İsa’yı Hz. Mesih olarak adlandırmayıp, tamamen Hıristiyanlara mahsus bir tanıma kalkışmıştır.

Sözde Hz. Muhammed (s.a.v)’a karşı aşk ve tazimle gözyaşları akıtan Fetullah Gülen, neden Peygamberimizi değil de Hz. İsa ve Hz. Yahya’yı rehber edinmektedir? Kur’an’ın neresinde Hz Muhammed’e değil de Hz. İsa ve Hz. Yahya’ya itaat ediniz buyruluyor?

Fetullah Gülen Hıristiyan olabilir mi? Ya da semavi dinler temelinde hem Müslüman hem Hıristiyan hem de Yahudi midir?

Eğer tumturaklı İslam’a iman etmiş bir Müslüman olmuş olsaydı, zaten kadın düşmanı olmaz, evlenmeme değil, evlenememesiyle ilgili söyleyeceği tek söz, “Allah nasip etmedi olurdu.

Ayrıca Fetullah Gülen’in kadınlarla tokalaşmaması dini bir hüküm ya da takva’dan değil, kadınların kendini kirletecek olması ve şeytan gördükleri kadına dokunmak istememesindendir. Allah ve Resulünün hükümlerini peşkeş çekenlerin kadınla tokalaşmayı günah sayabilecek bir hassasiyet gösterebilmeleri mümkün müdür?

Ne var ki kendilerini tanrısal ayrıcalıkta kılanların insanüstü kompleksleri, asırlarca diri diri toprağa gömülmüş, yakılmış, tecrit edilmiş günahkâr, kışkırtıcı ve şeytan sayılmış kadınlarla olası bir meşru birlikteliğe; sözde yüceliklerine gölge düşüreceği ve günaha girecekleri düşüncesiyle karşı çıkmalarıdır. Gerekçelerinden de anlaşılacağı üzere tıpkı papa ve papazlar gibi evliliği reddetmelerinin sosyali dini ve ekonomik mazeretleri asla inandırıcı ve ikna edici değildir. Akla gelen sebep; ya gizli Hıristiyan oluşları ve din adamı olmalarında ötürü o inanç doğrultusunda tavır almaları, ya da kadını şeytan sanmalarından uzak durmalarıdır.

Allah’ın helal kıldığını kendine haram edinen İslam olabilir mi?

Şüphesiz ne kadar delil de ortaya koysam, Allah’ın saptırdığı bir zümreyi doğru yola eriştirebilmem mümkün değildir.

Kurban Bayramı geliyor ve şeytanlıkla aşağılanan kadın köleler, Fetullah Gülen İmparatorluğu için yağmur çamur demeden yardım toplayacak ve gençlerin zehirlenmesine katkıda sınır tanımayacaklardır. Bir kurban alacak ekonomi durumu olmayanlara, geçen yıl olduğu gibi kurbanı kısımlara ayırarak para toplamaya bile fetva vermeye devam edeceklerdir…

“De ki: Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” Al-i İmran 32

“Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!” Nisa 80

“’Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik’ diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47

“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah (lütfu) bol olan ve bilendir.” Nur 32

"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat ederseniz, herhalde ziyan edersiniz."
Mü’minûn 34

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’ in şu hadisleri, evliliğin dini, siyasi, sosyal, ticari, vicdani ve ahlaki açıdan ne kadar hayati olduğunu yeterince ispatlamaktadır.


Kıyamet günü ateş ehli olarak haşredilecek kimselerin çoğu, içinizden bekâr olarak ölenlerdir.”

“En kötüleriniz, (bu dünyadan) bekâr olarak ayrılanlarınızdır.”

“Sizin en kötüleriniz, içinizden bekâr olanlarınızdır ve bunlar şeytanın kardeşleridirler.”

“Ümmetimin en iyileri evliler, en kötüleri ise bekârlardır.”

"Bir kimse evlenince imanın yarısını tamamlamış olur. Artık diğer yarısı için de Allah'tan korksun."

Hiç yorum yok: